Ülkemizde “Güreş” denilince ilk akla gelen isimler Yaşar Doğu, Gazanfer Bilge, Celal Atik, Ahmet Ayık, Mustafa Dağıstanlı, Mithat Bayrak, Tevfik Kış, Mersinli Ahmet, Nasuh Akar, Hamit Kaplan…
Daha da geriye gidilirse Kurtdereli Mehmet, Kel Aliço, Cihan Pehlivanı Koca Yusuf gelir akıllara…
Daha sonraları ise, 70’li yıllarda benim hatırladığım ve hayranı olduğum Ali Rıza Alan’ı hatırlıyorum örneğin…
Ali Rıza Alan’ın şampiyonluğundan sonra bir duraklama dönemine giren Türk güreşi, 1983 yılında Reşit Karabacak’la Avrupa Şampiyonluğu kazanarak, suskunluna son vermiş…
O dönemlerin önemli bir pehlivanı da Salih Bora’dır…
Grekoromen değil de, serbest yapsaydı, 3 finalin birinde boynuna altını takar mıydı?
Kim bilir…
Uzun bir yatış döneminden sonra, yani 1990’lı yıllarda ise Türk güreşçileri dünya minderlerinde fırtına gibi estiler…
Hamza Yerlikayalar, Şeref Eroğlular, Sebahattin Öztürkler ve Mahmut Demirler'in sırtı yere gelmemişti
Son 20 yıla gelince Türk güreşinin ağır abileri Rıza Kayaalp ve Taha Akgül, Türkiye’nin yaşayan efsaneleri olarak, adlarını sadece güreş tarihine değil, spor tarihine “altın” harflerle yazdırmayı bildiler…
Bu iki pehlivanın hedefi 2024 Paris Olimpiyatları…
Türkiye Güreş Federasyon Başkanı Şeref Eroğlu’nun hedefi bu iki altın adamı Paris’ten sonra yapılacak olan 2028 Los Angeles Olimpiyatları'nda minderde görmek…
Federasyon Başkanı Şeref Eroğlu ile Konya’da yapılan güreş müsabakaları esnasında bir araya geldik…
Öncelikle şunun altını çizmekte yarar var; şampiyon başkan inanılmaz hırslı ve bir o kadar da güreşe sevdalı bir adam…
Uyku zamanı hariç, günün tamamını güreşle geçiriyor…
Bıraksalar mindere atacak kendini…
Sporu ve güreşi çok seviyor…
Eroğlu, “Spor ortamı, sporculara, çalıştırıcılara, hakemlere ve izleyicilere sosyal etkileşimin yanında, insana güven verir” diyor…
Ve başka bir şey daha söylüyor şampiyon başkan…
“Spor, uluslararası arenalarda ya da organizasyonlarda vatan severliği, ulusal gururu daha öne çıkarır, hele de branşı ne olursa olsun, sporcu boynuna sarıyı, yani altını taktı mı, İstiklal Marşı'nı okuttu mu, bir kahraman olarak tarihe geçer” dedi…
Gerçekten öyle…
Kendisinin hem sporcu olarak, hem de başkan olarak tarihe geçtiği gibi…
Sporculuğunda dünya şampiyonluğu, olimpiyat ikinciliği ve Avrupa şampiyonlukları ile Türk Milleti'nin yüzünü güldüren Şeref Eroğlu'nun iki yıllık başkanlık döneminde de Türk güreşçileri hem erkeklerde hem de kadınlarda tarihi başarılara imza attılar, atmaya da devam ediyorlar…
Bu başarının altında yatan bir gerçek var: Bir kere bütün sporcularla abi-kardeş ilişkisi içerisinde…
Sporcuya “derman” olmak için çırpınıyor…
Bu da sporcuya kendisinin sahipsiz olmadığı hissini veriyor…
Özgüvenini daha da yüksekte tutmasını sağlıyor…
Uluslararası müsabakalarda mindere baskıyı üzerinde değil, arkasında hissederek çıkan bir güreşçinin başarısız olması mümkün değil…
Eski, köhnemiş zihniyeti ve bozuk sistemi çöpe atan, insan merkezli, devletin imkanlarını doğru ve verimli kullanan bir plan ve programla yeni bir sayfa açan Şeref Eroğlu ve arkadaşları ile Türk güreşi yeni hikayeler yazıyor ve yazmaya da devam edecek…
Devletin, yani Bakanlığın verdiği destekle birlikte, Federasyon Başkanı Şeref Eroğlu’nun da, başarı çıtasının daha çok yükselmesi adına ortaya koyduğu irade acayip önemli…
O iradeyi ben de destekliyorum…
Büyük şampiyonlarımız var…
Eyvallah…
Ama geleceğin büyük şampiyonları da var…
Yani gençlerimiz de arkadan geliyor…
Bu şu anlama geliyor; altyapımız sağlam ve güreşte “Türk gibi kuvvetli” sözünü dünya istese de istemese de ülkelerinin marşları gibi söylemeye devam edecekler…
Çok uzatmak istemiyorum; Sezar'ın hakkı Sezar'a…
Türk güreşi Şeref Eroğlu ile parlamaya devam ederken, minderde güreşen sporcular bile bu işten keyif alıyorlarsa, herkes Türk güreşinin emin ellerde olduğuna inansın.
YORUMLAR