Belli bir yaştan sonra insanların başına türlü türlü hastalıklar geldiğini hep duyar, ama kendimi bütün bunlardan soyutlardım…
Şeker olsun, tansiyon olsun, kolesterol olsun, bütün bunların bende olmadığını sanırdım…
Ama değilmiş…
55’li yaşlarda şekerim patladı, 60’larda da tansiyon ve kolesterol ile tanıştım…
Özellikle şeker…
Nasıl tanıştığıma gelince; benden yaşça büyük olan gazeteci Dursun Seyis abi geldi ziyaretime…
Bir konu üzerinde istişareler yaparken, benim aşırı su tüketmeme takıldı ve “sende şeker olabilir, bende ölçüm aleti var, yarın sabah kan şekerini ölçelim” dedi…
İtiraz etmedim…
Ertesi günü geldi, şekerimi ölçtü, rakam vermemeyim, ama tavan!
Dursun abi acayip panikledi…
Ki, kendisi de yüksek şekerden dolayı insülin kullanan bir insan…
Tabi ki, ben de bir panik başladı, hemen Sait Hocayı aradım…
Sait Gönen’le Konyaspor’da başkanlık yaptığı dönemlerden kalan bir dostluğumuz vardı…
Ki, aynı muhabbetimiz devam ediyor…
Bana bir adres verdi, “hemen oraya git, ben kendilerini arıyorum” dedi…
Süreç devam etti ve “şeker” gibi bir hastalıkla yaşamayı öğrendim...
Arada sırada sorun çıksa da, birbirimize terslikler yapsak da, aramız o kadar kötü değil…
Gelelim prostat konusuna…
Antalya Gazeteciler Cemiyeti’nin 2024 basın ödüllerinin belirleneceği jüride görev almamız adına, sevgili Mustafa Arslan’la birlikte Antalya’ya gittik…
Daha doğrusu dostumuz AGC Başkanı İdris Taş’ın davetini “hayır” demedik…
Sanırım Antalya’da üşüttüm…
Ki, Antalyalı dostların bile “hayatımızın en soğuk Antalya’sına” hoş geldiniz dediklerinde “şaka” yapıyorlar zannettik…
Şaka bir tarafa, “Antalya, Antalya olalı böyle bir soğuk görmedi” dediler…
Sonuç itibarıyla Konya’ya döndükten sonra, çok af edersiniz “idrarda kan” görünce canım sıkıldı...
Sıkılmayacak gibi de değildi…
Hiç vakit geçirmeden şehir hastanesi üroloji doktorlarından Onur Küçüktopçu’dan randevu aldım…
Burada Turan abinin baskısını “es” geçemem…
Konya’nın yetiştirdiği milli boksörlerden Turhan Çumragil, öyle bir baskı uyguladı ki, “tamam abi” demekten dilimde tüy bitti!
Sağolsun…
Sonrasında doktorum Onur Küçüktopçu ile yüz yüze geldiğimde acı gerçeği öğrendim…
Prostattaki “tümör”ü bana öyle güzel anlattı ki, suratı sirke satan ben, kulak memesi kıvamına geldim …
Önce koyduğu teşhisle, sonrasında da başarılı bir operasyonla beni sağlığıma kavuşturdu…
Onur Hocanın hastasına olan yaklaşımı, mesleğine olan hakimiyeti ve özgüveni, beni bütün endişelerimden uzaklaştırdı, içimdeki yaşama sevincime artı bir değer kattı…
Sorduğum her soruya, suratını ekşitmeden güler yüzle cevap verdi…
Kibir ve egodan arınmış haliyle hastasına misafir muamelesi yapan bir doktor…
Benim iyi zannettiğim prostat meselesinin iyi olmadığını doktorum Onur Küçüktopçu’nun koyduğu teşhis, sonrasında ise yaptığı ameliyatla öğrenmiş oldum…
Ameliyat iyi geçti mi?
Onur Hoca, odama gelerek ameliyatın başarılı geçtiğini bizzat söyledi…
Bir de sonuçlar iyi çıkarsa, değmeyin keyfime.
xxx
Hastanede bir gün kaldım…
Salı yattım, Perşembe ameliyat oldum, Cuma günü de eve çıktım…
Eve girer girmez de, güzel bir türkü karşıladı beni…
Siz, “ister tesadüf” deyin, ya da ne derseniz deyin, hastaneden eve geldiğim de Aşık Daimi’nin en güzel eserlerinden birisi olan “Ne ağlarsın benim zülfü siyahım, bu da gelir, bu da geçer, göklere erişti feryadım ahım, bu da gelir, bu da geçer ağlama” türküsü okunuyordu TRT Müzikte…
“Prostat” denilen sıkıntı geldi ve geçiyor…
Yukarıda da altını çizdiğim gibi sonuçlar da iyi gelirse, ikinci baharımı yaşayacağımın altını çizerim…
Hem de “şeker” gibi, “tansiyon” gibi, kolesterol gibi bir rahatsızlıklarım olmasına rağmen.
xxx
TEŞEKKÜR BORCUM VAR
Başta Doktorum Onur Küçüktopçu olmak üzere, Sağlık Müdürlüğü Basın Müdürü, gazeteci arkadaşım Barış Şayir’e, Şehir Hastenesi Üroloji servisi çalışanlarına, hastaneye ziyaretime gelen, arayan, soran, sosyal medyadan iyi dileklerini ve temennilerini ileten bütün dostlarıma yürekten teşekkür ediyorum…
İyi ki, varsınız.
NOT: Şehir Hastanesi ile ilgili de gözlemlerimi yazacağım…
Çünkü, yazılması gereken önemli konular.
Yorumlar
Kalan Karakter: