“Kıskançlık” nedir bilir misiniz?
İnsanoğlunun üstüne yapışan, ama yakışmayan çok kötü bir huy...
Yakınımızda bulunan birçok insanın tabiatında olan, yer yer bakışlarla, yer yer hareketlerle karşıdaki insanlara çok kolay bir şekilde yansıtılan bir davranış şeklidir...
Sporda da, siyasette de, iş hayatında da, yani genelde de Türk insanının genlerinde olan bir konudur kıskançlık...
Yukarıda da belirttiğim gibi kötü bir huydur...
“Kıskançlık insanı alçaltan ve küçülten bir duygudur” demiş ünlü düşünür Lev Tolstoy...
“Kıskançlık”, başka bir deyişle de kişinin “ego”sudur...
Yani, “ben” merkezli olmasıdır...
Öyleleri var ki, bırakın dışarıdan birisini, kendi evlatlarının başarısını bile kıskanırlar...
Öyleleri de var ki, içinde bulundukları toplumun oluşturduğu ilişkilere göre kıskanmayı öğrenirler ve abartırlar...
Bunu da hal ve hareketleri ile davranışları ile dışa vurur, kendilerini belli ederler...
Vardır böyleleri...
Kendilerini güveni olmayanlar mesala...
Aşırı kıskanç olurlar...
Niye mi?
Kendisinden sonra bir göreve gelmiş, öyle ya da böyle başarılı olmuş insanları, kendilerinden üstün olduğu, kendilerinden daha başarılı olduğu ve kendilerinden daha çok sevildiği için kıskanırlar!
Karşıdakinin, kendilerinden üstün olduğu düşüncesi yer bitirir bu tipleri...
Descartes ise “Kıskançlık, sahip olduklarını koruma isteğinden kaynaklanan bir tür korkudur” demiş...
Doğru mu?
Kim “Hayır” diyebilir ki?
Kıskanç insanlar, sevilmeye, itibar görmeye, şakşaklanmaya aşırı ihtiyaç duyarlar...
Bunu kimseyle paylaşmak istemezler...
Yukarıda da belirttiğim gibi, “ben” merkezlidirler...
Bu aşırı kıskançlık, kendi bünyelerinde bir “özgüven” eksikliği ve “yetersizlik” duygusu barındırır...
Dolayısıyla da, o kişinin özgüveninde düşme gösterir, kendini değersiz hissetmeye başlar ve bunun sonucunda da saldırgınlaşır...
İnsanın “ego”sunun olması ile “kıskanç”lığının olması, o insanın yaşam kalitesini de düşürür...
Önce huysuzlaşır...
Sonra yalnızlaşır...
En sonunda da garipleşir...
Peki, damarlarında “kan” yerine “kıskançlık” akan kişilerin tedavisi mümkün mü?
Tıp insanı olmadığım için bilmiyorum...
Kıskançlık, eğer sadece bir “huy” değil de, bir “hastalık”sa tıpta çare tükenmez...
Mutlaka bir tedavisi vardır...
Bence bu insanların en kısa zamanda, hastalık daha da ilerlemeden bir hekime başvurmalarında yarar var diye düşünüyorum...
Çünkü, bu insanlar hem kendilerine, hem de daha çok karşılarındakilere zarar verebilirler...
Allah muhafaza.
xxx
VAR MESELESİ
“VAR” diyorlar ya, yok aslında...
He valla...
Cumartesi günü gördük...
Oldum olası “VAR”ı hep “YOK” saydım...
Saymaya da devam edeceğim...
Kayserispor maçında bire bir yaşadık...
Skubiç, eskilerin deyimi ile “buz” gibi golünü atıyor, yardımcı bayrağı çekiyor, gol iptal...
Maçı yöneten Cüneyt Çakır'ın kulağına bişeyler fısıldıyor “VAR”a “VAR”acılar, bizimki tekrarı görmeye tenezzül bile etmiyor...
Adamlar yukarıdan bağırıyorlar “VAR”a “VAR”a diye, zerre umrunda değil, dönüp bakmıyor bile!
Rusya'daki “Dünya Kupası”nda eksiksiz uygulanan “VAR”, Türkiye'de neden uygulanmaz?
Türkiye'de “VAR” kişilere ya da takımlara göre mi uygulanıyor?
TSYD Genel Başkanı Oğuz Tongsir de maçı izleyenlerden...
Kendi Facebook hesabında, “VAR'a rağmen Konya'nın golü güme gitti.. Ofsayt yok.. Bu uygulamayı bile beceremiyoruz” diye bir yorumda bulunmuş, devamında da “ikincisi gol ise, birincisi çok daha gol” diyerek, hem “VAR”ı eleştirmiş, hem de yeşil-beyazlı ekibimizin, net golünün verilmediğinin altını çizmiş...
Daha ne desin ki Oğuz Başkan!
Anlayacağınız bu “bir VAR”mış, bir “YOK”muş masalını daha çok dinleyecek gibiyiz.
YORUMLAR