Bu aralar yazma konusunda savsakladığımın farkındayım…
Sadece kerize yatıyorum…
Kendimce “yok şuradayım, yok buradayım” diyerek işin içinden sıyrılmaya çalışıyorum!
Ama, şu da bir gerçek ki, seçim öncesi ve sonrası hatırı sayılır bir mesai harcadım…
Son olarak şampiyonlar ligi finali ile dükkanı kapattım, kapatmasına ama, Oğuz Başkan “işimiz var, biraz burada kal” deyince, “yârim İstanbul’u mesken mi tuttun?” türküsü gibi bir hikaye çıktı ortaya…
Anlayacağınız Konya’dan biraz uzak kaldım…
Neyse…
Sonuç olarak memleketteyim…
Şükürler olsun.
xxx
Son yazımda “Şampiyonlar Ligi Finali”ni izleyeceğimi ve bunu da sizlerle paylaşacağımı ifade etmiştim…
Manchester-İnter final maçı gündemden çıksa da, izlenimlerimi sizlere aktarma sorumluluğumu yerine getireceğim…
İlk olarak Levent TSYD tesislerinden 17:00’de çıktık, 20:00’de Olimpiyat Stadına adım attık…
Güneşin altında, 3 saat çileli bir yolculuk yaptık, Kocaelili gazeteci arkadaşım Süleyman Durak’la…
Trafik milim milim yürüyünce, yayalar bizden önce stada ulaştılar diyebilirim…
Abartmıyorum; İngiliz, İtalyan, Arap ülkelerinin vatandaşları ve Japon taraftarlar, stada gidebilmek için 5 kilometre yürümüşlerdir…
Rezalet ötesi bir durumdu stada ulaşmak…
Maçtan sonra İstanbul’a dönmekte ayrıca “çile bülbülüm çile”ydi!
Onu da ıskalamamak lazım…
Bu anlamda, ülke olarak sınıfta kaldık!
Sadece biz değil, UEFA’da sınıfta kaldı…
UEFA, bir daha Türkiye’ye böyle bir organizasyon verir mi?
Bilemiyorum…
Keşke bu şampiyona için, Galatasaray, Fenerbahçe ya da Beşiktaş stadı tercih edilseydi…
Keşke.
xxx
Basın tribünü ile VIP tribünlerinin girişi komşu olunca, dünyanın hemen hemen önemli starlarını da görmüş oldum…
Sadece Pele ile Maradona’yı göremedim!
Onlar da yaşamış olsalardı, sanırım İstanbul’da olurlardı…
İsimlerini tek tek sayamayacağım dünya futboluna damga vurmuş eski oyuncuların şimdiki halleri bana tuhaf geldi…
Sadece yaş almamışlar, kilo da almışlar…
Bizim güzel bir atasözümüz var, “Cami yıkılsa da mihrap yerinde” diye…
Gerçekten de öyle…
Örneğin Portekizli Figo, Brezilyalı Kaka ya da Carlos…
Her halleriyle yıldızlar.
xxx
İki takım arasında oynanan maç mı?
Adına “Şampiyonlar Ligi Finali” demeyin de, ne derseniz deyin!
Böyle rezil bir maç olacağını bilseydim gider miydim?
Vallahi de gitmezdim, billahi de gitmezdim…
Bu şampiyonanın güzel olan iki tarafı vardı…
Açılış ve Kupa töreni…
Sözün özü; sadece açılışı ve kupa töreni ile akıllarda iz bırakan bir şampiyonlar ligi finali izledik.
Hepsi o kadar…
Bir şey daha var; bir sosisli sandviç ile bir meyve suyuna 390 TL verdim…
Satıcı arkadaşa, “niye bu kadar ucuz” diye takıldım, “abi satışlarımız Euro üzerinden” deyince, içimden yüzüne karşı sevgilerimi ilettim.
xxx
HİLMİ KULLUK’UN EN MUTLU GÜNÜ
Ne zaman Yılmaz’la alakalı bir konu olursa, “babamın adı, ağzımın tadı” diye bahseder Hilmi Kulluk…
Bazen hayattan bıkarsın, yorulursun umudunu yitirmeye başlarsın… Sonra oğlun aklına gelir hiçbir şey olmamış gibi yeniden sarılırsın ya yaşamaya, Hilmi Kulluk’un durumu da aynen böyle…
“Yılmaz” denildi mi, Hilmi Kulluk için akan sular durur…
Yılmaz’ın ayağına taş değse, Hilmi Kulluk’un yüreği sızlar…
Hilmi Kulluk, biricik evladını, Yılmaz’ını evlendirdi…
Galatasaray’ın efsane kaptanlarından Bülünt Korkmaz’ın biriciği Ezgi ile…
Muhteşem bir düğün oldu…
Yılmaz ve Ezgi babalarına en güzel “babalar günü” hediyesi verdiler…
Daha ne olsun…
Sanat, siyaset, spor, iş dünyası her kesimden insan vardı…
Hepsi, yürüyerek değil, koşarak gelmişler Hilmi Kulluk’un bu mutlu gününe…
Bu vesileyle, Ezgi ve Yılmaz’a ömür boyu mutluluklar diliyor, Kulluk ve Korkmaz ailelerini tebrik ediyorum.
YORUMLAR