Çanlar Konyaspor için çalıyor!
Öncelikle şunu belirtmekte yarar var; iki takım oyuncularının seremoniye minik semazenlerle çıkması hem tribünlere gelenlerin, hem de maçı televizyonlarının başında izleyenlerin beğenisini aldı…
Mevlana haftasında, kim düşünmüşse iyi düşünmüş.
x
Doğruyu söylemek gerekirse, Alanyaspor ve Samsunspor’un haftayı üç puanla kapatmaları, daha doğrusu puanlarını 14’e çıkarmaları, Konyaspor’u sıkıntıya soktu…
Çünkü, Alanya ve Samsun puan olarak Konyaspor’u yakaladılar…
Başakşehir’in de Hatayspor’u mağlup etmesi ve Konyaspor’un bir tık önüne geçmesi, işin rengini biraz daha değiştirdi…
Anlayacağınız 15. Haftada Alanyaspor, Başakşehir ve Samsunspor takımları kazandıkları 3’er puanla alt tarafı iyice karıştırdılar!
Başka bir deyişle de, pişmiş aşa su kattılar!
Dolayısıyla da Konyaspor için, kendisinden bir puan önde, iki basamak da yukarıda olan Sivasspor maçının kazanılması “elzem”di ve fakat olmadı…
Çünkü, Sivas maçından sonra Fenerbahçe ve Samsunspor deplasmanına çıkacak olan Konyaspor’u çok zorlu bir 180 dakika bekliyor.
x
Sivasspor bu ligin hatırı sayılır takımlarından birisi…
İnişli-çıkışlı bir futbol serüveni olmasına rağmen, kolay pes etmeyen bir futbol aklıyla mücadelelerini sürdürüyorlar…
Sivas takımının da Konyaspor gibi 3 galibiyeti var…
Konyaspor’un 5, Sivasspor’un ise 6 beraberliği var, dolayısıyla da bizden bir puan öndeler…
Kadrolara baktığımız zaman, birbirlerinden fersah fersah bir üstünlükleri yok…
İki takım da maliyet olarak hemen hemen eşit…
Sivasspor, Konyaspor karşısına sakat olan Emrah Başsan ve en büyük gol silahı Manay’dan yoksun bir kadroyla çıktı…
Manay, sağ üst adalesinde küçük yırtık ve kanama tespit edildiği için kadroya yer almadı.
x
Konyaspor’a gelince; başkan ve yönetim değişikliği, yeşil-beyazlı camiaya gözle görülür bir sinerji getirdi…
Trabzonspor, Kasımpaşa ve Alanyaspor maçlarında buna şahit olduk…
Konyaspor, bu sinerjiyle çıktı Sivasspor maçına…
Beklentiler vardı oyunculardan.
Konyaspor’un mutlaka kazanması gerekiyordu…
Maalesef kazanamadı!
Hakan Keleş, Alanyaspor 11’ni bozmadan Sivasspor önüne de aynı oyuncularla çıktı…
Dahası, Alanya’da sakatlanan Ahmet Oğuz’u dinlendirir, Cebrail’in ismini tahtaya yazar diye düşünenleri yanılttı, genç Hoca…
Hakan Keleş, Bernardoni, Ahmet Oğuz, Adil Demirbağ, Calvo, Guilherme, Soner Dikmen, Oğulcan Ülgün Muriç, Cicaldau, Moreno ve Sokol’a görev verdi…
İdeal bir 11’le çıktı sahaya…
Alanya’dan beraberlikle dönen takımı bozmaması normaldi…
İki takım da kontrollü başladılar oyuna…
Sivas takımı biraz daha savunmaya çekilerek başladı maça, ancak karşılaşmanın ilk ciddi gol tehlikesi de konuk Sivasspor’dan geldi…
Yeşil-beyazlıların orta sahada kaptırdıkları topta, Clinton N’jie golle burun burun geldi, kaleci Paul Bernardoni buna izin vermedi…
Maçın ilk dakikalarında oyuna ağırlığını koyan Konyaspor olmasına rağmen, rakip kalede daha tehditkar bir görüntü veren Sivasspor oldu…
Maçın 7. dakikasında önemli bir pozisyonu harcayan Clinton N’jie, 15. Dakikada Samu Saiz’in ikramını geri çevirmedi ve küçük bir dokunuşla golü buldu…
Sivasspor Gerson Rodrigues, Samu Saiz, Burak Kapacak ve Clinton N’jie ile ciddi tehditler oluşturdu ev sahibi takımın kalesinde…
N’jie’nin golüyle geriye düşen Konyaspor üzerinden şaşkınlığı bir türlü atamazken, 26’da Sokol’un topu direkten döndü…
Sivasspor’un önemli iki oyuncusu yoktu, ama N’jie, ne Emrah Başsan’ı ne de Manay’ı aratmadı…
Deyim yerindeyse, Konyaspor’un en iyi bölgesi olan savunmanın içinden geçti adeta...
Konyaspor’un ilk 45’de bu kadar kötü oynamaya hakkı yoktu…
Daha açık konuşmak gerekirse, Konyaspor alt taraftan kurtulma hesapları yapan bir takım görüntüsü vermedi ilk yarıda…
Sivasspor’dan daha kaliteli oyunculara sahip olduğunu düşündüğümüz Konyaspor’dan soyunma odasına önde girmesini bekledik…
Ama böyle hiçbir derdi yoktu oyuncuların…
Kolaycıydılar…
Sokol’un ayaklarına baktılar sadece…
Bir de Marlos’un getireceği toplara…
Gayretli ama üretkenlikten uzak Muriç yokları oynadı, Soner ile birlikte…
Tabii ki diğerleriyle de…
Saha içi organizatörlüğü üstlenmesi gereken Cicaldau da...
Fizik kalite olarak hiç hazır görüntü vermedi Romen…
Fazlasıyla kırılgan, kendisinden beklenilenin aksine yaratıcılıktan uzaktı…
Sonuç olarak ilk 45’de soyunma odasına önde giren ev sahibi Konyaspor değil, konuk Sivasspor oldu.
x
İKİNCİ YARI
Konyaspor ikinci yarıya Ahmet Oğuz’un yerine Uğurcan Yazgılı, Muriç’in yerine de Louka Prip’le daha istekli başladı…
Oyunu rakip sahaya yıkmasına rağmen, üretilen pozisyonlardan netice alma kısırlığı bu yarıda da kendini hissettirdi…
Tabii ki beceri yoksunluğu da…
Final paslarında ve final vuruşlarında ne kadar kötü olunursa, Konyaspor’lu oyuncular o kadar kötüydü!
Takımı maç maç hazırlamak başka bir beceri…
Takımı oyun içinde yönetebilmek ise bir başka beceri…
Baktığımız zaman sahada iyi hazırlanmış bir Sivasspor gördük. Dersine iyi çalışmış bir oyuncu gurubu vardı…
Ama aynı şeyleri ne Konyaspor için, ne oyuncuları ne de teknik kadronun sahayı iyi yönetebilme becerisi için söyleyebilmek mümkün değildi…
Yoksa kapıya kadar gelen fırsatı elinin tersi ile itmiş olmayacaktı Konyaspor.
Hem de deli gibi 3 puana ihtiyacı olduğu şu dönemde…
Konyaspor’un bu kadar aciz durumlara düşebileceğini sanırım kimse hesap edemezdi…
Çanlar bu dakikadan sonra Konyaspor için çalacaktır...
Bu kötü skorların faturası elbette Ömer Korkmaz’a kesilmez…
Kime kesileceğini söylemeye gerek var mı?
×××××
Hepimiz sorumluyuz!
Kahrolduk mu?
Tarif edilemeyecek kadar…
Hem de burnumuzun direği sızlayarak.
Bu yumruk, sadece bedenlerimizi değil, ruhumuzu da yerle bir etti…
Çocuklarımız futbolcu, kadınlarımız futbolcu annesi, futbolcu eşi olmanın hayallerini kurarlar, ekranlardan ya da statlardan maçları izlerken…
Babalar yerin yedi kat dibindeki madenlerde kömür çıkarırken, anneler karşı evlere temizliğe giderken, spora ya da futbola giden çocuklarının hayallerine ortak olurlar…
Kulüpler, kulüpleri yönetenler, kulüp çalışanı emekçiler, oyuncular ve bizler, yani medya mensupları bu endüstriden bir şekilde yararlanırız…
Bu oyunun en önemli aktörleri olan hakemler de nasiplerine düşenden pay alırlar, çünkü futbolun doğasında bu vardır…
Ancak, hakemlerin durumu başka!
Kendini bilmez, siyasi iradenin ve parasının verdiği zehirlenmiş güç ile kulüplere başkan olanlar ya da yönetenlerden veya o kulübün holiganları tarafından darp edilir, yumruklanır ve olay bir-iki kınama ile geçiştirilir…
Umarım bu kez öyle olmayacak…
Herkes Başkanı ya da yöneticisi olduğu kulübün başarılı olmasını ister doğal olarak…
Bu ülkede yaşayan ve futbolla ilgilenen kişi ve kurumlar, Türk futbolunun kalkınmasını ve dünyada söz sahibi olmasını ister…
Ve maalesef bu başarıyı da emekle değil, tekmelerle, yumruklarla ulaşacaklarını zannederler!
Ankaragücü-Çaykur Rizespor maçında olduğu gibi…
Dünyanın en güzel futbol ülkesine, hiç yakışmayan maganda tipli insanlar nedeniyle “şaşı” bakılıyorsa, bunun sorumlusu Türkiye Futbol Federasyonu’dur, bunun sorumlusu kulüplerdir, bunun sorumlusu Kulüpler Birliğidir, bunun sorumlusu Merkez Hakem Komitesidir, bunun sorumlusu ASKF’lerdir, bunun sorumlusu gazetelerin spor sayfalarını yapanlardır, bunun sorumlusu TSYD’dir, ez cümle bunun sorumlusu sporun ve futbolun içine bodoslama dalan siyasettir!
Futbolla ilgilenen hiç, ama hiç kimse bu sorumluluktan kaçamaz, kaçmamalı…
Spor gazetecisi bir insan olarak, varsa nasibime düşeni alıyor, dün Ankara’da dünyayı ayağı kaldıran Halil Umut Meler’e yapılan saldırıyı yüreğimin en derinliklerinde hissediyor ve bu saldırıyı gerçekleştirenlerin en ağır cezaya çarptırılacakları umudunu kaybetmek istemiyorum…
Türk futbolunun en başarılı hakemlerinden Halil Umut Meler’e yapılan bu saldırı, 2032 yılında Avrupa Şampiyonasına ev sahipliği yapacak ülkemize hiç yakışmadı…
Bu saldırının bedelini sadece Halil Umut Meler yediği yumrukla, Halil Umut Meler’e attığı yumrukla Ankaragücü Başkanı Faruk Koca ödemeyecek…
Bu bedeli ülkemiz ödeyecek, futboldan ekmek yiyen 100 binlerce çalışanlar ödeyecek…
Bir yumrukla “bacasız fabrika” dediğimiz futbol endüstrisi derin yaralar alacak…
Ve son olarak şunu söylemek istiyorum; Ankaragücü taraftarlarının tamamı olmasa da, bir kısmının, "eline sağlık başkanım" tezahüratları, hakeme atılan yumruktan ve tekmelerden çok daha ağır…
Ve kabul edilemez…
Ve sormak istiyorum; biz bu kafayla, iyi futbolu, kaliteli futbolu ne kadar hak ediyoruz?
YORUMLAR