Konya…
Tarım, ticaret, sanayi ve kültür şehri…
Konya, böyle özelliklerinin olmasının yanında aynı zamanda da bir turizm şehri…
Özellikle Mevlana Hazretlerinin bu anlamda katkısını küçümsememek lazım…
Konya’ya gelen turistin hemen hemen yüzde 99’u Mevlana müzesini ziyaret ederek, bu şehrin taksicisine, lokantacısına, hediyelik eşyacısına, dahası ekonomisine katkı sunuyor…
Özellikle de 7-17 Aralık tarihlerinde gerçekleştirilen “Mevlana Törenleri”nde Konya’da büyük bir hareketlilik yaşanır…
Dahası Konya ekonomisi nefeslenir…
Hayatının büyük bölümünü Türbe Önü ve civarında geçiren biri olarak, o yörenin dinamiklerini gün yüzüne çıkarıp, dahası o yöreyi, Aziziye Camii ve civarıyla, Bedesten Çarşısıyla, Kadınlar Pazarıyla, Kapı Camii ve etrafıyla adeta “açık hava müzesi” haline getiren Büyükşehir Belediye Başkanı Uğur İbrahim Altay, altın vuruşu Mevlana ve Altın Çarşı dönüşümü ile yaptı…
İyi de yaptı…
Çünkü, törenlere gelen misafirlerin tamamına yakını, yukarıda ismini saydığım mekanlarda vakit geçirdi, fotoğraf çektirip, anılarını ölümsüzleştirdi.
xxx
Konya, geçen haftayı dolu dolu ve bereketli geçirdi…
Yerlisi, yabancısı, Endonezyalısı, İranlısı, Azerbaycanlısı, İtalyan’ı, İngiliz’i, hippi kılıklısı ile derviş şalvarlısı, özellikle Cumartesi günü Konya’ya renk kattılar…
Uzun zamandır görmediğim yerli ve yabancı turisti bir arada görünce, açık konuşmak gerekirse inanılmaz mutlu oldum ve 30-40 sene önceki Mevlana Törenleri gözümün önüne geldi…
Bu aylarda dünyanın insanının geldiği Konya’ya gelmeyen tek şey kar, kış, yani beyaz güzellikti…
Törenler münasebetiyle Cumartesi günü Ankara ve İstanbul’dan misafirlerim vardı, biraz dolaştırdım Konya’yı…
Sınırlı da olsa, Konya havası aldılar…
Doğruyu söylemem gerekirse, Bedesten Çarşısına, Aziziye Camii civarına, Kadınlar Pazarı’na, Kapı Camii bölgesine bayıldılar…
Mutlaka bir daha geleceklerini, özellikle de Ramazan ayında kesinlikle 1-2 iftarı Konya’da yapacakları sözünü verdiler…
Ve bir şey daha hoşlarına gitti ve bunu da açık açık itiraf ettiler…
Konya’nın umumi tuvaletlerini inanılmaz temiz, bakımlı ve hijyen bulduklarını, dahası ücretsiz olmasını da şaşkınlıkla karşıladıklarını söylediler!
Belediye bünyesinde genç bir ekibin bu tuvaletlerde görevli olduğunu ve bu insanların da işlerini seve seve yaptıklarını söyleyince, şaşkınlıkları bir kat daha arttı…
Gerçekten de öyle…
İstanbul, Ankara ya da başka şehirlerde bu temizliği görmemiz mümkün değil…
Münafıkları ve kibirlileri içinde barındırmasına rağmen, şehrimle gurur duyuyorum…
Yaşadığım şehre dair yapılan hizmetlerin, şehrin özellikle tarihi mekanlarının gelişmesini yakından takip ediyorum…
Çokta hoşuma gidiyor…
Bu şehirde nefes alıp veriyorsak, farkında olmamız gereken, dahası çok hoşumuza giden gelişmeleri de insanlarla paylaşmak gibi bir görevimiz var…
Konya, son yıllarda geçmişini geleceğine taşıyarak, tarihi bir sorumluluk alarak “marka şehir” ya da “yaşanabilir şehir” tanımını da sonuna kadar hak ediyor…
Bu şehir, Uğur İbrahim Altay başta olmak üzere, Ahmet Pekyatırmacı, Hasan Kılca ve Mustafa Kavuş'un çabalarıyla bambaşka bir şehir olma yolunda basamakları birer ikişer atlamaya devam ediyor…
Allah var işlerini iyi yapıyorlar…
-Şehrin ve şehirde yaşayanların moralini yükseltiyorlar…
-İnsanların yaşanabilir bir ortamda soluklanmasını sağlıyorlar…
-Bencillik değil, paylaşımcılıkları ile takdir topluyorlar…
-Sorumlulukları nedeniyle yaşadıkları şehre ve değerlerine sahip çıkıyorlar…
Daha ne isteriz ki.
xxx
Konya özel bir şehir…
Ahmet Hamdi Tanpınar’ın “Konya, insanı sıtma gibi yakalar, kendi alemine taşır ya da sonuna kadar ona yabancı kalırsınız” sözlerini yabana atmamak lazım…
Uzatmayacağım; esas mesele yaşadığımız bu şehrin insanı olmanın aidiyet duygusu ve bilinciyle hareket ederek, şehrin, sanatına, kültürüne ve sporuna sahip çıkmak asli görevimiz olmalıdır…
Tabii ki futbol kulübüne de…
Yani Konyaspor’a da…
Bu şehirde doğup, bu şehirde doyup, ama farklı şehirlerin, farklı farklı kulüplerinin kılıcını sallamak, Konyalılık değil, başka bir şey olsa gerek.
YORUMLAR