Dünya'da, özellikle de bizim ülkemizde son yıllarda en ihtiyaç duyulan konulardan birisi barış, huzur, hoşgörü ve sevgi...
Hoşgörü ve sevgi olmayınca, ne yazık ki barış da olmuyor...
Bugünlerde yaşadığımız olaylar, barışa, sevgiye ve hoşgörüye ne kadar muhtaç olduğumuzu gösteriyor...
Artık Arefe'ye bayrama sayılı saatler kaldı..
Barışın, sevginin, dostluğun, hoşgörünün, fakiri, fukarayı, öksüzü, yetimi kollamanın daha anlam kazanacağı mübarek günler...
Dolayısıyla bayram günleri, insanların gerek kendileriyle, gerekse çevreleriyle, dahası kırgın olduğu ya da küskün olduğu kimselerle kaynaşmanın ve barışmanın müjdecisidir...
Bu anlamda da gururu ve kibri yenmek lazım...
Ben öyle yapacağım…
Testiyi güzel şeylerle doldurmakta yarar var.
xxx
GÖKSU AİLESİ İNCİNMİŞ
Tatlı dilli, güzel yürekli birisi…
Süleyman Göksu…
Kim bu Süleyman Göksu?
Konyaspor’da “iyi polis-kötü polis”i oynayan ya da oynattırılan Mustafa Göksu’nun ağabeyi…
Belli ki, benim yazılarımdan aile olarak rahatsız olmuşlar…
Hepsinden değil tabii ki…
Aile, bölücü terör örgütü lideri ile Konyaspor’un eski CEO’su, yani kardeşleri Mustafa Göksu’yu aynı cümle içerisinde geçirmemden dolayı huzursuz olmuş…
Doğrudur, ben de olsam huzursuz olurdum…
Ki oldum…
Nasıl ki, Mustafa Göksu’nun, eski bir yazımdan dolayı TSYD’yi ve beni hedef göstermesi ve şahsıma “sözde gazeteci” gibi bir yakıştırma da bulunması beni huzursuz etmişse, Göksu ailesinin de bu anlamda huzursuz olması gayet normal…
Şu da var; ben niye huzursuz oldum, onu da bilmiyorum…
Çünkü, 50 yıllık meslek hayatımda, nerelerden nerelere geldiğimi, kimseye hakkımı yedirmediğimi, kimsenin de hakkını yemediğimi ve nasıl bir Konyaspor’lu olduğumu bilenler biliyor…
Şu da var; meslek hayatımda geldiğim yerlere aklımla, fikrimle, yüreğimle, bazen de bileğimle geldim…
Bu anlamda da mütevazi olmam.
xxx
Bu işler durup dururken olmuyor…
Bulunduğum yere ya da yerlere gökten zembille inmedim…
Süleyman kardeşe, kısa ve öz kendimi tanıttığım zaman, “sizin müktesebatınızı şu an okudum ve öğrendim. Son derece saygı değer bir insansınız. Ama keşke kaleminizi karşınızdaki insanı çok iyi tanıyarak kullansaydınız!! Elbette onun da sizi ve müktesebatınızı bilerek uygun söz ve vasıflar ile sizi tasvip etmesi gerekirdi. Sözde gazeteci elbette size uygun olmayan bir sıfat” dediği sözlerinin devamında da “Ama siz de kabul edersiniz ki sizin de karşınızdaki genç ve idealist bir insan, ülkenin gelmiş geçmiş en büyük haini ve din düşmanına gönül yakınlığı olduğu şeklindeki yazınız ile kıyas edersek, sizce hangisi daha ağır?!!”
Haklı mı?
Bağdat’tan Basra’ya kadar…
Ama şunu da ıskalamamak lazım; keşke, kardeşiniz Mustafa Göksu da, “vatan haini” bir “İblis”e “hocaefendi!” demeseydi…
Haksız mıyım Süleyman kardeş?
Sonuç olarak; Mustafa Göksu ile İblis’i bir araya getiren cümleyi kurmak, Yaratandan ötürü yaratılanı seven, saygı duyan bana yakışmadı!
Haklarını helal etsinler…
Benim de hakkım varsa helal olsun…
Kırgınlığım biter mi ya da kırgınları…
Bilemiyorum…
Kefaret ağır…
“Kendi düşen ağlamaz” diyebilirsiniz…
Eyvallah…
Var elbet karşılıklı hatalarımız, yanlışlarımız, kusurlarımız!
Nedenlerini sıralayacak değilim…
Ama, şunun altını çizmekte yarar var; her iki taraf da masum değil…
Özetlersem; bu bir özür yazısı değil, bir hakka girme yazısı…
Dolayısıyla, lafı eveleyip gevelemeye gerek yok, hakkım varsa helal olsun, hakları varsa helal etsinler.
xxx
Sevginin, iyiliğin, hoşgörünün ille de fakir-fukarayı gözetmenin egemen olduğu bir dünya umuduyla, bütün Müslüman aleminin “Kurban Bayramı”nı yürekten kutluyorum.
YORUMLAR