Seçim atmosferinde hava çok bulutlu ve yağmurlu. Siyasetin sahnesinde şimşekler çakarken, yeryüzü ve gökyüzü sanki birbirine karıştı. Bu yıla ne güzel dilekler ve umutlarla girilmiş, hayaller arka arkasına paylaşılmıştı. Nasıl bir giriş yaptıysak felaketlerin, afetlerin arkası kesilmiyor.
Deprem felaketinin yıkıma uğrattığı, yerlerin yarıldığı insanların umutlarının ve hayatlarının tükendiği şehirlerde şimdi de sel felaketinde yaşamını yitirenlerin sayısını konuşuyoruz. Sanki öyle bir durum oluştu ki ölüme mi alıştırılıyoruz diye düşünüyorsunuz.
Yaşanan bu afetlerin sonunda tüm değerlendirmeler, yapılan açıklamalar planlama ve koordinasyon eksiliğinin yanında konu dönüp dolaşıp liyakatsizliğe gelip dayanıyor.
Yaşanan bu durumlar ekonomimize çok büyük darbe vurdu. Öyle ki tüm bunlar vatandaşın cebine nasıl yansıyacak diye düşünürken, seçim çalışmaları başlayınca harcamalar da ona göre artış gösterecektir.
Seçim ekonomisinde geçtiğimiz seçimlerde çeşitli vaatler havada uçuşurken, bu seçimde bütün partilerin odak noktası yıkıma uğrayan, çadır kentler, konteynır kentlerin oluşturulduğu bölgelere yoğunlaşmış görünüyor. Öyle ki bedava konutların yanı sıra kısa sürede yapılacak konutların depremzedelere teslim edileceği açıklamalarını hepiniz duyuyorsunuz.
Öte yandan TOKİ kuralarından evleri çıkan hak sahipleri hala anahtarlarını alamamış, yükselen kiraların yükünden kurtulmanın derdine düşmüşken bu kadar kısa sürede bu konutlar nasıl teslim edilecek anlamak mümkün değil. Üstelik risk hala devam ederken ve bilim adamlarının yeterli çalışma yapamadığı söylenirken yapılan çalışmalardan nasıl sonuç alınacak kimse kestiremiyor.
Seçim çalışmalarının kısa sürede gerçekleştirilecek olması, üstelik partilerin koalisyon çalışmalarında pazarlıklar havada uçuşurken, hangi partinin ne alacağı hangi koltukta oturacağı konuşulurken halkın güvenini kazanmayı nasıl başaracaklar kimse bir durum tahmininde bulunamıyor. Üstelik terör örgütlerinin temsilcisi konumunda olan partilerinde mecliste yuvalanmasına zemin hazırlayan görüşmeler de yüreğimizi acıtmıyor değil.
Pazarlıklar seçiminde kim karlı çıkacak elbette göreceğiz. Fakat bizim derdimiz bu durumdan halkın zarar görmemesi ve çıkmaza giren ekonominin yükünü taşımamasıdır.
Globalleşen dünyada artık hiçbir şey eskisi gibi değil. Dünyada hükmünü sürdürmeye devam eden Amerika’da bankaların batışını izlerken, ülkemizde de böyle bir durumla karşılaşıp karşılaşmayacağımızı bilmiyoruz.
Toplumda birileri zenginleşirken diğerleri fakirleşiyorsa orada bir haksızlık var demektir. Bugün toplumun en düşük gelir grubu ve üstelik sayıları hiç de hafife alınmayacak kadar yüksek olan emeklilerin beş bin beş yüz liralık maaşlarıyla nasıl geçinebildiklerini düşünebiliyor musunuz? Bir de onların daha altında gelire sahip olanlar var. Üstelik barınma, ısınma, gıda fiyatlarının tavan yaptığı bir durumda ne yapacaklarını bilemez durumdalar.
Pazarlıklar seçiminde her ne olursa olsun veya kim kazanırsa kazansın iktidarın birilerine hesap soracağı, muhalefetinse çıkmasa giren ekonominin sıkıntılarını bertaraf etmeye çabalayacağı bir ilk yıl geçirilecektir. Günlerdir enflasyon konuşulamaz durumda, büyük yıkımın ve göçüğün altından çıkılmaya çalışılıyor. Üstelik görevli kurumların ayıpları da bir bir ortaya dökülürken, depremzedelere kahvaltı veremediklerini gıda yardımlarına ihtiyaç olduğunu duyuran bir İçişleri Bakanı varken…
Sorunlar tıpkı çöken binaların enkazları gibi büyüyerek devam ediyor. Seçim çalışmaları da artık önceden olduğu gibi değil. Bu seçime Z Kuşağı diye adlandırılan gençler damga vuracak gibi görünüyor. Bizim için kazananın o ya da bu şahıs değil, ülkenin çıkmazdan kurtulması halkın sorunlarının çözüme kavuşturulması esas olandır.
Hepimiz iyi düşünmeli doğru karar verdiğimizden emin olmalı, ülkenin geleceğinin elimizde olduğunun bilincinde olmalıyız.
YORUMLAR