Havalar mevsim normallerinin çok üstünde ve ağaçlar erkenden uyanmaya ve çiçek açmaya başladı. Önümüzdeki günlerde havaların aniden soğuması sıcaklıkların eksi derecelerde seyretmesi erken uyanan ağaçlara zarar verecek. İstenen ve beklenen yağışları alamayan, ülkenin tahıl ambarı Konya kuraklıkla karşı karşıya mı? Sorusu hemen aklımıza geliyor.
Her yıl bu zamanlarda kuraklık mutlaka dillendirilip tasarruflu su tüketimi önerilerinden tutunda, yağmur dualarına sıkça çıkıldığını duyarsınız. Elbette Nisan ve Mayıs aylarında yoğun yağışlar olur ve her yıl yine yüzümüz güler. Mart ayı kurak geçiyor. Konya artık kara hasret kaldı. Buğdaylar karın altında bekleyip beslenemedi. Önümüzdeki günlerde kar beklentisi var. Fakat ne kadar yüz güldürür orası şüpheli.
Tarım, Türkiye'nin ekonomik ve sosyal dokusunun temel taşlarından biri. Ancak, iklim değişikliği ve değişken hava koşulları gibi faktörler, tarımsal üretimi ciddi şekilde etkileyebiliyor. Özellikle kuraklık, tarımsal üretim üzerinde olumsuz etkilere sahip olan önemli bir doğal afet türü.
Tarımsal kuraklık, yağışın normalden önemli ölçüde azaldığı veya tamamen kesildiği durumları ifade eder. Bu durumda, bitki büyümesi bozulur ve tarım ürünlerinin verimi azalır.
Tarım, ekonominin önemli bir parçası olduğu için, kuraklık Türkiye için ciddi bir endişe kaynağı. Kuraklık, sulama sistemlerini, su kaynaklarını ve tarım alanlarını olumsuz etkileyebiliyor.
Özellikle kuru tarım yapılan geniş alanlarda, tarımdaki verim büyük oranda yağış oranı ile doğru orantılı oluyor. Türkiye'de tarımsal kuraklık, çeşitli faktörlerle ilişkilendirilebilir.
Küresel iklim değişikliği, Türkiye'nin yağış rejimlerini ve su döngüsünü etkiler. Bu da tarım alanlarında kuraklık riskini artırır.
Su kaynaklarının etkin kullanımı ve yönetimi, tarım alanlarının sulanmasında kritik öneme sahiptir. Ancak, su kaynaklarının aşırı kullanımı veya kötü yönetimi, kuraklık riskini artırabilir.
Toprak erozyonu, tarım arazilerinin verimliliğini azaltabilir ve kuraklıkla mücadeleyi zorlaştırabilir. Yanlış tarım uygulamaları, toprak verimliliğini azaltabilir ve kuraklık riskini artırabilir.
Meteorolojik veriler ve iklim modelleri, olası kuraklık risklerini belirlemede yardımcı olabilir, ancak kesin tahminler her zaman mümkün değil.
Bahar aylarında yapılacak ekim dönemi öncesi yeterli yağışın olmaması ve ekim döneminin ardından yeterli bahar yağmuru olmaması halinde başta tahıl olmak üzere pek çok üründe rekoltede büyük daralma yaşanması riski yaratır.
Tarımsal kuraklık riski yaşanan bölgelerde henüz ekimi yapılmayan bazı ürünleri yetiştiren çiftçilerin, mart ayının da yağışsız geçmesi halinde pek çok alanda ekim yapmamayı tercih etmesi bekleniyor.
Özellikle ekonominin dar boğazından kurtulmak için üretim yapmayı hep savunduk ve savunacağız. Çünkü üretmeden kazanamayız…tarımsal kalkınma planlarının doğru yapılması, çiftçiyi üretmeye teşvik etmek, su kullanımının doğru yollarla yapılması ve susuz tarımın desteklenmesi çok önemli. Küresel ısınma belası tüm dünyayı etkilediği gibi elbette bizi de etkiliyor ve etkisi de büyük oluyor. O nedenle tarımın ekonominin mihenk taşlarından biri olduğundan yola çıkarsak, tarımsal kalkınmanın da önemini anlamış oluruz.
Öte yandan günlük yaşamımızda kullandığımız suyun fiyatında ki yükseklikler de halkın tepkisini çekmiyor değil. Fakat enteresan olan BB Başkanı Uğur İbrahim Altay’ın konuyla ilgili açıklaması da oldukça ilginç.” Su tüketimini azaltmak, su tasarrufu sağlamak için!” tabi buna söyleyecek söz hem var hem yok.
Öte yandan kuraklık olursa eğer, hiç istemediğimiz yaz aylarında artan sıcaklıklarla birlikte orman yangınları ile de karşı karşıya kalırız.
Su havzalarımız çok büyük sıkıntı içinde. Kentler büyüyor. Kentler sadece çevresindeki parkları, bahçeleri, tarım alanlarını değil, ormanları da yutmaya başladı.
Kentler kendi kendilerini yok ediyor, boğuyorlar. Birçok büyük kentimiz kendi içme ve kullanma suyu havzalarını yok ediyor. Havzalar kentin bir parçası hâline geliyor. Kaçak, izinli ya da ruhsatlı hiç önemli değil. Kentin ana su kaynakları ve su toplama havzaları, yani göller, göletler, barajlar, onlara su taşıyan akarsular, dereler, çaylar asfalt, beton, bina, organize sanayi bölgesi, , havaalanı gibi abartılmış insan yapılarının etkisi altında kalıyor.
Peki, yağış düştüğünde nereye gidecek? Yağışın etkili bir yağış hâline gelip oralara su götürebilmesi için doğal bir yüzeyin olması lazım. Yağışın etkili bir yağışa dönüşebileceği bir fiziki ortam ve fiziki coğrafya ne yazık ki kentlerin büyük bir bölümünde yok.
Tam bu noktada bir başka yanlış daha var. Hâlâ devam ediyor. Kentler yaklaşık 60 yıldır, doğal akarsulardan, nehirlerden, çaylardan, derelerden tümüyle uzaklaştırıldı, bu alanlar yok edildi. Bunu yok ettiğinizde hem bir su kaynağını hem de kuvvetli ve şiddetli yağışlar söz konusu olduğunda ortaya çıkabilecek selleri ve taşkınları bastırabilecek doğal akarsu ağını da yok etmiş oluyorsunuz. Başta büyükşehirler olmak üzere kuvvetli sağanak ve gök gürültülü yağışlar birim alana çok hızlı bir sürede iri ve fazla düşürüyor. Bu yağışı giderebilecek, onu emebilecek bir akarsu ağı kalmadı. Bu, doğrudan sellere ve taşkınlara dönüşüyor, O yüzden sürdürülebilir kentsel bir su kaynakları yönetiminin en temel öğesi, su toplama havzalarının, o havzaları çevreleyen her türlü bitki örtüsünün oradaki derelerin, çayların, nehirlerin yani bir bütün hâlinde akarsuların, doğal ve yapay bütün su toplama havzalarının korunması gerekliliğidir.
Kuraklık kapıda mı? Öyle görünüyor. Çünkü su bulmak için derin sondajlar yapılacağı ve hatta yapıldığı haberlerini duymuşsunuzdur. Umalım ki gelecek günler beklenen yağışları ve bereketi getirsin. Su yaşam d
emek.
Su can demek…
Yorumlar
Kalan Karakter: