Dolar kuruna en çok halk bakıyor. Sonra ihracatçı, sanayici bakıyor. En son ekonomi yönetimi bakıyor. Bunu ben söylemiyorum. Bizzat ekonomi yönetiminin söylemlerinden duyuyoruz.
Biz paramızı TL ile kazanıyoruz. Ne işimiz olabilir ki dolar ile. Ekonomi kanallarından en yetkili ağızlardan defalarca duyduk bunu. Dolar ile işimiz yok ve hayat 20 yılın en pahalı düzeyinde.
Geçmiş veriler TL’nin dolar karşısındaki değer kaybının enflasyon kadar olduğunu gösteriyor. Kaldı ki dolar, gördüğü zirveyi unutmaz.
Enflasyon için TCMB 2022 yılı temmuz ayı Piyasa Katılımcıları Anketi %70’e işaret ediyor. Buna göre hala %40 oranında bir değer kaybı gündeme gelebilir.
Yüzde 40’lık bir değerlenme, kuru 24 TL seviyesine taşır. Piyasa katılımcıları anketinde dolar kuru için beklenti; 19 TL seviyesinde bulunuyor.
Kur üzerinden her zaman açıkları olan her ülkeye saldırı olur. Fiyatlar; söz, emir kural dinlemez. Kendi paranı basarsın ama yabancının parasını basamazsın. Kur hareketleri biraz da itibar kaybını anlatır.
Kura evlenecek olanlar altın olarak bakıyor. Zira altın dolarla fiyatlandığı için altın fiyatlarını etkiliyor.
İhracatçı para olarak bakıyor. Zira her sattığı malın içerisindeki kur ayarını düşünüyor.
Kura halk enflasyon olarak bakıyor; çünkü kurun her hareketi hayat pahalılığını beraberinde getiriyor.
Sabit gelirli kesimin özellikle dar gelirli kesim olarak adlandırılan, asgari ücret ve daha altında ücretle çalışanlar, bir diğer kısmı ise düşük emekli maaşlarıyla yaşamlarını devam ettirmeye çalışan emekliler en çok etkilenenler. Onlar yaşamsal haklarını almak için ne kadar çaba sarf etseler de düşük gelirle nasıl ayakta kalınır onun savaşını veriyorlar. Yani kurdaki değerlenme aslında günlük yaşama yansıyan etkisiyle kendini daha fazla hissettiriyor. Yoksa halk dolar olarak bir gelir elde etmediği için onları bu durum hiç de ilgilendirmeyecek.
Bir kriz herkesi mutlaka etkiler mi?Eninde sonunda etkiler… Kolay paracılar, har vurup harman savuranlar, bol keseden harcayanlar ve enflasyon sürecinde zenginleşenler dahi krizin devamında kaybetmeye mahkûmdur. Kriz çareleri de ancak bu noktada etkin olabilir. Zira kriz külfetini toplumun tüm kesimlerine eşit yaymadıkça ve bir kesimin ötekine külfet aktarmasının önüne geçmedikçe çözüm gerçekleşmeyecektir.
Fırtına, küresel ekonomi okyanusundaki tüm gemileri sallayadursun, bizim seçim sürecinde olmamız, dalgalı denizde matematik ve ekonomi bilimi kurallarıyla dümen tutmamızı engelliyor. Gereken adımlar atılmıyor, faiz filikası suya indirilmiyor, sürekli para basıyoruz. Fiyat-ücret sarmalında sanal bolluk yaratıyoruz. Ne yazık ki bastığımız paralar, pazar filesini doldurmaya yetmiyor.
Eğer ekonomiyi ideolojiye dökerseniz, faizi nass, eko-politik’i farklı düşüncelerle, uygulamayı da seçmeci yaparsanız, kriz fırsata dönüşmez, sadece derinleşir ve ülkeniz başkalarının fırsatı haline gelir.
YORUMLAR