Siyaset ve ekonomi iç içedir. Siyasetin aldığı kararlardan ekonomi etkilenir, ağır ekonomik krizler ise siyaseti şekillendirir. Eğer dünyada bizi doğrudan tehdit eden ve krize sokacak bir durum yoksa da öyle ya da böyle bir şekilde kendi kendimizi krize sokuyoruz.
19 Mart 2025 (Cumhurbaşkanı aday adayı İmamoğlu’nun diploma iptali) ile başlayan süreç uygulanan ekonomik programa önemli bir yara verdi.
‘Program çöktü’ demek ne kadar uç bir söylemse hiçbir şey olmamış gibi davranmak ve ‘Uygulamakta olduğumuz ekonomi programı kararlılıkla devam ediyor’ demek de o kadar uç bir söylem olur.
Her şeyden önce Türkiye’ye ve Türkiye ekonomisine yönelik güven yine zedelendi. Türkiye’ye yatırım yapmak isteyenler, ancak bunun için bekleyenler sanırım artık 2 kere düşünmek zorunda kalacaklar.
Cumhurbaşkanlığı yarışının en büyük adaylarından birisi olması beklenen ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın en büyük rakibi olarak görülen Ekrem İmamoğlu’nun birçok suçlama ile göz altına alınması hem içeride hem de dışarıda büyük ses getirdi ve getirmeye de devam edecek gibi gözüküyor.
Önümüzdeki günlerde şaşkınlık yaratacak başka gelişmelerin olacağı da şimdiden belli.
Daha önümüzde belediye şirketlerine kayyım atama, kimi milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılması için fezleke hazırlama, CHP’de olağanüstü kurultayın nasıl ve kimlerin inisiyatifinde toplanacağı, İBB’nin yeni başkanı ve yeni parti içi dengeler, tartışmalar hız kesmeden devam edecek…
Ancak asıl konu bunlar değil. Asıl konu; Konya’dan Isparta’ya Çorum’a, Edirne’den Kars’a memleketin dört bir yanında kurulan sandıklara giden insanlar. Partili partisiz, binlerce insanın İmamoğlu üzerinden iktidara itiraz edişi. Gençlerin bir kez daha kendini sokağa atması, emeklilerin belediye önünde nöbet tutması. Siyasi tercihine, kullandığı oya müdahale edilmesine yüksek sesle itiraz eden, ekonomik kriz nedeniyle canı yandığı için sokağa çıkan kitleler bir süre sonra evlerine dönerler. Dönerler ama bir kez daha sokağı muhalefet etmek, itirazlarını dile getirmek için kullanıncaya kadar…Bu (hiç olmazsa şimdilik) yeni siyaset yapma biçimi haline gelmiş durumda.
Toplum büyük bir güven sorunu yaşıyor. Ekonomik yetersizlikle boğuşan büyük çoğunluk artık iktidara güvenini çoktan yitirdi. Eğer bir ülkede gençler sokağa dökülmüşse deli akan kanlarını sakinleştirmek zor olur. İktidar bugün yaşanan durumları tahmin edemedi. Halkın sokakları doldurması, partili ya da partisiz herkesin sandığa gitmesi çok önemli bir tepkiydi. Bu durum ciddiye alınmalı.
Politikacıların anlamlarını yitirdiği, halka hizmet etmeyen duruma düşmeleri, etraflarını kollamaları ve bloklaşmaları halkın nefret söylemlerini ve tepkilerini artırdı. Üstüne bir de ekonomik darboğazda çıkmaz sokakta bırakılan halk artık tepkisini başka yollarla göstermeye çalışıyor. Duyulmayan sesini meydanlarda haykırarak duyurmaya çalışıyor.
Halk çıkış kapısı arıyor. Bu durum sadece cumhurbaşkanlığı seçimi ile alakalı bir durum değil. Yönetim şekline itiraz olarak meydanlara çığlık olarak düşüyor.
Her ne kadar tedbirler alınsa da ekonomide tedirginlik hem içeride hem de dışarıda devam ediyor.
Ramazan ayı ibadet ayı, yardımlaşma ve kucaklaşma ayı derken çok değişik bir ramazan geçirdik. Artık eskiden olduğu gibi oruç ibadetini önemsemeyenleri de görmezden gelebiliyoruz. Çünkü sayıları oldukça fazla. Bayram gelmiş neyime sözü galiba bu bayram için de geçerli olacak. Hükümet tatili dokuz güne çıkarsa da yakınlarının yanına gitmek için yol masrafını karşılamak için milletin bütçesi yok. Emeklileri zaten hiç sıraya koyamıyoruz çünkü onlar zamlı ikramiyelerini de alamadılar. Hoş bin lira neye derman olacak sa…
Bugün geldiğimiz durum ağır ekonomik koşulların halkı sıkıştırdığı çıkmaz sokağın duvarlarının yıkılması durumudur.
Yorumlar
Kalan Karakter: