Yerel seçimlere sayılı günler kaldı. Emeklilerin dört gözle bekledikleri zamlı maaş rakamı onları hayal kırıklığına uğrattı. Uğrattı uğratmasına da itiraz etse, görünen köy klavuz istemez misali hak ettiğini alamayacağını bildiğinden yuttu sesini oturdu. Açıklanan rakamlarla kim korunacak, kime yaşam hakkı verilecek bilen yok. Durum öyle vahim ve acınası bir hal aldı ki, artık emekliye “nefes aldığınıza şükredin” demenin ötesine geçilemedi.
Emeklinin Pazar arabası duvara çarptı. Pazarlardan ve marketlerden bir tarafı ezildiği ya da çürüdüğü için atılan sebze ve meyveleri toplayanları daha çok göreceğiz demek ki… Emekli havayı mı yesin? Barınmasın sokakta mı yaşasın? Daha yüksek geliri olanların alışveriş yaptıkları alanlar ayrılsın mı? Neyin ne olduğu belli değil.
Seçim öncesinde her yer ve her şey garanti görülünce bu kadar rehavetin de elbette bir sonucu olacaktır. Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in yaptığı açıklamalar gözümüzde bir anlam kazanamaz. Gereksiz tasarruf açıklamalarıyla sabit ve düşük gelirli halkın omuzlarına yüklediği yükün farkına vardığı zaman yaptığı açıklamalar değer kazanacaktır.
Cumhurbaşkanı 2024 yılını emekliler yılı olarak açıklarken, Davutoğlu emeklileri toprakla buluşturdu. Velhasıl emekliler yük olarak görülüp, çocuk avutur gibi yapılan bu açıklamaların ne başı ne sonu belli değil. Emeklilere verilecek sosyal haklardan, sağlık hizmetlerinden, kültürel hizmetlerden söz edilirken ucu açık bu açıklamaların yerine ulaşacağına da açıkçası çok da inancımız yok.
Emekliler ya fırınların bir gün öncesinden kalan ekmeğini almak için fırına gidecek. Ya da ET ve Süt Kurumu’nun ucuz et kuyruğunda bir kilo et almak için sabah namazında kuyruğa girecek. Hoş o kurumun her ilde de satış noktaları olmadığından az sayıda emekli oralardan yararlanabilecek. Öyle ki sokak röportajlarında hemen hemen hepinizin görüp şahit olduğu emeklilerin yaptığı açıklamalarda aylardır kırmızı et değil tavuk eti bile yiyemediğini söyleyenleri görüyorsunuz.
Hep aklımıza şu soru geliyor. Tepedekiler devletin her imkanını kullanıp para harcamadıkları, barınma ve beslenme gibi temel ihtiyaçları giderilip onları düşünme gibi durumları olmayınca halkın durumunu anlayamıyorlar. Bir de etraflarında halkın yaşamını güllük gülistanlık gösterenler varsa daha da üstüne söyleyecek söz kalmayacaktır. Kimse bir beklenti içine hiç mi hiç girmesin.
2024 Yılının açıklanan ilk verileri gösteriyor ki bu yıl; rekorlar yılı olacak. Dolarda, faizde, enflasyonda en yüksek rakamları göreceğiz. Yerel seçim öncesinde frenlenen bütün maliyet kalemleri seçim sonrasında canlanmaya hazırlanıyor. Fiyatlandırma davranış bozukluğu ayyuka çıkacak.
Piyasalarda fiyatlandırmada dolara endeksli açıklamaları hepiniz yaşıyorsunuz ve günlük olarak doların gidiş yolunu takip ediyorsunuz. Tüm ekonomi uzmanlarının yaptığı açıklamalar benim beklentilerimin de üstünde olduğunu gösteriyor. Doların yaz aylarına kadar 40-45 lira bandında seyredeceği beklentileri oldukça yüksek.
2023 Yılı bütçe verileri bir kez daha gösterdi ki; olağandışı bir hal içerisindeyiz. Bütçe açığı bir yandan diğer yandan kamu harcamaları, halkın küçülmeye hazırlanması gerektiğini gösteriyor. Ötemize berimize baktığımızda herkes genişleyen aile olmaya başladı bile.
Kirasını ödeyemeyen annesinin evine koşuyor. Gençler yanlarına kahve termosu almadan dışarı çıkmıyor. Akşam pazarı artık rutin bekleyişlerin halini aldı. Zor bir süreç; daha zor günler kapıda. Küçülmeye gidiyoruz. Herkesin ayağını yorganına göre uzatması gerektiği konusunda uyarıyorum.
Aslında bazıları için ayağını uzatacağı yorgan dahi olmayacak. Hele ki emekliler, onları açlık sınırının altına gömen siyaset ile “bulabildiği en niteliksiz işte dahi” çalışmak zorunda kalacak. Hayatta kalabilmek için emekliyi bu duruma düşüren, ekonomideki tercihlerimiz oldu.
Bugün Türkiye, içinden geçtiği ekonomik kaosta, sürdürülebilirliğin limitlerini zorluyor, var olabilmenin yollarını arıyor. Enflasyon, kendiliğinden düşecek bir şey değil. Hani armut misali, olgunlaşınca dalını terk edip yere düşmez. Onun için önlem alman, bedel ödemen gerekir.
Yabancı sermaye bulamadık, vergilerle sıkıntılarımızı aşmaya çalışıyoruz. Bir yandan sıkı para politikasını uygulama gayretindeyiz. Hazine ve Maliye Bakanımız elinde çantası ile dolaşıp duruyor. Gördüğümüz ise bir sermaye girişinin olmaması…
Ekonomide yırtık büyük yama küçük olunca açık bir türlü kapanmıyor. Bakıyorsunuz paramız var açıklamaları yapılırken, bir de duyuyorsunuz ki; halkımızdan enflasyonla başa çıkabilmek için destek isteniyor. Bu yama düşük gelirli halkın alacağı üç kuruş maaşla ya da yapacağı tasarrufla kapanacak gibi de değil. Esas tasarruf kamuda yapılacak tasarrufların hayata geçirilmesindedir. Oralarda tasarruf yapmayı öğrenemediğimiz zaman halkın sırtındaki yükü artırdıkça halk da kendine yapılanları göz ardı etmeyecektir.
YORUMLAR