Türkiye asgari ücret artışında orta yolu seçti. Açıklanan yüzde 30’luk artış oranı ne ücretlilerin geçmiş kayıplarını telafi etmeye yetti, ne de açıklanan 2025 yılı enflasyon hedefiyle uyumluydu.
Asgari ücret, bir işçinin bir ay boyunca tam zamanlı çalışması karşılığında alabileceği en düşük ücret miktarını ifade eder.
İşçilerin asgari yaşam standartlarını korumalarını sağlamak, adil ücret dağılımını teşvik etmek ve çalışma koşullarını iyileştirmek amacıyla oluşturulmuş bir düzenlemedir.
Asgari ücret, talebin yanı sıra büyük ölçüde maliyet kanalıyla enflasyonu etkilemektedir. Ayrıca, özel sektör ücret artışları için de referans niteliğindedir.
Normalde asgari ücretin işçi ile ailesinin yeterli beslenme, sağlıklı konut, giyim, aydınlatma ve ısıtma, ulaşım, çağdaş düzeyde sağlık servisi, eğitim, kültür, dinlenme, eğlence ve benzeri temel gereksinmelerini geçerli fiyatlar üzerinden karşılamaya yetecek miktarda olması gerekir. Ama bu hiçbir zaman olmadı.
Ücret-fiyat spirali çalışanları enflasyonun nedeni olarak gösterip, ücret artışlarını baskılayacak ve işsizliği artıracak politikaları haklı gösterirken; fiyat-ücret spirali çalışanları enflasyonun mağduru olarak gösterir ve ücret artışları üzerinde sert kısıtlamalar yerine diğer önlemlerle enflasyonun aşağı çekilmesine öncelik verilmesini öngörür.
Konfüçyüs der ki “Ya ip kısadır ya da kuyu derin”. Bizde ikisi aynı anda gerçekleşiyor. İp kısa; bize verilen ücretler yetmiyor. Kuyu derin; enflasyon sandığımızdan çok daha fazla yüksek.
Hal böyle olunca fiyatlandırma davranış bozukluğu diye tanımladıkları iş etiğindeki çürümeye tanık oluyoruz.
Yüksek enflasyonun baskısı altında, bilinçli tüketim ve israfın önlenmesi daha da önem kazanıyor.
Bir tezgâhta 35 lira olan ürünü, yandaki tezgâhta 135 lira olarak görmenin hiçbir ekonomik, sosyal, ahlaki gerekçesi olamaz. Fiyatlandırmada davranışı bozulanın fiyakasını ancak tüketiciler bozabilir.
Enflasyon, bizleri 'homo economicus', yani ekonomik insan haline getirdi, içimizdeki hesap uzmanını uyandırdı.
Enflasyon bizi cüzdanımıza hapsetti. Enflasyondan kurtulmak, bilinçlenmeyle, üretimle, konfordan vazgeçmekle, kamu israfını bırakmakla olabiliyor.
Kalabalık kahvehaneler, hiç rahatlamayan trafik, bunlar aslında harcayacak paramız olduğunun işaretleri... İyi haber şu ki, cüzdanımızda hâlâ harcayacak paramız var. Kötü haber ise, bu paranın hızla eridiği gerçeği… Belki de çare, kayıt dışı ekonominin 3’te 2’den 3’te 1’e gerilemesi halinde algımızı kirleten etiketlerin zulmünden kurtulmamız olacaktır.
Bizim enflasyon hikâyemizde de ücretler enflasyonun bir nedeni olmaktan çok sonucudur. Maaş ve ücretler enflasyon döngüsü başladıktan sonra sürecin bir unsuru haline gelmiştir. Uzun süre yataya yakın seyreden reel ücretler enflasyonun artması ile birlikte gerileyince ücretlerin satın alma gücü zayıfladı. Yeni ücret artışı ihtiyacı doğdu. Yanlış olan enflasyonun bu kadar hızlı yükselmesine göz yumulmasıydı.
Yanlış ekonomi politikalarının neden olduğu enflasyonun tekrar aşağı çekilmesinin maliyetine ücretli kesimden de fedakârlık istenmiştir. Yani çalışanlar dezenflasyon sürecinin başarısı için fedakârlık yapmak zorunda bırakılmıştır. Oysa devlet emlak vergisi, çevre temizlik vergisi, motorlu taşıtlar vergisi, damga vergisi, özel iletişim vergisi, trafik cezaları, veraset ve intikal vergisi, ehliyet ve pasaport harçları, araç muayene ücretleri ile kabahatler kanununa tabi idari para cezaları ve yurt dışı çıkış harcı gibi gelirlerini yeniden değerleme oranı kadar arttırıyor. Bu oran da yüzde 44’tü. Bunu yaparak gelirini geçmiş enflasyon kadar arttıran kamunun, harcamalarını reel olarak aşağı çekerek dezenflasyon sürecinde kendisinden beklenen rolü oynaması gerekir.
Önümüzdeki günler emeklinin beklentisini de karşılamayacak. Bunu hepimiz biliyoruz. Beklentileri yüksek tutmamakta yarar var. Her ne kadar açıklanan asgari ücret tepkilere neden olmuşsa da imam bildiğini okuduğundan ve hatta kredi derecelendirme kuruluşlarının istediği olduğundan, halkın ne istediği o kadar da önemli değil demek ki…
Ayakta kalmak, yaşam mücadelesini onurlu bir şekilde sürdürmek bu milletin hakkı değilmiş gibi davranmak önümüzdeki dönemlerde ülkemize ne kazandıracak bilemiyoruz. Anketler gösteriyor ki, koyun sürüsü yine çobanın çomağının altında baş eğmeye devam edecek.
Bu ülkenin barınma sorunu çözüme kavuşturulmadığı müddetçe ne kadar zam yaparsanız yapın bu ücretler yetmeyecek. Gıda enflasyonuna çözüm bulmadığınız sürede halkın yaşam kalitesi de giderek düşecek. Sorunlar sıralamakla bitmiyor. Ancak yeni yıl daha zor geçecek diyenlerin boş konuşmadığı da açıklanan yeni ücretlerle bir kez daha gün yüzüne çıkmış oldu.
YORUMLAR