Türkiye ekonomisi, artan siyasi riskler ve küresel likidite olanaklarının azalmaya başlaması ile birlikte zor bir dönemden geçiyor. Yükselen kur ve faiz, beraberinde ekonomik yavaşlamayı getiriyor. ABD Merkez Bankası Fed'in parasal çıkışa başlayacağı sinyali verdiği Mayıs ayından bu yana Türkiye, yeniden ekonomik modelindeki sıkıntıları tartışmaya başladı.
11. yılın sonunda AKP'nin uyguladığı ekonomi politikaları tartışılmaya açıldı. Tartışmaların bir tarafında, AKP'nin çok başarılı bir ekonomi yönetimi gerçekleştirdiği savunuluyor.diğer tarafta ise AKP'nin yapısal reformları yapmayarak sürdürülebilir ekonomik başarının temellerini atamadığını düşünüyor.
Bunu değerlendirdiğimizde;bir yandan olumlu dış konjonktür, diğer yandan Türkiye'nin yabancı ülkelerde iyi pazarlanması sayesinde Türkiye'nin ekonomisine dair bir efsane yaratıldığını görüyoruz.
Kişi başına milli gelire baktığımız zaman, diğer gelişmekte olan ülkelerle kıyaslayacak olursak, bu olağanüstü değil, vasat bir performans. Gene de bu büyüme sayesinde Türkiye'de yoksulluk oranı düştü, orta sınıf genişledi, eğitim-sağlık alanlarında önemli adımlar atılabildi.
Ama Türkiye'nin özellikle son birkaç sene içinde büyüme motoru dış borçlanma oldu. Büyüme, iç tasarruf ve verimlilik artışı yerine kredi pompalanması ile sağlandı. AKP; Türkiye'de adeta yeni bir ekonomik popülizm getirdi. Eskiden popülizm devlet harcamaları ve para emisyonu ile yürütülürdü, sonucu da yüksek enflasyon olurdu. Şimdi özel sektörün borçlanmasını teşvik edici bir ortam sağlanıyor, sonucu da sürdürülemeyecek kadar geniş dış açıklar oluyor.
Son 15 yıldır Türkiye'de sanayi genel ekonomi içindeki ağırlığını kaybetti. 500 büyük sanayi kuruluşuna baktığınızda ülke içerisindeki dağılımında İstanbul’un il olarak birinci sırada yer almasına rağmen bu durum Anadolu’da KOBİ’lerle karşımıza çıkıyor. Üstelik bu 500 büyük sanayi kuruluşununda finansmanının %60 oranında kredilere bağımlı yani borçlu olduğunu görüyorsunuz. Özellikle bu büyük sanayi kuruluşlarının İstanbul’da olmasının ötesinde sanayi şehri olarak gördüğümüz illerde rakamların çok düşük seviyelerde olduğuna şahit oluyoruz. Üstelik çok sayıda organize sanayi bölgeleri kurulmasına rağmen Anadolu’da sanayinin ekonomideki ağırlığı azalıyor.
Türkiye'de son yıllarda üretime dayanmayan, kaynağını daha çok tüketimden, hizmetler ve inşaat sektöründen alan bir büyüme gerçekleşiyor. Üretimden ise uzaklaşıldığını görüyoruz. Bu döngüyü kırmak, tersine çevirmek için çalışmalıyız. Türkiye ancak üretime odaklı bir üretim anlayışıyla kaliteli ve sürdürülebilir bir büyümeyi ve refahı yakalayabilir.Türkiye ekonomisi son yıllardaki hikayesi adeta büyüme ile cari açık arasındaki kıskaçta… bu da büyümeyi, özellikle de sanayi büyümesini olumsuz etkiledi.
Ama Türkiye'nin özellikle son birkaç sene içinde büyüme motoru dış borçlanma oldu. Büyüme, iç tasarruf ve verimlilik artışı yerine kredi pompalanması ile sağlandı. AKP; Türkiye'de adeta yeni bir ekonomik popülizm getirdi. Eskiden popülizm devlet harcamaları ve para emisyonu ile yürütülürdü, sonucu da yüksek enflasyon olurdu. Şimdi özel sektörün borçlanmasını teşvik edici bir ortam sağlanıyor, sonucu da sürdürülemeyecek kadar geniş dış açıklar oluyor.
Cari açık ve dış finansmana bağımlı büyüme modelinden Türkiye nasıl kurtulabilir dediğimizde; ancak iç tasarrufların artırılması ve dış borçlanmanın daha az çekici hale getirilmesi ile…
Ekonominin hızlı büyüdüğü dönemlerde kamu maliyesi politikası daha sıkı olmalı, iç tasarruflara daha fazla katkı yapılmalıydı. Çünkü kısa vadeli dış borçlanmanın çok arttığı zamanlar buna karşı önlem alınmalıydı. Bunların yerine makroekonomik popülizmin gereği olarak tüketim teşvik edildi.
Mevcut koşullarda daha yüksek hızlı büyüme mümkün değil. Ancak bazı şeyler yapılırsa bu oran yükselir. AK Parti dönemi de büyüme açısından ortalamalara yakındır. Yani bir mucizeden söz edilemez.
AK Parti döneminde devletin kimin kazanacağına, kimin kaybedeceğine karar verme gücü azalmadı, hatta arttı. Tabii bu şöyle sorunlar yaratıyor: Türkiye'de firmalar ve bireyler, eğitime, teknolojiye dayalı bir model yerine devlete yakın olmayı tercih ediyorlar. Devlete yakın olarak para kazanmak daha kolay. Uluslararası piyasalarda rekabet etmek hem zor hem de riskli görülüyor. Böyle bir ekonomide inşaat ile kolayca büyüyebilirsiniz. Ankara'dan izinler, ayrıcalıklar alınarak çabuk zengin olunabilir. Ancak böyle bir ekonomi tümüyle başarılı olamaz. Bir dönem büyüme sağlar. Ama bir süre sonra sınıra dayanır. Korkarım son 10 yılın bilançosu da böyledir.