Günümüzde pek çok kişi, Türkiye’nin çıkarlarını ayaküstü yorumlarla ve siyasi söylemlerle örtüştürmekteler.
Oysa dış politika, yılların tecrübesiyle oluşur ve süreklilik arz eder. Hükümetler değişse, başbakanlar değişse, cumhurbaşkanları değişse de, dış politikalar asla değişmez. Ufak tefek rötuşlar yapılabilir o kadar.
Son günlerde, Sn. Erdoğan’ın “Eyy!”li ve “ Dünya beşten büyüktür” çıkışının heyecanıyla kimi bürokrat ve yurttaşlarımız, yazar ve çizerlerimiz “Nato’dan çıkalım” politikası yapmaktalar.
Nato’dan çıkmanın Türkiye’ye ne kazandırıp ne kaybettireceğini hesapladık mı?
Acaba İsrail ve Güney Kıbrıs Rum kesiminin NATO’ya üye olmadığını kaç kişi biliyor? Nato’dan çıktığımız an, aklınızın bir köşesine not alın; İsrail ile Güney Kıbrıs Rum tarafını, Kıbrıs Cumhuriyeti diye NATO’ya derhal alacaklardır.
Evet ne yazık ve ne üzücü ki, hem NATO hem de BM’ler gereği gibi çalışmıyor ve görev yapamıyor. Genellikle ABD eksen ve görüşünde faaliyet göstermekteler. Bir gerçek daha var ki, Türkiye’nin NATO’da VETO hakkı da bulunmaktadır. Bu hakkın Kıbrıs Rum kesimine ve İsrail’in eline geçtiğini hiç düşündünüz mü?
Sayın Erdoğan, vaktinde ABD’ye çok güvendi ve çok güvenceler verdi. Şimdiki durduğu yer doğru ve söylediklerinde de haklı. ABD, Güneydoğu’muzda İsrail’in güvenliğini sağlayacak bir Kürt devleti kurma amacında ve Ortadoğu projesini Türkiyesiz yürütmektedir. Çünkü artık Sn. Erdoğan’a eskisi gibi güvenmemekte!..Ama ABD’ye karşı geçmişin hatalarını da bir kalemde silmek olası değil.
Rusya’ya neden güvenelim? Şunu iyi bilin ki Rusya, Suriye’de istediği politikayı gerçekleştiremedi. Bunu gerçekleştirebilmek için Türkiye’nin desteğine ve işbirliğine ihtiyacı vardır. Biz, Rusya’yı ve Putin’i dost bilmekte acele etmemeliyiz. S-400’leri aldık ve parasını ödedik. Bunlar güzel gelişmeler iyi tamam da; Rusya Türkiye’den limon, domates gibi tarım ürünleri alımını aydınlığa kavuşturdu mu?
Bunları aklıselim düşünmek ve bütün bu verileri alt alta koyarak, doğru ve makul olan politikaları üretmeliyiz. Ben şu soruyu sormak istiyorum: S-400’leri kime karşı kullanacağız? Rusya’ya karşı olamaz. Hangi sınırımıza ya da hangi bölgeye konuşlandıracağız?
Bize karşı kimden bir hava füze saldırısı tehlikesi var?
Elbette Türkiye havada, karada ve denizde en etkin güvenlik tedbirlerini almalıdır. Almak mecburiyetindedir de. Bunu kimseler göz ardı edemez. Ama elden almak yerine bunları üreten teknolojiyi kursak daha mantıklı değil mi?
Koskoca Osmanlı Türk devleti, Batı’nın teknolojisi yerine: Batı’nın ürettiğini satın aldığı için ve kurtuluşu burada gördüğü için çöküp dağılmadı mı?
“Ergen oğlana karı boşaması kolay gelir” diye bir sözümüz var. Muhalefette konuşmakla iktidarda konuşmak arasında çok fark var. İktidar, her şeyi düşünmek, düşünmek ve düşünerek icraat yapmak zorunluluğundadır.
Onun için de içte, birlik ve beraberlik kurulacak ki, ortak akılla dış politikaya da kafa tutulabilsin. Ayrıştırmak, ötelemek, adaleti siyasallaştırarak hadım etmek, yasamayı devre dışı bırakmak kimseye acıdan başka bir şey kazandırmaz.
Nato’dan çıkmak; beğenmediğiniz filmin salonundan çıkmaya benzemez.” Nato’ya neden girilmişti?” gerekçelerini de bilmekten geçer.
Ne zaman Türk birliği kurulur; “Türk’ün Türk’ten başka dostu yoktur.” Sözü hayata geçirilir. O zaman NATO’dan çıkmayı rahatlıkla tartışabiliriz!..
Esen kalınız.