AKP ve Sn. Erdoğan’ın, okumuşlara karşı bir ön yargıları mı var, anlamakta zorlanıyorum. Sade ben değil bütün ülke zorlanıyor. Önce avukatlarla başladılar. Tek Baro sistemini bozmak için çoklu Baro yasası çıkardılar; amaçları avukatları parçalamak ve güçlerini zayıflatmaktı.
Mutlu sona ulaşamadılar. Değerli hukukçular, bu oyunu gördüler ve bozdular.
Yıllarca öğretmenleri ve bu kutsal mesleği itibarsızlaştırmak için, öğretmen okullarını kapattılar, öğretmenlere gereken değeri vermediler. Bu kutsal mesleğin çalışanlarını kadrolu, sözleşmeli, ücretli gibi çalıştırdılar.
Yetmedi bir de “Alo öğretmen beni dövdü” hattı açtılar. Öğretmenleri öğrencilerini sevemez, el süremez hale getirdiler.
Ve eğitimde gelinen nokta; Türkiye’nin başkentini bile joker yardımıyla bilen bir nesil, liseyi bitirmiş ama çarpım tablosunu, isim çeşitlerini bilmeyen bir gençlik yetişti. Ülkenin her yeri İmam-Hatiplerle donatıldı. Fakat eğitimde dibe vuruldu. Ahlaki yönü yazmıyorum bile!..
Öğretmen mutlu olacak ki, derse mutlu başlasın. Kendini dersine ve öğrencilerinin öğrenimine versin. Faturasını, evinin kirasını, çocuğunun harçlığını düşünen bir öğretmenden nasıl bir eğitim beklenir ki?!
Sağlığın temel taşı doktorlarımızla da uğraştılar, mesleği ve doktorları itibarsızlaştırmak için pek çok yolu denediler. Tam gün yasası çıkardılar. Doktorlara adeta kırk satır m, kırk katır mı tercihinde bulundurttular.
Performans sistemiyle, hekimlikte tedavi ve tanı işlemini içinden çıkılmaz hale soktular. Hak ettikleri haklarını bile” Sizlerin hakkı ödenmez” diye diye vermediler.
Tüm doktorları paragöz gibi tanıttılar.
Gel gör ki, kendi tedavileri için, kendi çıkardıkları tam gün yasasına uymayarak Devletten ayrılıp özele geçen bir profu, çağırarak tedavi oldular.
Sağlık sistemi o hale geldi ki, hastalar MHRS’den de, Alo 182’den de randevu alamaz, hekime ulaşamaz, ulaşabilenlerde “5 gün ile 3 ay 5 ay sonrasına randevu alır” hale getirildi.
İç siyasete de, “hastanelerde kuyrukları bitirdik, rehin almaları kaldırdık” övünmesi yaptılar.
Oysa sistemden de, hekimlikten de memnun olmayan uzman doktorlar, devlet hastanelerinden de, tıp fakültelerinde ayrılıp ya özel hastanelere ya da yurt dışına gitmeye başlayınca Cumhurbaşkanı, bu değerli doktorlar neden ayrılıyorlar, nasıl bir hata yaptık diye irdeleyip çözüm bulacağı yerde: “Giderlerse bırakın gitsinleeeerrrr! Biz de bu işi, yeni mezun olmuş asistan hekimlerle hallederiz” gibi akıl dışı bir tehdit ve küçümseme de bulundu ki, hiç de şık değildi.
Bir doktorun devlete maliyeti düşünülmedi. Almanya’da tıp eğitimi oldukça pahalıdır. Bir doktorun maliyeti:800 bin Euro ile 1 milyon Euro’dur.
Bizden giden uzman doktorları, aylığı 6-8 bin Euro’ya adeta kaparak çalıştırmaktadır.
Nasıl memnun musunuz? Giderlerse gitsinler mi imiş?
Pek çok tıp fakültesinde ve devlet hastanelerinde ne yazık ki pek çok alanın: (Göz, Beyin, kardiyoloji, ortopedi, KBB, onkoloji gibi) klinikleri doktoru olmadığı için kapalı.
Tus’u kazanan pek çok öğrenci de, sistemin sakatlığından dolayı, daha az risksiz olan; cildiye, biyokimya, göz gibi bölümlerde uzmanlık yapmaktalar.
Çünkü can güvenliği endişesi taşımaktalar.
Sonuç olarak üç ana sistem; hukuk, sağlık ve eğitim de yapılan itibarsızlaştırma sonucu, bu alanlarda Türkiye; ne yazık ki istenilen norm ve standartların çok gerisinde kalmıştır.
Doktorlar ölmek, öğretmenler yokluk çekmek, avukatlar şiddet görmek istemiyorlar.
Esen kalınız.
NOT: Sağlıkla ilgili bilgi ve görüşler: 7.7.2022 günü, KRT’de MV. Ahad Andican Bey’in konuşmalarından alınmıştır.
YORUMLAR