İnsanoğlu çiğ süt emmiş, şaşar diyorlar. Suçu-günahı yeri gelince Tanrıya yüklüyorlar, en büyük günah keçisi de şeytan.
Suç işleyince: “Tanrı affetsin” diyorlar...
Kiraya gelince ağızlarına kaşık sığmıyor, mülk deyince “Allah’ın” diyorlar.
Zengin sevişmeleri, fantezi kasetleri çıkınca, suçlu şeytan oluyor: “Şeytana uyduk” deyiveriyorlar.
Neden çalıyorsunuz, neden rüşvet alıyorsunuz sorulunca; “Allah’a hesap veririz” diyorlar.
Malın ne kadar oldu, nasıl kazandın sorusuna, “Ticari sır” diyorlar.
Torpilli akrabaları, yandaşları olunca, “Hadis var önce yakınlarını gözet” diye basıyorlar yanıtı. Suçüstü hallerinde de, “Günah işleme özgürlüğümüzü kullandık” saçmalığına sarılıyorlar.
O kadar pişkin ve şerbetliler ki, bu dünyada cenneti yaşayıp, öteki dünyayı referans veriyorlar.
Din, iman, bayrak, ezan diyorlar ama Tanrı’yı suçlarına kurtarıcı gibi anlatıyorlar.
Bunlara Müslüman insanlar, ağızları besmeleli, alınları secdeye gidiyor diye körü körüne inananlar: şimdi feryadı figan ediyorlar.
Ellerim kırılsaydı da oy vermeseydim, seviyesinden, Tanrı belalarını versin seviyesine geldiler.
Gel gör ki, son pişmanlık fayda etmiyor. Odun, kömür, makarna için oyunu verenler, bugün askıda ekmeğe, belediyelerin halk ekmeğine, dilimle karpuza, taneyle domatese, patatese, patlıcana muhtaç olmalarına lanet ediyorlar.
Unutulmasın ki suç, iki kişiliktir.
Bugünkü ortamda, verdiğiniz her oyun vebali, günahı var.
Oy namustur. İyi araştıracaksın, sorup soruşturacaksın, sonra da akıllı karar vereceksin.
Attığın oy senindir. Ama kullandığın her oyda yetimin, dulun, kimsesizin, emeklinin, asgari ücretlinin hakkı olduğunu da unutmayacaksın.
Hiç düşündün mü, sana verilen kömürün, odunun, makarnanın senin vergilerinle alınıp sana rüşvet olarak dağıtıldığını?
Eğer gerçekten ihtiyacın varsa, muhtaç isen al paketi, vur tekmeyi.
Zararın neresinden dönersen kârdır. İyi düşün, araştır. Kişinin namazına, niyazına değil akçeli işlerine bak.
Ne diyor Z. Taşkesenlioğlu, “Allah insanları yoklukla ve varlıkla sınar. Ben varlıkla sınanıyorum” diyerek sizlerin aklıyla dalga geçiyor.
Vekil olmasaydı Tanrı onu varlıkla imtihan eder miydi?
Şimdi ellerim kırılsaydı, Allah yedirmesin, zehir zıkkım olsun beddualarını bırak. Bize beddua yakışmaz. Bize akıllı olmak, düşünmek ve doğru karar vermek yakışır.
Din tevhid- birlik dini olmasına karşın neden bu kadar mezhep, cemaat, tarikat var. Hani birlik. Oysa Tanrı tek, kitap tek, peygamber tek!. Bu kadar bölünmüşlük, parçalanmışlık neden?
Utanmadan sıkılmadan Tanrı’dan korkmadan: “Önderi olmayanın, önderi şeytandır.” diye saf Müslümanları kandırıyorlar. Senin önder olduğun ne malum? Safları sık tutun, parçalanmayın, aranıza şeytan girmesin diyen peygamber yalan mı söylüyor?
Hadi oradan din tüccarları!
Esen kalınız.
YORUMLAR