Ülkeler için en büyük problem, içte birlik ve beraberliğin kurulamamasıdır. Ne diyordu rahmetli M. Akif:” Girmeden tefrika bir millete, düşman giremez; /Toplu vurdukça yürekler onu top sindiremez.”
Ülkede birliğin sağlanmasında en büyük pay, ülkeyi yönetenlere aittir. Bir Atasözümüz ne güzel söyler, “Balık baştan kokar.”, “Arka teker, ön tekerin geçtiği yerden geçer.” Bütün bunları neden yazma ihtiyacı duydum?
Ülkemiz sınır güvenliğini sağlamak ve güneyimizde oluşacak bir Kürt devlet oluşumunu engellemek için Irak ve Suriye’de eylemler içinde. Bu eylemlerimizde yerden göğe haklıyız. Emperyalist güçler, Ortadoğu’da istedikleri gibi at oynatamamalarının nedenini Türkiye olarak görmekteler.
Onun için Sn. Erdoğan’ın da belirttiği gibi amaç ve hedef Türkiye. Türkiye’nin önce en büyük direnç unsuru olan ordusu hal edilmeliydi. Salya sümük, ABD ve CIA’nin maşası sözde bir vaizin tavsiyesi ile şanlı TSK’nın başına çuval örülmeye çalışıldı. Ordunun askeri okulları, hastahaneleri, karavanası kapatıldı, kurmay beyni uydurma kanıtlarla tırpanlandı, tecrübeli komutanları ordudan uzaklaştırıldı.
Sırada ne vardı?
Türk insanını savaşta ve barışta, iyi ve kötü günde bir ve beraber tutan birlik duygusu!. Bu duygunun yok edilmesi ve Türk insanının ayrıştırılması gerekliydi.
“Bunlar Sivas’ın ötesine geçemezler, % 50’yi evde zor tutuyorum, Benim başörtülü bacım, Bezmialem camiinde alkol içtiler.” Gibi sözlerle Türk insanı ayrıştırmaya çalışıldı. Bu yetmezmiş gibi birileri de, “İllet-zillet, çukur-çamur” gibi söylemlerle ülkücüleri ayrıştırmaya kalkıştı.
Umarım ayaklarımız yere basmıştır artık.
Suriye’de; zulm abidesi Esad ve merhametsiz Rus ortaklığıyla şanlı Mehmetçiğimize yapılan hain saldırı da şehit olan 36 vatan evladının naaşları dahi kalkmadan İstanbul’da bazı milletvekillerine yapılan konuşmada Sn. Erdoğan’ın hem birlik ve beraberlikten bahsetmesi hem de eski defterleri açması hiçte şık olmamıştır.
Bezmialem camisi imamının mahkemede verdiği yeminli ifadesinde de, “Ben inançlı insanın yalan söyleyemem. Camide içki içilmedi, ayakkabı ile de girilmedi. Yaralıların tedavisi yapıldı.” İfadesine ve bu ifadeden sonra bir köy camisine tayin edilmesine rağmen hâlâ bunu kaşımak kime ne kazandıracak?
“Beni dünya aradı. Ana muhalefetin başını aramadım, bilgi de vermedim. Neymiş efendim ben onu arayacakmışım yok ya!” demesi de pek kabul görmedi.
Çünkü devleti yöneten sizsiniz, gerekli bilgiler sizin elinizde. Arasanız ne olurdu? Devlet yönetiminde gurur ve kibir asla başarıya götürmez. Bunları bir daha aynı hataya düşülmemesi adına hatırlatıyorum.
Bizim her zamandan daha fazla bugün: birlik ve beraberliğe ihtiyacımız var değil mi?
Acaba Esad’la direkt görüşülse bu işler bu kerteye gelmeden, 36 canımız toprağa verilmeden de bir orta yol bulunamaz mıydı?
Bakınız Atatürk ne diyor:1- Komşularınızın iç işlerine karışmayın.2-Rusyayı tahrik etmeyin.3-Arap ülkeleriyle tarihi, sosyal kültürel ilişkilerinizi geliştirin. Fakat asla aralarındaki anlaşmazlıklara girmeyin.4-Sormadan akıl vermeyin.5-Batı kültürünü benimseyin, fakat onların emperyalist emellerine alet olmayın.”
Yazımı Akif’in bir ikiliği ile bitireceğim. “Adam aldırma da geç git, diyemem aldırırım:/Çiğnerim, çiğnenirim, hakkı tutar kaldırırım.” Ama önce komşularınız ve dünya da sizin haklı olduğunuza inanmalı. Onun için de etkin, akıllı ve stratejik “KAMU DİPLOMASİSİ” ne ihtiyaç var. Görevden aldığınız monşerlerin yerine atadığınız yandaş büyükelçileriniz demek ki bu işi beceremiyorlar.
Birlik şart. Omuz omuza, yan yana sevgiyle bakarak durmalıyız. Karşı karşıya kinle bakarak değil. Gelecek bir günde Suriye’de barış mutlaka olacak ve bir antlaşma imzalanacak. Suriye adına muhatap kim olacak acaba?
Esen kalınız.
YORUMLAR