Makamı cennet olsun Başbuğ Türkeş, Türkiye’nin kalkınmasını, çağı yakalamasını, modern ve hukuk devleti olmasını : “Dokuz IŞIK” dediği dokuz umdede toplamıştı.
Sn. Bahçeli’nin başında bulunduğu MHP, bunun neresinde?
Dokuz IŞIK’ı bir hatırlatmak isterim. Sanırım unutanlar var.
1-MİLLİYETÇİLİK: Kişi mensubu olduğu milletini ve ırkını sevmek, onun refahı ve yücelmesi için çalışmak, gayret etmek,
2- ÜLKÜCÜLÜK: Her Türk evladının ülkü ve idealleri vardır. Bu ülkü ve idealler, mensubu bulunduğu devletin ve milletin kalkınması için olmalıdır.
3-AHLAKÇILIK: Her Türk evladı mükemmel bir ahlak ile donanımlı olmalı, sevilmeli, sevmeli, haram ve helali bilmeli, lüks ve israftan kaçınmalı. Tanrı dağı kadar Türk, Hıra dağı kadar Müslüman olmalıdır.
4- İLİMCİLİK: Her Türk ilimle nasiplenmeli. Hurafe ve teslimiyetçi olmaktan uzak olmalı. Çağı yakalamalı ve hatta ilerisine geçmelidir. İlimsiz insan boş kovan gibidir.
5- TOPLUMCULUK: Her birey toplumun bir ferdidir. Toplumsal yardımlaşma, kalkınma ve her çaba toplumun yükselmesi için olmalıdır. Toplum kalkınmışsa ülke kalkınmış ve refahı yakalamıştır. Komşusu aç iken tok yatan bizden değildir.
6- KÖYCÜLÜK: Köylü milletin efendisidir. Köylü her türlü destek ve yardımı hak eder. Köylü üretiyorsa, ülke rahat ve huzurludur. Onun için kalkınma köy ve köylüden başlamalıdır.
7-HÜRRİYETÇİLİK VE ŞAHSİYETÇİLİK: Türk insanı mert ve kişilik sahibidir. Onun için bozkurdu sembol yapmıştır. Hürriyetine düşkün, şahsiyet ve kişilik sahibidir. Emir almayı ve birilerine payanda olmayı sindiremez.
8-GELİŞMECİLİK VE HALKÇILIK: Türk insanı yapı olarak gelişmeye açıktır. Halkı sever, halkının refahı için çalışır. Halk çeşitli duygu ve bağlarla birbirine bağlanmıştır.
9- ENDÜSRİ VE TEKNİKÇİLİK: Türk insanı yaratılış olarak yeniliklere ve tekniğe açıktır. Asla tutucu ve bağnaz değildir. Fikri hür, vicdanı hürdür. Onun için de gelişmişliğin şartı olarak endüstri ve tekniğe inanır ve uygular.
Seçim kazanma, iktidar olma arzu ve hevesi olmayanların, siyasette pasif kalmanın, “DOKUZ IŞIĞI” hükümet ederek icra konumuna getiremeyenlerin ve getirmek için de bir çabası olmayanların durumu sizce nedir?
Ülkücüler hep muhalefette olmak ve onun bunun himmetine kalmak zorunda mı?
Neden ülkücü Cumhurbaşkanı, başbakan, bakan, müsteşar, rektör, vali, Anaysa ve yüksek mahkemede yargıç olmasınlar?
Neden belediyeler de ülkücü arkadaşlar başkan olmasınlar?
Neden ülkücü hükümet olmasın? Neden Ülkücü bir vekil TBMM başkanı olmasın? Olsa ayıp mı olur? Ama birileri hep bunlardan kaçmakta!
Ülkücülerin mevcut ile iktidar olma şansı var mıdır? Neden “BEKA” sorunu diye uyutulmak istenmekte?
Şöyle bir hatırlatayım istedim.
Esen kalınız.
YORUMLAR