Kim istemez, istemeyenin iki gözü de kör olsun.
“Veriler ve sokaklar hiç de öyle söylemiyor. Eğitim de nal toplayan, sevgi ve saygı da geri vitese takan bir gençlikle karşı karşıyayız.
Hayatın gerçeklerinden habersiz, dünya ve Türkiye gerçeklerine duyarsız, duyarsız ve egoist bir gençlik var elimizde.
Ne şehitten haberi var, ne dul kalmaktan ne de yetim nedir bilmeyen bir gençlik.
Ne savaşlar, ne bu savaşlarda ölenler, ne yıkılan ve alt üst olan şehirler onları, hiç mi hiç ilgilendirmiyor, duygulandırmıyor, üzmüyor.(Bazılarını)
Onları ilgilendiren tek şey; günü yaşamak; odaklandıkları tek şey kendi bencillikleri!..
Ders çalışmak, ana babaya azıcık yardım etmek, bir bardak su vermek onlara büyük bir acı ve dayanılmaz bir işkence gibi.
Eve gelen ekmekten, sofraya konan zeytinden, yoğurt ve peynirden sadece görsel ve tat olarak ilgileniyorlar. Nasıl yetişiyor, kim yetiştiriyor, sofraya gelene kadar kimlerin emeği ve alınteri var, umurlarında değil.
Kıymet ve değer bilmiyorlar. Saygıdan nasipsizler, vefasızlar. Sanıyorlar ki kendilerinden başka herkes onlara hizmet için yaratılmışlar. Size bakışları, onlara verdiğiniz emek ve hizmet kadar.
Hepsinin elinde nasıl ve kaça alındığını bilmedikleri akıllı ve markalı telefonlarla, lüks döşenmiş kafelerde bir fincan kahve içmenin, nargile fokurtmanın derdindeler.
Vatan nedir, bayrak nedir pek ilgi alanlarına girmiyor. Dedelerinin bu vatan ve bayrak için döktüğü kandan verdiği candan habersizler.
Bizde sayıları 500 lere dayanan bilmem ne Star denen kahvelerde bir fincan kahveyi 15 TL’ye içmeyi marifet ve sınıf atlama sayan bir hesap bilmez gençlikle karşı karşıyayız.
En lüks evlerde oturmak, lüks arabalara binmek, lüks kahvelerde ve mekânlarda dolaşmak, hayatı TV dizilerinden ibaret sanmak, akıllı telefon kullanmayı hayat sanan bir nesil geliyor.
Yaşlı bir eğitimci olarak, ülkem adına üzülüyorum.
Nasıl üzülmem, bu gençler; 15-20 yıl sonra ana-baba ve ülkenin kaderinde yönetici olacaklar.
Aileyi nasıl yönetecekler, ülkeyi nasıl yönetecekler, ülkeyi nasıl savunacaklar?
Hayat başka, çocuklar başka telden çalıyor. Hayattan bihaberler.
Altın kafeslerde çocuklar yetiştiriyoruz, tıpkı uçmayı bilmeyen kafes kuşları gibi.
Pek çoğu bakkaldaki ekmeğin fiyatını bilmiyor. Her istedikleri alınan bir ucube gençlik!.”.*
Oysa çocuklarımızı, iyi günde de, kötü günde de ayakta durabilecek direnç ve şuurda yetiştirmemiz gerekmiyor muydu?
Suç kimde acaba?
Biraz da kendimizi sorgulasak olmaz mı? Her istediği alınan, her istediğine kavuşan bir gençlikte biz ana-babaların suçu ne kadar, düşündük mü?
Yarının yetişkinleri olacak bu gençlerin, böyle yetişmesinde neden ısrar ve inat etmekteyiz?
Göz bebeklerimize böyle mi bakmalıyız? Müstesna olanları tenzih ederek!.
Altın nesil böyle mi yetişecek?
Her şeye rağmen bu gençlik bizim gençlik ve bu gençliğe güvenmek zorundayız. Ülkeyi yine onlarla kurtaracağız.
* Eğitimci birinin raporundan özetlenmiştir.
YORUMLAR