Toplumu ayrıştırmada ya da Türkü Türk’ten uzaklaştırmanın şeytanlığı; Alevilik ve Sünnilik ayrıştırmasıdır.
Aleviler öz be öz Türk’tür. Türk kültürünün hafızasıdır. Horasan bölgesinde başlayan Alevilik, büyük göçlerle Anadolu’ya taşınmış, çevre bölgelere yayılarak oluşumunu tamamlamıştır.
Alevi ocak, aşiret, oymakları Türk’tür. Türkçenin yanında Zazaca, Kurmanca konuşanları da vardır. Osmanlı arşivlerinde kendilerinden Türk, yörük, Türkmen diye bahsedilir. Tunceli bölgesi aşiretlerin Çaldıran Savaşı’ndan sonra Türkçeyi terk ederek diğer bölge dillerini konuştuğu kayıtlıdır Osmanlı arşivlerinde.
Alevilikte ırktan/soydan gelmelik, Türk soyunu da, kültürünü de korumuştur. Çaldıran Savaşı’ndan önce Kızılbaş olan bütün boylar, oymaklar ve aşiretlerin Türkmen olduğunu kaynaklar söylemekte. Doğal olarak SOYDAN GELMELİK, (aynı ırktan ve aynı genden) Kızılbaş boylar arasında Türk soyunu korumuştur.
Dilleri Türkçedir. Yazılı tüm kaynakları: Cönkler, risaleler, buyruklar Türkçedir. Yazıldıkları yıllardaki Türkçenin bütün özelliklerini taşımaktadırlar. O yılların Türk toplumuna ayna olmaktadırlar.
Alevi dedeleri/uluları/ örgütleyicileri Türk’tür. Aleviliğin Anadolu’da iki büyük merkezi olmuştur. Bunlardan ilki Hacı Bektaş Dergâhı ki gittim, gördüm ve gezdim. Atatürk’e ve Türk Kurtuluş Savaşı’na da ne kadar sahip çıktıklarını ve desteklediklerini öğrendim. İkincisi Erdebil Tekkesidir. Her iki merkezin kurucuları, uluları ve etrafında toplananlar TÜRK’TÜR. Balkanlara kadar ulaştıran, yayanlar Türkoğlu Türk’tür.
Edebiyatları Türkçedir. Tüm Alevi ozanlar Türk’tür. Türkçe yazmışlar, Türkçe söylemişlerdir. Bu güzel, anlam ve mana yüklü deyişler günümüze kadar ulaşmıştır. On binleri bulan bu zengin edebiyat türüne, dünyada hiçbir halk/ırk sahip değildir. Bu böyle biline.
İran Azerbaycan’ından Balkanlara kadar (Arnavutlar hariç) tüm Aleviler, Horasan’dan geldiklerini bilir ve söylerler. Alevilerin sözlü soy kütüğü, Türk olduklarının kanıtıdır. Tunceli ve yöre bölgelerde yaşayan ocak ve aşiretlerde dahildir. Bu sözlü soy kütüğü, günümüze kuşaktan kuşağa, nesilden nesile, babadan oğula söylenmiş ve günümüze kadar aktarılmıştır.
Din dilleri de Türkçedir. Aleviliğin tarikat kapısındaki ibadeti olan CEM ERKÂNI tamamen Türkçedir. Arapça söylenen bazı ayetlerin dışında, baştan sona kadar bütün dualar, semahlar, söylemler Türkçedir. Böylece dilin yayılmasına, genişlemesine ve büyümesine de büyük katkı sağlarlar.
Dini terimlerinin, dini unvan ve sanların önemli kısmı Türkçedir. (Bir ufak not: Türkler İslam’ı farslar üzerinden öğrendiklerinden; dini terimlerin bir kısmı Arapça ve Farsçadır.) Buna karşın çokça kullanılan yol, dede, ocak, sürek gibi çok sayıda dini terim Türkçedir.
Alevilerin din kültürü, arı duru Türk kültürüdür. Aleviler üzerinde yapılan sosyolojik çalışmaların birçoğu Alevi kültürünün en saf haldeki Türk kültürü olduğu noktasında birleşmiştir. Özellikle İslam öncesi Türk kültürü ile güçlü bağları olduğu tespit edilmiştir. Bu bağlamda Alevilik, kültür ile vahiy arasındaki ayrımı iyi korumuş ve diğer İslam milletlerine kendi kimliklerini koruyarak Müslüman kalmanın inceliğini sunmuştur.
Alevilik Türklüktür, Türkleşmektir. Günümüz Türklerinin hızla bilmeden Araplaştığını gördükçe; Alevilere ve Aleviliğe ne kadar sahip çıkmak gerektiği ortadadır. Türk soyun dışında toplanan Hristiyan çocukları, Türk ailelerin yanında Türkleştirilmiş daha sonra Bektaşi tarikatına girmişlerdir. Bunun en güzel örneği Yeniçerilerdir.
İran’da Kızılbaş devletinin kurulmasından sonra Türkçe ve Türkleşme yaygınlaşmış, bu durum İrani halkları bile etkilemişti. Türkçe, İran’da ortak dil olmuştu. 20. yüzyılın başına kadar İran’ın bir Türk devleti olarak gelmesini sağlayan Kızılbaşların çalışmalarıdır. Kimi tarihçilere göre İran asla bir Fars ülkesi değildir.
Sonuca gelirsek ve yazımızı bağlarsak:
Alevilik; Türk kültürü ile İslam’ın aynı bedende ve ince bir denge içinde yaşanmasıdır. Alevilik; Türk kültürünü, günümüze zenginleşerek getirdiği gibi İslam imanını; “gönül temizliği” temelinde ele almış, GERİCİLİĞE, YOBAZLIĞA ve ARAPLAŞMAYA geçit vermemiştir. Alevi imanı, “kul hakkı”nı ön plana çıkararak insanın toplumla ve doğayla ilişkisine dikkat kesilmiştir.
Eline, beline, diline hakim ol!..
Esen kalınız. Nazım PEKER
Not: Ben sosyolog ve Türkolog değilim. Araştırdım, derledim. Umarım yararlı olmuşumdur. Hata varsa af ola. Birbirimizi sevmeli, tanımalı ve bilmeliyiz. Kişi bilmediğine düşmandır.
YORUMLAR