Allah Teâlâ, son peygamber olarak Muhammed’i (sav) son kitap olarak da Kur’ân-ı Kerîm’i indirmiştir. Artık tek rehber, hidayetin kaynağı, dünya ve âhiret mutluluğunun anahtarı Kur’an’dır.
Hz. Peygamber’den ve Kur’an’dan haberi olan bütün insanların Allah’ın gönderdiği son Peygamber’e ve son Kitab’a iman etmesi zorunludur. Hz. Peygamber bu hususu şu şekilde ifade etmektedir: “Muhammed’in canını elinde tutan Allah’a yemin ederim ki bu ümmetten bir Yahudi veya Hıristiyan beni işitir, sonra da benim kendisiyle gönderildiği (vahy)e iman etmeden ölürse mutlaka ateş ehlinden olur.” (Müslim)
Peygamber Efendimizin ümmetine bıraktığı en büyük miras, Allah’ın Kitabı Kur’an’dır. Bu bağlamda Allah Resûlü (sav) Veda Haccı sırasında ümmetine şu tavsiyede bulunmuştur: “Size öyle bir şey bırakıyorum ki ona sarıldıktan sonra asla sapıtmazsınız. O, Allah’ın Kitabı’dır.” (Müslim)
Kur’an kıyamete kadar gelecek bütün kuşaklara hitap etmektedir.
“Gerçekten bu Kur'an en doğru olan yola götürür ve iyi işler yapan mü'minler için büyük bir mükafat olduğunu ve ahirete inanmayanlar için elem dolu bir azap hazırladığımızı müjdeler.” (İsra 9)
Kur’an’a göre hayatlarını tanzim edenler asla yollarını şaşırmayacak, istikametlerini kaybetmeyeceklerdir. Kur’an, şifa kaynağı, hidayet rehberi ve rahmet vesilesidir.
“Ey insanlar! İşte size Rabbinizden bir öğüt, kalplere bir şifâ ve inananlar için yol gösterici bir rehber ve rahmet (olan Kur'an) geldi.” (Yunus 55)
Kitaba sarılmak, ona tutunmak, onun rehberliğinde hayat yolculuğuna devam etmek ancak onun hükümlerini uygulamakla ve eksiksiz yerine getirmekle mümkün olmaktadır. Allah Resûlü, “Kur’an’ın haramlarını helâl sayan, ona iman etmemiştir.” (Tirmizi) buyurarak bu gerçeği ifade etmiştir.
Bu çerçevede Kur’an’ın sayfalarını yüceltip kutsallaştırmak ama diğer taraftan hükümlerini çiğnemek, ona tutunmak değildir. Kur’an’ın süslü kılıflar içerisinde evlerin en mutena köşelerine yerleştirilip ele alındığında öpülüp baş üzerine konulması ancak ve ancak şeklî saygının ifadesi ve tezahürüdür.
Allah’ın insanlardan istediği ve Kur’an’ın gönderiliş gayesi bu değildir. O, süslü kılıflardan çok kalplerin derinliklerine yerleşmeli, onun içeriğine ve hükümlerine göre bir hayat sürülmelidir. Bu gerçeği Allah Resûlü, damadı Hz. Ali"ye şu şekilde ifade etmektedir: “Allah’ın Kitabı’nda sizden öncekilerin bilgisi ve sizden sonrakilerin haberi vardır. Aranızdaki meselelerin hükmü ondadır. O, (hak ile bâtılı birbirinden ayıran) kesin bir hüküm olup anlamsız boş söz ve oyun değildir. Allah onu terk eden zorbayı rezil eder. Her kim doğru yolu Allah’ın Kitabı’ndan başkasında ararsa Allah onu sapıklığa düşürür. O, Allah’ın sağlam ipidir ve hikmet dolu sözleridir. O, dosdoğru yoldur... Ona dayanarak konuşan tasdik olunur. Onunla amel eden sevap kazanır, onunla hükmeden adaletli davranmış, ona davet eden doğru yola iletmiş olur.” (Tirmizi)
Bütün bu gerçekler bir kenara bırakılır ve Kur’an hayatın dışına itilirse Peygamberin, “Ey Rabbim! Kavmim şu Kur’an’ı terk edilmiş bir şey hâline getirdi.” (Furkan 30) serzenişiyle karşı karşıya kalınabilir.
İstiklal Marşı şairimiz Mehmet Akif Ersoy da içinde yaşadığı dönemdeki inananların Kur’an’a karşı tutumlarını şu şekilde hicvetmektedir:
“Lafzı muhkem, yalnız anlaşılan, Kur’an’ın;
Çünkü kaydında değil hiçbirimiz mânânın;
Ya açar Nazm-ı Celîl’in, bakarız yaprağına;
Yahut üfler geçeriz bir ölünün toprağına.
İnmemiştir hele Kur’an, bunu hakkıyla bilin;
Ne mezarlıkta okunmak, ne de fal bakmak için!”
Kur’an nazil olmadan önce gönderilen kitapların kendilerine inananlar tarafından tahrif edildiği tarihi ve dini bir gerçektir. Onlar kitaplarını yırtıp atarak tahrif etmemişlerdir. İçeriğini kendi menfaatlerine göre değiştirmişler kendilerini sahip oldukları kitaba göre değil kitabı kendi düşüncelerine uydurarak tahrif etmişlerdir. Yüce kitabımız Kur’an onların düştükleri hataları sık sık mü’minlere hatırlatarak, onların helaklerine sebep olan hatalardan korunmamızı istemiştir.
Yüce kitabımıza göstermiş olduğumuz hürmeti, O’nu anlama ve hayatımıza uygulama alanlarında da gösterirsek iman esaslarımızdan olan “Kitaplara İman” konusunda geçen Kur’an’a gerçek manada iman etmiş oluruz. Aksi takdirde sözde kalan bir iman anlayışı ile önce zihnimizde sonra da hayatımızda tahrife uğramış bir kitaba iman anlayışına sahip oluruz.
Gerçek iman edenlerden olmak temennisi ile…
YORUMLAR