slam'da namaz kılmayana ölüm cezası var mıdır? Sorusu ilahiyat kökenli birisinin yaptığı açıklama ile gündeme gelmişti. Kaynaklarda geçen mezhep imamlarının görüşlerinden hareketle böyle bir cezayı savunanlar da olmuştur. Bu yorumun İslam’ı bağlamayacağı gerek Kur’an’da gerekse Allah Resulünün uygulamalarında böyle bir olaya şahit olunmadığından hareketle yapılan yorumun doğru olmadığını ortaya koyanlar da olmuştur.
İbadetlerini yerine getirmeyenlere yüce dinimizin belirlediği dünyevi bir caza var mı sorusuna Prof. Dr. Yunus Vehbi Yavuz şu açıklamayı yapmıştır:
“Yapılan kötü fiiller karşısında ceza vermek ağır bir karşılıktır. İslam'daki cezai müeyyideler kul hakları ile ilgilidir. Adam öldürme, yaralama, namusla ilgili iftira atma, gibi suçların cezası dinimizde açıkça yer almaktadır. Malî konularda tazminat ödemeyi de buna ekleyebiliriz. Burada parantez içi belirtmeliyiz ki bu cezalar kul hakları ile ilgilidir. Ceza fertler aleyhine ağır bir hüküm olduğu için İslam hukukçularına göre, kesin ve kuvvetli bir delile dayalı olması gerekir. Hatta bu sebeple fıkıh kaynaklarında suçun sabit olması için "cezalar şüphe ile tehir edilir." ilkesi yer alır. Kesin delil ise ancak Kur'an'ın açık ve net ayetleri ya da tevatür derecesinde sünnet ile gerçekleşir. Hadisler tevatür derecesinde değilse, sahih de olsalar, cezai hüküm uygulamak için delil olamazlar. Çünkü böyle hadisler şüphe götürürler, dolayısıyla kesin bilgi ifade etmezler. Bu söylediğim fakîhlerin/Müçtehit alimlerin koyduğu bir ilkeldir. Usul-i fıkıh kitaplarında konu hakkında geniş bilgi bulunmaktadır.
Şimdi konumuza dönelim: Dinimizde farz olan ibadetlerini yerine getirmeyen müslüman fertlere cezaî bir müeyyide var mıdır? Cezanın, sadece Kur’an’da yer alan açık ve kesin âyetlerle yahut tevatür derecesindeki hadislerle sabit olacağı ilkesine bakılırsa, Kur'an'da, dolayısıyla İslam'da ibadetler için belirlenmiş dünyevî bir ceza düzenlemesi söz konusu değildir. Fakat namaz kılmayanlar hakkında fıkıh kaynaklarında düzenlenmiş cezaî müeyyideler vardır.
Sünnî fıkıh mezheplerinden dördü namazını sürekli kılmayanlar için ağır cezanın düzenleneceği kanaatini belirtmişlerdir. İmam Şafii, İmam Ahmed b. Hanbel ve İmam Malik'e göre namaz kılmayan ve kılmamakta ısrar eden kişi devlet tarafından ölüm cezasına çarptırılabilir. Dört Mezhep İmamlarından İmam Ebû Hanife'ye göre ise, namaz kılmayan Müslüman kişi namazını kılıncaya kadar hapsedilir. Kılmamakta devam ederse hapis cezası da devam eder. Şayet ömür boyu kılmazsa ömür boyu hapsedilir. Kaynaklarda bu bilgiler vardır. Dileyen ilgili kaynaklara başvurarak öğrenebilir. Bilebildiğim kadarıyla oruç tutmayan, zekât vermeyen yahut hacca gitmeyenlerle ilgili bir ceza öngörüsü fıkıh kaynaklarında mevcut değildir. Fıkıhta mevcut olmadığı gibi Kur'an ve sahih sünnette de mevcut değildir.
Günümüzde tartışma konusu edilen "namaz kılmayanın öldürüleceği" hükmü üzerinde burada özellikle durmak istiyoruz. Yazının kaleme alınış hikmeti de budur. Fıkıh kaynaklarında sadece namazla ilgili cezaî bir hükmün yer alması, namazın İslamî hayattaki yerinin büyük olması ve Hz. Peygamber ile sahabenin onu kılmaya çok özen göstermeleri dolayısıyladır. Ancak, buna rağmen ne Hz. peygamber ne de sahabe alimleri namaz ibadetinin ihmali yahut sürekli kılınmaması ile ilgili bir cezaî müeyyide düşünmemişlerdir. Bu konuda Hz. Peygamber'den ne bir hadis ne de bir uygulama örneği nakledilmemiştir. Namaz kılmayanlara cezai müeyyide uygulanması düşüncesi daha sonraki dönemlerde ortaya çıkmıştır. Hz. Peygamber'den bir iki asır sonra... Bu ceza da ölüm yahut müebbet hapistir. Ancak bu ağır cezanın dayanağı ne Kur'an ne de tevatür derecesinde sünnettir. Sadece bir hadis zikredilir namazı terk edenin kafir olması ile ilgili, fakat bu hadis ahad haber olduğu için yani tevatür derecesinde bulunmadığı için Ebû Hanife onunla amel etmemiş, hadisi namazı inkar eden anlamında tevil etmiştir. Diğer müçtehitler ise bu hadise dayanarak namaz kılmayanın kafir olacağı, kafirin de öldürüleceği hükmünü çıkarmışlardır. Anılan hadis, haber-i vahid/tek kişilerin rivayet ettiği hadis olduğu için ona dayanılarak cezai bir hüküm çıkarmak geçerli değildir. Çünkü tek kişinin aktardığı bilgi kesinlik ifade etmez, belki şüphe götürür.
Bu bilgiler ışığında şunu söylemek mümkündür: Namaz kılmayanın ölüm yahut müebbet hapis cezasına çarptırılacağı hükmü Kur'an'da ve tevatür derecesindeki sünnette yoktur. Dolayısıyla "İSLAM'DA YOKTUR". Fakat fıkıh kaynaklarında vardır. Fıkıh=İslam değildir. Fıkıh ilmi sonradan oluştuğu için sosyal ve siyasal yapıdan etkilenmiştir. Kanaatimizce siyasî yetkililer ve alimler din maslahatı açısından sosyolojik bir yorumla bu hükme varmışlardır.
Özetleyecek olursak: Fıkıh kaynaklarında yer alan "namaz kılmayana ölüm yahut ağır hapis cezası" hükmü içtihattır, kul düşüncesidir, asla Allah ve Resulü'nün koydukları bir hüküm değildir. İlahî olanla beşerî olan arasındaki fark işte budur. Bu farkı fark etmek lazımdır.”
Fıkıh kitaplarında geçen bir yorumu işin aslını esasını kavramadan ve nereye varacağını hesaplamadan ulu orta günümüze aktarmanın ciddi tahribatlara yol açacağı unutulmamalıdır. Bu yorum üzerinden hareket edilerek toptancı bir anlayış ile müctehid imamlarımızın yaptıkları çalışmaların ve fıkıh mirasımızın da tümden red edilmesi bir başka tahribata yol açacaktır.
YORUMLAR