İslam fertler arasında samimiyetin artması, toplumsal barışın sağlanması için yardımlaşmayı ihmal edilmeyecek bir vazife olarak inanan insanlara görev olarak vermiştir.
Toplumsal barış ve huzur olmadıktan sonra ferdi refah ve huzur sürekli olamaz. Ben kendimden sorumluyum kazanırım, harcarım, ibadetimi de yaparım benim sorumluluğum bu kadardır haricimde olanlar beni ilgilendirmez düşüncesi İslâmi bir anlayış olamaz. Kişinin ibadetlerini hür bir şekilde yapabilmesi, kazandığını huzur içinde harcayabilmesi için mensubu bulunduğu cemiyetin refah düzeyinin yüksek, fertlerinin mutlu olması gerekmektedir. Bunun için, İslam, Mü’minlerin tek kendi haneleri ile değil yakın akrabalardan ve komşulardan başlayarak çevreleriyle de ilgilenmelerini istemiştir.
Rabbimiz buyuruyor;
“Bir de akrabaya, yoksula, yolcuya hakkını ver. Gereksiz yere de saçıp savurma.” (İsra 26)
“Ana babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya, yanınızdaki arkadaşa, yolcuya, elinizin altındakilere iyilik edin.” (Nisa 36)
“Muhakkak ki Allah, adaleti, iyiliği, akrabaya yardım etmeyi emreder, çirkin işleri, fenalık ve azgınlığı da yasaklar. O, düşünüp tutasınız diye size öğüt veriyor.” (Nahl 90)
Peygamber Efendimiz de “Komşusu açken tok yatan bizden değildir” buyurmuştur.
Resûlullah (sav) de şöyle buyurmuştur: “Yedi insan vardır ki Allah onları, kendine mahsus olandan başka hiçbir gölgenin bulunmadığı günde bu gölgesinde barındırır: Âdil yönetici, Allah’a kulluk ederek yetişen genç, gönlü mescidlere takılmış bulunan kimse, Allah için birbirini seven ve bu sevgi içinde birleşip ayrılan iki kişi, kendisini birlikte olmaya çağıran soylu soplu ve güzel bir kadına, ‘Ben Allah’tan korkarım!’ cevabını verebilen kimse; bir sadaka verip de onu, sol elinin verdiğini sağ eli bilmeyecek şekilde gizleyen kişi ve tek başına iken Allah’ı anıp gözleri yaşaran kimse” (Buhârî, Müslim).
Devam edecek
YORUMLAR