Fatma Sunel Hanım “Canım Bozkır’ım” kitabı ile Bozkır’ı o kadar güzel anlatmış ki kitabı elinizden bırakmadan okumanın zevkini tadıyorsunuz. Kitapta Bozkır; değirmen çayırından camız çayırına, doğumdan ölüme, nişandan düğüne, otobüsle Bozkır’a yapılan yolculuğun heyecanından batırığın yapımına, komşu gezmelerinden oyunlara kadar anlatılan hatıralar o kadar güzel canlandırılmış ki kitabı okurken Bozkır’ı canlı canlı yaşıyorsunuz. Eline, emeğine, kalemine, yüreğine sağlık Fatma Hanım.
“Çocukken en çok sevdiğim şey annemin, nemin veya teyzelerimden birinin saçımı taramasıydı. Önlerine oturturlar, boynuma taktıkları tülbendi elime tutuştururlar, tarağı yanlarına hamam tasındaki su ile ıslattıktan sonra saçlarımı tararlar, bazen de "Nar danesi, nur danesi, doğan ayın bir danesi, haydan olur, huydan olur, bu güzellik soydan olur" demeyi de ihmal etmezlerdi. Eminim diğer annelerin yaptığı da bundan farklı değildi. Böyle bir ortam insanların içindeki sevgi tohumlarının serpilip, gelişmesinde en önemli etkenlerden biridir. Tarama işi bitince boynumdaki tülbendi itina ile toplayıp dışarıda uygun bir yerde silkerlerdi. Bizler okula seve seve, güle oynaya, arkadaşlarla birlikte, yürüyerek giderdik. Şimdilerde ise, bırakınız diğer birçok hususu, "Çabuk, servis kaçacak" diye uyandırılan, yarı uykulu, yarı uyanık, kahvaltı bile edemeden servis aracına doldurulmuş vaziyette okullarına giden; akşam da aynı sıkıntıyla eve dönen; başkalarını geride bırakabilmek için yemeden, içmeden, oynamadan çalışmaları gereken çocuklardan etrafına sevgi ile bakmalarını beklemek onlara haksızlık etmek olmaz mı?
Bozkır'da dünyaya gelenlerin çok şanslı olduğunu düşünürüm. Neden mi şanslılar? Çünkü onlar sadece kendilerini çok seven ailelerinin değil, gönüllerinde insan sevgisi olan insanların yaşadığı bir çevrenin çocuklarıdır. İnsanın sabah evden çıktığında dağlardan esen ılık bir rüzgârın okşayışlarını hissetmesi; bahçelerden yükselen leylâk, sümbül, zambak, şebboy kokuları arasında, büyüklerle, küçüklerle selamlaşması, hâl hatır sormalar; Çarşamba çayının “Ne sefalar sürdüm, ne cefalar gördüm” der gibi bazen sessiz, bazen azgın akması; dağlardaki çam, meşe, ardıç, dağ armudu ağaçlarından yükselen kokuları, gökyüzünde avare gezdiklerini zannettiğimiz bulutların çizdikleri resimleri nasıl unutabilirim…” S. 34
Fatma Sunel Hanım “Benim Bozkır’ım” ve “Canım Bozkır’ım” kitapları ile çok önemli bir hizmet yaparak gelecek nesillere Bozkır’dan hayat hikayeleri aktarmıştır. Bu güzel hizmetlerinden dolayı kendisine teşekkür ederiz.
Bu güzel ilçenin insanları sevinçlerini de üzüntülerini de paylaşırlar. İyi günde, kötü günde hep birbirlerinin yanındadırlar.
Bozkır’a tayin olarak gelen her memur ilçenin ismini duyunca önce gelmek istememiştir. Kır ve çorak yer olarak hayal ettikleri Bozkır’a geldiklerinde hayal ettiklerinin tam tersi ile karşılaşmalarının hayranlıklarını yaşamışlardır. Bozkır’ın yeşil dokusu, Çarşamba çayının çağlayarak akması, çay kenarında yapılan sıra sıra dizilmiş kahvehanelerden gelen çaylar eşliğinde yapılan çaybaşı sohbetleri, hafta sonlarının vazgeçilmezi fırınlarda peynirli börek yaptırmak için sabahın erken saatlerinde fırında sıra beklemek ve fırında yapılan sohbetler, cuma günü köylerden gelen yerli ürünlerle kurulan Pazar, candan ve samimi dostluklar hem Bozkırlıyı hem de Bozkır’a dışarıdan gelenleri ilçemize bağlamıştır. Bozkır’a istemeyerek gelenler ayrılırken ağlayarak, Bozkır’a özlem duyarak ilçemizden ayrılmışlardır.
Bozkır’ımızın güzelliklerinin daim olması temenni ve duası ile…
YORUMLAR