Azgınlığın sonucu bozulma ve alt-üst olmadır
“Bu görmekten maksat kalp ile görmek, yani ilimdir. Eserlerden ve haberlerden görmüş gibi bilmektir. Bu kıssalar Kur'an'da Allah tarafından defalarca haber verildiğinden dolayı onlar hakkındaki bu bilgi, "görmedin mi?" diye görme ile ifade edilmiştir. Hitap, görünüşte Peygamber (sav)'e ise de bunu duyup bilenlerin hepsine de aittir. Bunları anlatmanın faydası da kâfirleri korkutma, müminleri irşat etme ve önceki sûrede zikredildiği üzere yerkürenin hallerine bakmaktan edinilecek ibret misallerinden bazılarını ayrıntısıyla göstermektir. Çünkü yeryüzünün nasıl olduğu incelenirken böyle yok olmuş kavimlerin eser ve kalıntıları da görülerek âlemin uğradığı değişikliklerden başlangıç ve son için ibret alınmış, faydalı amellerle boşuna yapılan amellerin farkına varılmış olur.” (1)
Yüce Allah bu kısacık ayetlerde eski tarihin bildiği ve tanıdığı zalim ve böbürlenenlerin en güçlülerinin akıbetlerini ibret almak için haber vermiştir.
"Ülkelerinde azanlar, orada çok kötülük edenler" İşte bunlardı. Elbette azgınlığın sonucu bozulma ve alt-üst olmadır. Çünkü azgınlık, azgınlık edenleri ve azgınlığa kurban olanları aynı derecede bozar. Azgınlık insanları köleleştirir, basit duruma düşürür.
Bir de azgınlık, ölçüleri, değerleri ve doğru düşünceleri yıkar, ortadan kaldırır. Çünkü bu sayılanlar hem azgınlığın ve hem de azgınların varlığı için tehlike demektir. O halde yüce değerleri düşük göstermeli, doğru ölçülerin yalan olduğunu iddia etmeli ve sağlıklı düşünce sistemini değiştirip tersine çevirmeli ki insanlar zulmün iğrenç biçimini kabul etsinler ve onu kabul edilir ve içe sindirilir görsünler... Bundan daha büyük bir bozukluk düşünülebilir mi acaba?
Bu kimseler, yeryüzünde bozgunculuğu artırınca elbette bunun tedavisi yeryüzünü bozgunculuktan temizlemek olacaktır. "Bu yüzden Rabbin onların üzerine azab kırbacını çarptı. Çünkü Rabbin her an gözetlemektedir."
Kur'an-ı Kerim mü'minleri bunun ve onun gibi örneklerle durum ve şartlara göre eğitmiş ve halâ da eğitmeye devam etmektedir.” (2)
Ad Kavmi
Ad kavmi, peygamberleri Hud’un (as) kavmidir. İrem bağlarının sahibi olan güçlü ve ileri bir kavimdi. Son derece güzel, benzeri o döneme kadar görülmemiş olan İrem şehrinde bir medeniyet inşa edilmişti. Kur’ân-ı Kerîm’in beyanına göre bu kavim muhteşem saraylara, mallara, sürülere ve eşsiz bağ ve bahçelere sahipti. Bu yüzden gurur ve kibre kapılmış olan Âd kavmi putlara tapmaya başlamış, insanlara zulmederek azgınlık ve taşkınlıkta bulunmuştur. Allah, Hz. Hûd’u bu kavme peygamber olarak göndermiş, fakat kavmi onu yalanlayarak kendisine karşı çıkmıştır. Hz. Hûd’un onları uyarması, Allah’ın kendilerine verdiği nimetleri hatırlatarak O’na inanmalarını istemesine karşı onlar, “İster öğüt ver ister verme, bizce birdir, farketmez” diyerek kendilerine yapılan ikazları dinlememişlerdir. Kurdukları medeniyete güvenen Ad kavmi, peygamberlerini dinlememeleri ve azgınlık yapmalarının sonucunda, isyan ve inkârlarının cezası olarak Allah, önce yağmurlarını keserek kuraklık sebebiyle ünlü İrem bağlarını kurutmuş, daha sonra kasıp kavuran bir rüzgârla onları cezalandırmıştır. Yedi gün sekiz gece kesintisiz süren, kökünden kopartılmış hurma dalları gibi insanları öteye beriye savuran bir kasırga ile helak edilmişlerdir.
Semud kavmi
Kur’an’da yirmi bir surede Semud kavminden ve kendilerine gönderilen Salih peygamberin tevhid mücadelesinden bahsedilmektedir. Semud kavmi de yine yaşadıkları dönemde dağlarda kayaları yontarak yaptıkları güvenli evler ve saraylar inşa ederek bir medeniyet kurmuşlardır. Kurdukları medeniyete ve kayalara güvenerek azgınlaşmışlar, kendilerine gönderilen peygamberlerinin tebliğine yüz çevirerek azgınlıklarına devam etmişlerdir. Bunun sonucu olarak Allahu Teala onları şiddetli bir sarsıntı, korkunç bir ses, gök gürlemesi (sayha) ve yıldırımla cezalandırarak üç günün sonunda helâk olup gitmişlerdir.
Firavun
Surede üçüncü olarak firavundan bahsedilmektedir. Kur’an’da ibret almamız için en çok anlatılan kıssalardan birisi Firavun ile ilgilidir. “Kur’an’da yetmiş dört yerde geçen Firavun, Hz. Mûsâ’nın karşısında yer alan, büyüklük taslayan, böbürlenen, ilâhlık iddiasında bulunacak kadar kendini beğenen, Mûsâ’nın tanrısına ulaşmak için kuleler yaptıracak kadar taşkınlık gösteren, halkını küçümseyip zayıfları ezen, gerçeklere sırt çeviren bir kral olarak tasvir edilmektedir. Çeşitli ayetlerin, Firavun’u fert olarak ele almaktan çok onu erkânıyla birlikte zikretmesi dikkat çekicidir. Birçok ayette Firavun’un ailesi (âl-i Fir‘avn), avenesi (mele’), kavmi ve askerleriyle (cünûd) birlikte anılması onun tek bir kişi olmaktan ziyade bir sembol olarak takdim edildiğini göstermektedir. Mûsâ insanlık tarihinde hak, adalet ve sağduyuyu temsil eden nübüvvet zincirinin bir halkasını oluştururken Firavun, Kārûn, Hâmân ve taraftarları bunun karşısında yer alan bir zihniyeti temsil etmektedirler.
Allah’ın elçisini dinlememesi, ona karşı gelmesi sebebiyle Firavun ve ailesi yıllarca kıtlık ve ürün azlığıyla imtihan edilmiş, üzerlerine tûfan, çekirge, haşerat, kurbağalar ve kan gönderilmiştir. Firavun ve kavminin yaptıkları ve yükselttikleri şeyler yıkılmış, Firavun ve beraberindekiler denizde boğulmuştur.” (3)
Elmalılı Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Dili
Seyyid Kutub, Fizilal'il Kur'an Tefsiri
Ömer Faruk Harman, TDV İslâm Ansiklopedisi C. 13, S.118
YORUMLAR