Yüreğimiz, Yangın Yeri...
Birsen Alkan Dinç

Birsen Alkan Dinç

Yüreğimiz, Yangın Yeri...

05 Kasım 2020 - 14:32 - Güncelleme: 05 Kasım 2020 - 14:39

"Yalnız yaptıklarımız dan değil yapmadıklarımız dan da  sorumluyuz. "  

Moliere 

Günlerdir, İzmir de meydana gelen , depremin sonuçları yüreğimizi yaktı. Millet çe başka birşey düşünemez hale geldik.

Sizin mahallenin bakkalı , bizim okulun emekli memuru, sokağın köşesindeki  çiftçilik yapmaktan usanmış emlâkçı; köyü kente taşıma heyecanı ve bol kazanç hırsı ile Müteahhitlik yapmaya başlarsa ,  ne olur ?...

Olacağı , bağ ve bahçelere kıt ve niteliksiz malzeme ile riskli binalar yaparlar. Köyden - Kente plânsız ve proğramsız göçe sebeb olurlar.

Biraz da demirden,  çimentodan tasarruf edip, 5 kata imarlı arsaya 9-10 kat yaptı mı, iyi de para kazanırlar !... Nasıl olsa tek dert para , o da inşaat sektöründe hazır...

Sonra mağdur olan Vatandaş, kara kara düşünür.

Kent ve çevre kirlenmiş , doğa yok edilmiş , ruhsuz bir kent yaşamı başlamıştır. Sorulmamıştır O' na...

Hiç hayal etmediği bu yapılaşma karşısında , İnsanımız hoşnut olmadığı bir yaşam tarzına mahküm edilir. Bununla da kalmaz, 1.derece deprem bölgesinde ; niteliksiz ama gösterişli , kusurlu ama lüks , evim, yuvam dediği binanın 3. veya 9. katında iken , 6.9 şiddetinde bir depremle kendisini göçmüş binanın altında bulur.

Tüm hayallerini ve yaşamını , beton yığınının altına gömer, liyakatsız eller.

Yaşanılan bu acı felâketten , Milletimizin alacağı çok dersler var. Öncelikle Konut satın alımında ve bir daire kiralayacağında çok titiz davranmalı,  söz konusu binanın hikâyesini araştırmalıdır.

Deprem öldürmez, liyakatsız ve vicdan yoksunu kişilerin , yeterli malzeme kullanmadan, mühendislik hizmetlerinden yoksun yaptığı binalar öldürür, tüm canlıları...

Bu , bir kader mi dir ?

Evet, kader dir.

Düşünmeden, araştırmadan, yeterli bilgiye sahip olmadan;

bazan da konforuna aldanılan, iş yerine yakın olduğu düşünülen, satın alma gücüne uyduğu için alınan, kira bedeli biraz daha ucuz olduğu için kirâlanan, masumâne tercihlerle seçilen bir kader....

Her zaman olduğu gibi, aldatılanın kaybettiği bir kader !.. Aldatan nın ise; kısa vadede, bu dünya da kazanıp,  öbür dünyada kaybettiği bir kader...

Üzülmemek elde değil. Ne acı ve hazin bir tablo dur ki; izlediğimiz,

İnsanın Insana zulmü !...

Deniliyor ki;

" Bina sahipleri, Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü ne mürâcaat edip, binalarının bir risk taşıyıp taşımadığını tesbit ettirsin."

Farzedelim tesbit yaptırıldı ve riskli bulundu. 

Vatandaş ne yapacak ?

Müteahhidi aradığında, yurt dışında veya vefaat etmiş olabilir.

Bulduğunda da alacağı cevap:

- Ben binayı teslim ettim. Eksiklerini tamamladım, imar affından da faydalanıp oturma izninizi aldım, benim işim bitti.

Belediye 'nin ise mülk sahipleri tarafından talep gelmediği sürece, yıkma yetkisi yok.

Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü hasar ve kusur tesbit ettirmekle görevli. Yıkım yapamaz...

Peki, bu riskli binayı kim yıkacak ve yenisini kim yapacak ?

Olay gene mağdur olan vatandaşın başına kalıyor.

Böyle bir durumda; sözkonusu binanın yıkılıp , yeniden yapılma maliyetini göze alamayan mülk sahiplerinin iki seçeneği var.

* " Bir şey olmaz " deyip oturmak.

Ya da, hiç de ahlâki olmayan ikinci seçeneğe başvurmak.

* Evini satışa çıkarmak, satılmadığı taktirde ; kiraya vermek !...

Ve daha güvenli bir binada oturmayı tercih etmek.

Yanlış başlayan bir yapılaşmanın,

doğurduğu hatalı davranışlar, maalesef bu.

Şimdi sormaz mı İnsan, O kiracının ne suçu vardı ?

O kiracının suçu, emlakçı ya ve ev sahibine güvenmek, işine , çocuğunun okuluna yakın olduğu için, kira bedelinin de ödenebilir bulduğu için , o evi yuva edinmek.

Yazık değil mi bu insanlara ?

Canlarından olanların , yaralıların, annesiz kalan çocukların, evlâdını 

kaybeden anne ve babaların yürek yangınının vebalini kim taşıyacak?

Bugün Alman Halkı, 80 ile 100 yıllık  eski binalarda yaşam sürdürüyor.

Japonya en şiddetli deprem lere dayanıklı binalar inşa ediyor.

Nasıl başardıklarını iyi değerlendirmemiz gerekir.

Her şeyden önce,  bazı insanımızın , diğer insanların haklarını gasbetmesine fırsat vermeyecek ; İlke, kural, kanun ve yönetmelikler le iş  disiplininin hayata geçirilmesi zorunludur.

Denetleyici kurumların işin başından sonuna kadar , sık sık denetim yoluyla usulsüz yapılaşmaya izin vermemesi gerektiğini düşünüyorum.

Kurumlar arasında sağlanacak , sağlıklı bir iletişim, yaptırım gücünü güçlendirecek, Kanun ve yönetmelikler  uygulanabilir hale gelecektir.

 Eğitimin, liyakatın, konusunda uzman iş gücünün ve dürüstlüğün önemini deprem felâketinin ardından daha iyi anladık sanırım.

İnsanın sadece salt akıl'a sahip olması yetmiyor.

Allah akıllara vicdan ve merhamet versin...

Depremde hayatını kaybeden vatandaşlarımıza , Allah Rahmet Eylesin. Yaralı kardeşlerimize de acil şifa diliyorum.

Saygılarımla.

YORUMLAR

  • 0 Yorum
Henüz Yorum Eklenmemiştir.İlk yorum yapan siz olun..

Son Yazılar