Yanıldığını Kabul Etmek !...
Birsen Alkan Dinç

Birsen Alkan Dinç

Yanıldığını Kabul Etmek !...

28 Mayıs 2021 - 14:16

Bilgi; 

Dünya ve insanları,  her solukta durmadan yenilemekte ve değiştirmektedir...

Bu gerçeği kabul etmeden , düşünmek ve söz söylemek ; insanı,

Yaratılış kanunlarına aykırı düşünmeye sevk eder.

Hakikî bilgi ışığında yenilenme ve değişimin iki boyutu vardır.

Fiziki (maddi) ve Sosyâl ( manevi) ana başlıklarında ele alabiliriz.

Fiziki bağlamda; doğanın, insanın ve maddenin sürekli yenilenmesi ve değişimini düşünebiliriz...

Evrenin , Yaratıcı tarafından sürekli yenilenmesine ; insan aklının ürettiği düşünceler sonucu ulaştığı fikir ve bilimle müdahâlesi de değişimi gerçekleştirir... Olumsuz yapılan müdâhaleler, dünyanın ve insanlığın katledilmesidir.

Doğru olan, bilim ve teknolojinin yardımında; Dünya yer-altı ve yer-üstü kaynaklarının akılcı kullanımı, adil dağılımı ve insan faydasına sunulmasıdır.

Sosyal bağlamda yenilenme, zamana göre şekil almaktadır. Insanlık tarihinin başlangıcından bugüne kadar; dönem dönem fırtınalar estiren, uzlaşma ve çatışmayı bünyesinde barındıran, savaş ve barış gibi sonuçları ortaya koyan, son derece dinamik ve buhranlı bir alandır...

Toplumun sosyal yenilenmesin de hiç şüphesiz akıl, ahlâk, din, kültür,  hukuk ve adalete dayalı sistemli kuralların belirlenmesi gerekir. 

Her çağ, kendi yönetim anlayışını ve sosyâl yaşamını yeniden tanımlar.

20.Yüz yılın ilke ve kuralları ile 21.Yüz yılı yeni sunduğu yaşam biçimini yönlendirmek mümkün değildir.

Milletler çağın gereklerine göre, egemen kılmaya çalıştıkları milli iradeyi,  hedeflenen milli bağımsızlık ilkelerini yeniden gözden geçirmek zorundadır.

Zira, dünya şartları değişmiş, uluslar arası ilişkiler farklı boyutlar kazanmış; bilgi, düşünce, hizmet sunma biçimi ve kullanım alanı çeşitlenmiştir. Bilgi, yeni bilgileri üretmek zorundadır.

Akıl yürütmede felsefe, sosyoloji ve mantık durgunluğa karşıdır. Elde edilen  gerçek bilgi, diğer bilgilerle bağlantı kurarak yeni bilgiyi üretip, sürekli yeni sonuçlara ulaşmalıdır.

Yenilenme ve değişimin diğer bir prensibi de , gerektiğinde yanıldığını ve hatalı olduğunu kabul etmektir...

Cemil Meriç der ki ;

" Yanıldığını kabul etmek, yeni bir hakikâtin fethiyle zenginleşmektir..."

Zenginleşmek isteyen birey ve toplum, zaman içerisinde yapmış olduğu eylem ve düşüncelerde yanılma payını göz ardı edemez.

" Ben hiç yanılmam, ben bilirim, ben yaparım, benim doğrularım geçerli..."

Diyen, dayatmacı- ben merkezli bir anlayış kendi geçmişi , tarih ve bugünle barışık olamaz... Geleceği öngörmesi ve plânlaması da mümkün değildir.

Kendisinden başka fikir üreten bireylere ve hakikatlere duyulan saygı, hukukun ve adaletin uygulanabilirliğini temin ederken, toplum ahlâkında da katkı sağlayacaktır.

İktisadi, ekonomik ve sosyâl buhranlar, birey ve toplumu 

bir günâh keçisi aramaya iter...

Yüz- yüze kaldığı olumsuz sonuçta ; kendi payını arama , araştırma ve hatalarını tesbit etmek yerine hemen başka bir suçlu bulmak en kolay savunma mekânızmasıdır.

Gelinen son duruma; neden, nasıl, niçin sorularını sormak ve kendi hatanı belirlemek problemin bilimsel çözümünü ortaya koyacaktır.

Dolayısı ile, geçmişi, tarihi olayları, kişileri, sosyal ve siyasi kuruluşları günah keçisi tayin etmeden sorunun çözümüne hep birlikte ulaşılacaktır...

Gerçek bilgiden ve hukuktan yoksun hiç bir sorun çözüme kavuşturulamaz.

21. Yüz yıl bilgeliği, inanıyorum ki uluslara yeni bir mesaj veriyor...

Bilgi özgür ve kolay ulaşılabilir haliyle;

Uluslara daha disiplinli, kendi kültürüne uygun, yeni korumacı kural ve ilkeler önermektedir.

Demokrasiler de kişi hak ve özgürlüğünü korurken, eski kültürle kuracağı sağlıklı bağla yeni bir yorum sunarken, toplum huzur ve barışının temini ana gaye olarak görülüyor.

Milliyetçilik kavramında ise ; milletten yana olmak,ülkede yaşayan bir kişiyi bile dışlamadan rasyonel bir yaklaşım söz konusudur.

Şimdiye kadar zihinler de yer eden duygusal yaklaşımla; etnik kökeni, dini inancı, siyasi görüşü veya maddi gücüne göre milleti sınıflandıran anlayış , terkedilmesi gereken, sosyal bir problemdir...

Dünya ulusları ile sürdürülecek rekâbette, her millet :  Kendi iç bütünlüğünü sağlamış, bireylerin hakları hukuk ve adaletle korunmuş,

fikir ve düşünce ayrılıklarını barış ve hoşgörü zeminine oturtarak, zenginleşmiş bir sosyal yapıyı oluşturmak zorundadır...

Yaşadığımız çağ; birbiriyle kavgalı , hukuk ve adaletin üstünlüğünü temin edememiş, yenilenen demokrasi kurallarını hayata geçirememiş,

üretim , ekonomi, ticaret ve istihtâm alanlarını geliştirememiş ülkere dünya serbest piyasasında rekâbet etme şansı tanımamaktadır...

Büyüme ve gelişme ; fiziki yapı yanında , sosyal yapıda da olmak zorundadır...

Saygılarımla....

YORUMLAR

  • 1 Yorum
  • Ömer Gül
    3 yıl önce
    Yol gösterici yazilariniz icin teşekkürler. Iceriginige yorum yapmadan tamamen katılıyorum.

Son Yazılar