" Ormanlardan bir dal kesenin, başını keserim !..." Diyen Fatih Sultan Mehmet , günlerdir yanıp, kül olan ormanlarımızın halini görseydi; acaba ne yapar dı?...
Orman yangınlarında milyonlarca ağaç, endemik bitki örtüsü ve orman da yaşamını sürdüren canlıları kaybettik. Geleceğimiz kül oldu !...
Küresel ısınma doğanın dengesini bozarken, dünyada yaşanan finansal kriz, salgın hastalık, savaşlar ve terör belâsı da insanlığın dengesini bozdu.
Artan nüfus, bozulan denge; arayış içerisine giren insanları göçe zorlarken, insan hareketinin denetimsizliğini de beraberinde getirdi... Davranışları kontrol edilemeyen yığınların içerisine sızan terör örgütü mensupları, artık dağda değil her yerde...
Hayatın temel kaynağı olan nefesin, yağmurun ve suyun devamlılığını sağlayan ormanlarımız tehtit altında... Yakılıyor, talan ediliyor...
Yanan, biziz... Talan edilen doğa, tüm insanlığa ait...
Ülkemizin 85 merkezinde, eş zamanlı çıkan yangınlarda ; 4 vatandaşımız hayatını kaybederken, 58 vatandaşımız da yangın söndürme çalışmalarında, dumandan etkilenerek sağlığını kaybetmiştir.
Yöre halkının uğradığı mal , ekili alan ve beslediği hayvan zararı ise henüz tesbit edilebilmiş değil...
Milli servetimize ve geleceğe miras kalacak doğaya büyük bir darbe vurulmuştur.
İnsanlık ve doğâ düşmanı, hain terör örgütü mensuplarını nefretle kınıyorum. Hak ettikleri en ağır cezanın verileceğine de inanıyorum.
Milletimizin yüreği yanıyor... Nefesimiz kesildi, her yaz kara bir kâbus gibi üzerimize çöken, orman yangınlarının dumanında hep birlikte boğuluyoruz !...
Sebeb olanların, ebedi cehennem ateşinde yanmaları da Yüce Allah'tan
dileğimizdir.
Unutulmaması gereken ise, maharet; "yakılmadan" tedbir almakta !...
Atalarımız, gölgesinde oturamayacağını bildiği halde, son nefesini verinceye kadar çınar ağacı dikmiştir. Dağı- taşı kaplayan zeytin ağaçlarını, sedir ağaçlarını, kendiliğinden büyüyen ağaçları, endemik bitki örtüsünü ve ormanlık alanları koruyarak bizlere bir nefes bırakmışlardır.
Koruyucu kanunlar, doğanın kendi kendisini geliştirmesine destek vermiş, insan kaynaklı her türlü zarardan korumuştur...
Evliya Çelebi , seyehâtnamesinin bir bölümünde şöyle nakleder:
" Konya ovasından hareket eden bir sincap, ayağını yere hiç değdirmeden,
daldan dala atlayarak, Diyârbakır'a kadar gidebilmekte idi."
Böylesine sık bir ormanlık alanda yaşayan halk da, yakacak odun ihtiyacını kurumuş agâç dallarından temin ederken, orman korucusunun iznine tâbi idi. Öyle ki; ormanlık bölgelerde yaşayan halk ta, orman korucusuna bir korku ve çekince gelişmiştir. Her köyde, halkın arasında yaşayan, sürekli arazi taraması yapan KORUCU lar, o bölgede Devletin gücünü temsil eden ve imtiyâzlı kişilerdir.
Günümüze gelindiğinde ise;
bize miras kalan sınırlı ormanlık alanlarımız, cazibe merkezleri haline getirildi.
Tatil köyleri, özel siteler, turistik tesisler, oteller ve kamp alanları ile turizme hizmet eden destinasyon bölgeleri oldu...
En ulaşılmaz, yüksek dağ tepeleri
bile , teleferik sistemi ile 10- 15 dk. gibi bir zamanda ulaşılır oldu...
1.Derece sit alanı içerisinde kalan ormanlık alanlar, 3.derece sit alanına çevrilmek suretiyle risk altına atıldı.
Kent ormanı adı altında düzenlenen bölgelere piknik ve mangal yakma
izini verilerek , halkın bilinçsizce kullanmasına zemin hazırlandı...
İnsan yoğunluğunun oldukça fazla olduğu bu alanlarda , girişe konulmuş bir güvenlik kulübesi ve iki güvenlik görevlisi ile orman sahasının korunması mümkün değildir.
Güvenlik görevlisi sayısı artırılarak, saha içerisinde sürekli hareket halinde olmaları temin edilmelidir.
Güvenlik kameraları ve gözetleme kuleleri ile destek sağlanmalıdır.
Saha temizliğinden sorumlu eleman görevlendirilmeli, halk tarafından cam şişe , cam parçası, teneke kutu, ayna, ped şişe ve yanıcı madde bırakılmasına engel olunmalıdır.
Zira bu maddeler, güneş ışınlarını yansıtan ve aşırı ısınma ile tutuşturucu özelliğe sahip unsurlardır.
Kente uzak ormanlık alanlara giriş yasağı getirilmeli, şehirler arası yolculuklarda dinlenme istasyonlarının dışında araçların mola vermesine engel olunmalıdır... Atılabilecek bir sigâra izmaritinin büyük felâketlere neden olabileceğini düşünmek zorundayız.
Sahil bandında , ormanlık alanların yanına tesis edilen Konaklama tesislerine çalışma izini verirken , tesisin dış bölgesini de koruma zorunluluğu getirilmelidir. Çünkü o tesis işgal ettiği doğaya olan borcunu ödemek zorundadır...
Bugün milyonlarca vatandaşımız işsizlik sorunu yaşıyor...
Ormanlarımız da kimsesizliğe terkediliyor, yakılıyor veya taş ocakları açılıyor...
Cennet vatanımızın , eşsiz güzellikte köşeleri neden, kaderine terkedilir ?
Neden, gençlerimize iş alanı olmaz?
Agâç dikimi, dip temizliği, kuruyan dalların kesimi, ormanda yaşayan canlı türlerine nesillerini sürdürebilmeleri için gerektiğinde besin ve sağlık hizmeti vermek iş ve istihtâm alanı değil mi?...
Ormanlarımızın yaşamasını , korunmasını istiyoruz... Çünkü onlar bize bir soluk, geleceğe bir tanık...
Yangınlardayız, hep birlikte yanıyoruz...
Saygılarımla...
YORUMLAR