Kadın kızdı eşine, kristâl kültablasına bıraktığı şeker kâğıdı için...
Adam, vurdu kapıyı gitti..!
Bir başkası dedi;
- Sen bana değer vermiyorsun, özel birisi olduğumu hissettirmiyorsun...!
Adam öfkelendi, bağırdı avaz avaz...Ve çekip gitti... Sustu, sonsuzluk kadar.
Evlât babasına dedi;
- Gidiyorum, kendime ait hayatı yaşayacağım...
Baba sustu, ardından yaşlı gözlerle...!
Gelin Hanım kapattı kapıları, eşinin ailesine.
Eş kapanan kapıyı açtı, kayboldu gecenin karanlığında...
Komşu bağırıyordu üst kattaki komşuya,
-Kapat şu müziği...!
Gecenin derinliğinde bir kadın ağlıyordu balkonunda,
Çöp bidonlarında yiyecek arayan ihtiyarın haline..!
Ve Eylül rüzgârları eşlik ediyordu,
dinmeyen yalnızlıkların çığlığına...
Savrulduk, tatlı esen rüzgarların önünde sürüklenen bir yaprak misali.
Son çırpınmalar da bir fayda vermedi. Kırıldı sıkı sıkı tutunduğumuz dallar , tek tek.
Birbirimize selâm vermeye korktuğumuz zamanın karanlık dehlizindeyiz...!
Işıltılı gecelere ulaşma hayali sarsada dört bir yanımızı, herşey bir Eylül akşamı gibi buğulu ve gölgeli...
Uslandı deli dalgalar, yalnızlığın hüznünde. Eylül akşamlarının kıyısını okşar, incitmeden.
Fısıldar kayalıklara, geçen yazın hasretini.
Bir balıkçı teknesi ilerler, Ay' ın şavkında. Umut taşır teknesinde.
Geceye yazılan şiirler kadar yalnız..!
Savrulur Eylül rüzğarlarında;
Ay 'la Deniz'in aşkına meftun ve sarhoş.
Savruluyoruz, yalnızlığın kıyısında.
Eski sevdaların hayalinde, kimsesiz ve garip.!
Unutuyoruz; kardeşliği, dostluğu, sevgiyi, sevmeyi ve sevilmeyi.
Unutuyoruz; yardımlaşmayı, paylaşmayı, merhamet etmeyi ve infakı.
Unutuyoruz; berâber ağlamayı, gülmeyi ve beraber yürümeyi unutuyoruz.!
Bir Ağustos sıcağının vurgunundayız, farkedemedik Eylül serinliğini.
Karanlık gecenin tam ortasında ışıksız kalmış zihinler le unutuyoruz;
Saygıyı ve nezâketi...
Fütursuz tehditler esir almış dilleri. Çılgın esen rüzğar gibi sözler, muhatabını kökünden söken.
Devriliyor bir Çınar, unutuyoruz muhabbeti...
Şüphe sarmış zihinleri. Gönül vazgeçmiş sevdadan ve sevdadan yana sözlerden.
Kara kış gibi tehtitķar kelimeler, soğuk mu soğuk...!
Korku ve panik sarmış yürekleri.
Can havliyle vazgeçiyoruz Ruhumuzu besleyen yaşam damarlarından; yaşamak adına ey vah...!
Her birimiz ıssız bir köşede anılara yürüyen, maziden güç alan yalnız bireyler olduk. Sadece kendisini korumayı düşünen , toplum sağlığını koruma adına yalnızlığı tercih ettiğimizi düşünerek te teselli bulan bireyler olduk.
Başka bir çare kaldı mı.?
Alıştık sanırım yalnız yaşamaya, İnsanlığımızı bir başka Eylül 'e erteleyerek alıştık...
Tam da yapılmak istenen buydu.Rollerimizi istemesekte , çok güzel oynadık. Zira bu dram yazılmış ve başrolde İnsanlık vardı.
2017 Yılında Bill Gates, sahneye boş bir varille çıkıyor,üzerine oturup karartılmış salona sesleniyordu , bu günlerde yaşadıklarımızı...
Milyonlarca insanın öleceğini,istatistikler le Aşı hesaplarını anlatıyordu.
Dünya nüfusunun azaltılacağından dem vuruyordu...
Oysaki İnsanlar, İnsanlığı çoktan azaltmaya ve tüketmeye başlamıştı.
Alışkanlıklarımızın değişmesi,Ruhsal yapımızın bozulması O ve O 'nun gibileri hiç ilgilendirmiyordu.
İnsanı İnsanca yaşatmanın hesabını yapan yoktu.
Bu hesab para ve gücü elde tutma adına yapılıyordu.
Yalnızlığın kıyısı Akdeniz akşamlarında , Dünya Ulusları tarafından yalnız bırakılan Ülkem kadar yalnızım.
Bir şey var unutulan..!!!
Elbet Yüce Allah'ın da bir hesabı vardır. Hemde çok çetin ve seri bir hesap.
Masumiyetin üstün gelmesi dualarımla, sökecek şafakları
bekliyorum.
Sağlıklı ve esen kalınız...
YORUMLAR