Yalanların prangasında bir yaşam...
Birsen Alkan Dinç

Birsen Alkan Dinç

Yalanların prangasında bir yaşam...

16 Ekim 2020 - 10:44

“Annelerin ninnilerinden spikerin okuduğu habere kadar; yürekte, kitapta ve sokakta yenebilmek yalanı...

Anlamak , sevgilim; o, bir müthiş bahtiyarlık,

Anlamak gideni ve gelmekte olanı...! "       

Nazım Hikmet

 

Yalan,

insan vicdanını bozan, yıkıma uğratan ve insanın kendisine olan saygısını yok eden bir davranıştır.

Kişinin topluma ve manevi değerlere de saygısını ortadan kaldıran kötü bir huy ve günahtır.

Tüm kötülükler ve zulüm , küçük yalanlarla başlar...

Aldatma, kendi çıkarlarını koruma,

olduğundan farklı gösterme, karşısındaki insanı önemsememek,

gününü kurtarmak, güç ve iradeyi elinde tutmak adına , muhatabına yanlış bilgi vermek ve aşağılamak....

Şeytanın diliyle konuşmak...

Dinimizce günah ve haram kabul edilen bu kötü huyla , İnsanlığın mücadelesi varoluştan bu yana sürer gider.

Yapılan bilimsel araştırmalarda;

" kişinin söylediği ilk yalan da, beyninde bir tepki oluştuğu, duygularla bağlantılı Amigdala bölümünde ciddi bir hareketlenmenin olduğu tesbit edilmiştir.

Aynı kişi yalan söylemeye devam ettiğinde, Amigdala'nın tepkisinde zayıflama olduğu ve kişinin daha büyük yalanları rahatlıkla söyleyebildiği gözlenmiştir."

Biz bu duruma halk kültüründe,

" Alışmak- Alışkanlık " deriz.

Çocukların yalan söylemeye alışmaması için;

Aile içerisinde çocuğun sorularına,

doğru cevap verilmesi,

Bir iyilik adına da olsa , O'nun yanında yalan konuşulmaması,

Söz ve davranışlarda bir çelişki gösterilmemesi tavsiye edilir ve uygulanır.

Güdülen amaç ;doğruluğu ve dürüstlüğü yaşatarak öğretmek ve yeni nesili doğru alışkanlıklarla  donatmaktır.

Toplumda yaşayan her birey hangi konumda olursa olsun, zaman zaman alışkanlıklarını sorgulamak zorundadır.

O'nun bu zorunluluğu , içinde yaşadığı kültür toplumuna ve 

Yüce Allah'a borcudur.

Birey kendisini, HALK'tan  ve HAK'tan gâyri düşünemez !...

Sosyal yapı içerisinde bugünün sorumluluklarını yüklenen birey; 

ailesinden almış olduğu terbiye,

kendisini yetiştiren kültür toplum bilinci ve öz değerleri sentezleyerek yürümek durumundadır.

Ön yargıdan uzak, bilimsel, sanatsal düşünüş biçimi  ve inandığı değerler ışığında hizmet etmesi beklenen davranış modelidir ...

- Peki, yetişkin ve sorumluluklarını bilen bir insan neden yalan söyleme ihtiyacı duyar ?

Kaybetme korkusu... 

Yaşadığı toplumda yalnız değildir, O. Ezel'den Ebed'e kadar sürecek bir kavganın tam ortasındadır.

Bu kavga; yalanla - gerçeğin bitmeyen mücadelesidir.

Öyle çetin bir mücadeledir ki;

kendi iç sesinin ve nefsinin de katıldığı , yalana- şeytana açılmış bir savaş !...

Doğru da ısrar etmek;

inandığı değerleri korumak, gelecek nesillere doğru bir çığır açmak , kişiye maddi ve manevi ağır sorumluluklar yükleyecektir.

Bu ağır yükü taşımak, kendisinin dışında gelişen olayların olumsuz etkileri ile daha da zorlaşacaktır .

Savaşlar, felâketler, depremler, komplo- teorilerinin ürettiği pandemi , durmayan terör  belâsı, 

yangınlar la katledilen çevre ve çaresizliklerin imzasını attığı günümüze bir de gelecek kaygısını eklediğinizde , kişinin bunalması ve umutsuzluğa kapılması kaçınılmaz olacaktır...

Kimilerine göre de ;

İnsanlık gelişerek değişiyor,

modern çağın insanları teknolojik ve djital bir devrim yaşıyor, bilgi erişimi ve ulaşımı çok pratik ve kolay. Dünyada olup biteni herkes anında öğreniyor...Herkes herşeyi biliyor... Yeni bir dünya düzeni oluşuyor ve küreselleşiyoruz.

Teknolojik ürünler hayatımızı kolaylaştırıyor, hatta duygularımıza bile yön veren teknolojiye ulaşacağız, yalan makinaları bile değişen insan zekâsına yenik düşecek, yapay zekâ insan zekâsı gibi düşünüp bilgi üretebilecek....v.s ...

Unutulmamalıdır ki;

Bilim ve Varsayımları sonsuzdur.

Bugün doğru bilinen; bilimin  yeni bulguları ve araştırmaları ışığında,

yarınlarda yanlış kabul edilebilir.

İnsanlık zaman tünelindeki yolculuğunda ; bu varsayımların doğruluğunu veya yanlışlığını tecrübe ederek algılayacaktır.

Bizi daha çok ilgilendiren;

Çağımızın sunduğu bilgi, belge, yaşam standardı, yalanları, hukuksuz uygulamaları ve Insana hakettiği değerin verilmeyişi karşısında yaşanan zihin karışıklığıdır...

Öyle bir umutsuzluk aşılandı ki;

 bunu güvensizlik, ekonomik sorunlar, eğitim ve öğretimdeki aksamalar, sağlık sorunları ve bilgi kirliliği insanı, insandan uzaklaştırdı...

Kardeşin, kardeşe faydasının olmadığı;

Dostun, dosta selâm veremediği günlere geldik.

Hep birlikte özlüyoruz, giden günleri ve anlıyoruz tek başına varolma mücadelesinin ne olduğunu !...

Yeniden kardeşlik türküleri söyleyebilmek için; hani o özgeçmişimizde varolan Doğru ve Gerçek özdeğerlerimiz, bizi biz yapan , yalansız değerler bütününe o kadar çok ihtiyacımız var ki !...

Dönmek zorundayız, bizi biz yapan değerlere...

Yalanın prangasından kurtulup, dönmek zorundayız;

bizim köyün karda çiçek açan dağlarına ve bereketli ovalarına...

Kim bilir, belkide  geri atılan bir adım,  ilerlemenin başlangıcıdır !...

 

Saygılarımla.

YORUMLAR

  • 1 Yorum
  • Servet Sarı
    4 yıl önce
    Elinize ve yüreğinize saglık. Cok güzel bir yazı olmuş. Bende ve sizde söylüyorsunuz cözüm; Hukuk ve Ahlaklı olmaktır.

Son Yazılar