Sonbahardı...
Seninle geçiyorduk o yoldan;
Topraklardan, havadan bir hüzün taşıyordu.
Bize yaklaşıyordu...
Gönlümüzde yepyeni bir duygu yaşıyordu.
Rüzgârın değildi bu musiki, bu hüzün,
Hatırladın değil mi ?
Kuşlar ağlaşıyordu...
....................
Eski bir sonbahar, H.Nihal ATSIZ
Kabardı öfkesi, denizin !...
Kıyıları döverken dalgalar, zihinlerimize de deli dalgalar vurur, vurur, hazan mevsiminin ilk günlerinde.
Eylül; bazan bir sevdanın adı,
bazan da ayrılıkların ve aşkın sararan yüzü !..
Eski sonbaharlara bıraktı, duygulu , şiirsel ve sevda kokan yanını...
Dökülen yapraklar ve tatlı esen Eylül rüzgârlarının telâşesinde, en güzel sözler de dökülürdü , dudaklardan...
Hasret sarıp sarmalardı, aşk'ın ateşi harlanırdı yeniden...
Bu hazan mevsimine; yangınlarla, sel felâketleriyle, yeniden atak yapan salgın hastalığın öldürücü darbeleri ile adım atıyoruz...
Ağırlaşan hayat şartları, pahalılık, daralan maddi imkânlar, işsizlik, borç, dert batağında bunalan insanımız, kavurucu yaz sıcağında gün oldu yürek yangını yaşadı, gün oldu taşkın sularda boğuldu...
Aşk'a sevdaya ve sevgiye dair duygular, yerini öfke, kızgınlık, kırgınlık, umutsuzluk ve nefrete bıraktı.
Kahır içeresinde bir hazan mevsiminin meçhul zamanlarına yürüyoruz...
ATSIZ, diyordu şiirinde;
"Kuşlar ağlaşıyordu.."
Sanki bu günleri hissederek , dile getirmiş duygularını...
Evet, kuşlar ağlaşıyor..Yanan yuvasına, kesilen dalına, kurtaramadığı yavrularına ağlıyor, kuşlar...
İç Anadolu' yu Akdenize bağlayan dağlar, hüzünlü, duman duman tüten acısında gizliyor , gözyaşlarını...
Acımasızca katledilen ormanların sessiz çığlığını getiriyor, öfkeli dalgalar... Yanan dalların bedduaları çınlıyor kulaklarımda, bir eylül esintisiyle...
Ve düşünmeden edemiyor insan ;
Ne zaman , bu kadar zalimleşti, bu insanlık ?
Hangi ara, bu kadar duyarsız, bencil, boşvermiş ve gününü kurtarmayı düşünür hale gelmiş ?..
Milletine, öz kardeşine uzak, menfaatine yakınlık; ne zaman esir aldı, yürek bağını ?...
Yaşanan bunca felâketlere, hastalıklara, ekonomik darboğazlara, ayrılıklara, ölümlere rağmen,
hiç düşünmeyecek mi bu insanlar ?!...
Ders alınmayacak mı , verilen bu mesajlardan?...
Vatan için, Millet için canlarını fedâ eden gençlerimizin yüzüne nasıl bakacağız, baki alemde ?...
Onlar ki, tüm sevdalarını , hayallerini bir ülkü uğruna , hazan mevsiminin rüzgârlarında savurdular...
Ormanlık alanlarımıza yeni yapılaşma plânları yapanlara sormak lâzım,
- Görmüyormusunuz, yaptığınız tatil köyleri , oteller boş...
İnsanlar gelemiyor...
2 yıl oldu , kapalı otellerin önünde köpekler yatıyor...
Gecenin karanlığında boş koridorlarını aydınlatan loş ışıkları sızıyor, sokaklar kimsesiz, binalar ıssız bir karaltı...
Katlettiğiniz doğa, intikam alıyor, görmüyormusunuz ?...
Özlüyorum, eski Eylül akşamlarını...
İnsan sesini, kuşların neşeli cıvıltısını ve eylül rüzgârlarına karışan kahkahaları, kimi zaman da hüzünlü bir bestenin nağmelerini, özlüyorum.
Özlüyorum, bir eylül sabahı okuluna koşar adımlarla giden çocukları seyretmeyi...
Son yazın ürünlerini pazarda satmaya çalışan, yaşlı teyzeyle sohbet etmeyi ve kalan ürünlerini almanın mutluluğunu, özlüyorum...
Hasretim buram buram ; eski sonbaharlara, eski Yurtseverlere ve kendisini milletine adayan dava insanlarına...
Dedim ya dalgalar döverken kıyıları, zihnimde deli sorular, deli sevdalar ve dinmeyen bir hasret, o eski zamanlara...
Kuşlar ağlaşırken, ben de ağlıyorum, bir Eylül akşamında...
Saygılarımla...
YORUMLAR