"Küçük harcamaları gözden kaçırmayın, bazen küçük bir delik, koca bir gemiyi batırır."
Benjamin Franklin
20.Yüz yılın son döneminde; liberalizm bir çok Dünya ülkesi tarafından benimsenirken, serbest piyasa ekonomisini aşırı özgürlük, konfor ve medeniyet olarak algılayan bir çok ülke , bugün ekonomik krizle yüz yüze...
Günümüzde yaşanan piyasa
koşulları; tüketiciyi daha bilinçli, seçici, tutumlu olmaya ve tercihlerinden vazgeçmeye zorlamaktadır.
Her ülkenin, sosyoekonomik ve gelişmişlik düzeyine göre, davranış belirleyen bir tüketici kitlesi vardır.
Yaşadığı coğrafya, iklim, siyasi yapı, kültür, din, eğitim düzeyi ve milli gelirden payına düşen gelir, tüketici tercihlerinde etkili faktörler arasındadır. Bu mânâda ülkeler arası alım gücünü ve tüketici davranışlarını kıyaslamak mümkün değildir !...
Kıyas kendi içinde, zamana ve gelir- gider dengesine göre yapılabilir...
Tüketici, üç yıl önce ki, geliri ile sahip olduğu alım gücünü , bugün de sürdürebiliyorsa veya daha fazla alım gücüne kavuşmuş ise, dün- bugün kıyası yapılabilir...
Küreselleşen Dünya 'da emperyalist ülke ekonomileri tüketicilere, sürdürülebilir tüketimi öngörür ve bu görüş de sistemin kendisini ayakta tutmasını temin eder.
Sürdürülebilir tüketimi öngören sistem; tüketici kitlesinin gelir düzeyini yüksek tutmayı, yeni istihtam alanları açmayı, demoğrafik yapıyı kontrol altında tutmayı, yatırım plânlamasını, eğitimli insan gücünü artırmayı ve dış coğrafyalardan kaynak aktarımını da ihmâl etmez...
Ekonomik faaliyetlerin temel unsuru tüketici faktörü, insan da önemlidir, değerlidir !...
Seçici olması, kaliteye önem vermesi, her geçen gün tüketimi ve yaşam standartını artırması gereklidir...
Bunun içindir ki; ücretli çalışanların devlet tarafından sürekli desteklenmesi ve gelir düzeylerinin artırılması, ekonomi politikaları gereğidir...
Gelişmiş ülkelerin uyguladığı bu ekonomik politikalar, ülke kalkınmasını sürekli kılarken, uluslar arası piyasalarda rekâbet gücünü de artıracaktır.
Az gelişmiş, sistemin gerektirdiği politikaları uygulayamayan ülkelerde, söz konusu sistem; geleneksel kültür ve kısıtlı gelirle hareket eden tüketici üzerinde bir baskı oluşturacaktır.
Ürün var, alım gücü yok !
Borçlanma yapıyor, ödeme gücü yok ! İnsanlara iş ve istihtam alanı açmadan, gelir düzeyini yükseltmeden ; " - buyurun, size medeniyet sundum " , demek tüketiciyi imkânsızlığa , ekonomiyi de darboğaza itmek değil midir?
Bu durum, toplum içerisinde küçük farklılıkları öngören , ekonomi modeli tarafından; tüketiciler arasında oluşacak aşırı gelir farkı nedeniyle, farklı sınıfların oluşturulmasına neden olmaz mı ?
Zengin - Yoksul ayırımı; sürekli zengini, zengin yaparken, yoksulu da, her geçen gün daha da, yoksullaştıracaktır...
Oysa ki; önerilen ve uygulanan sistem, tüketicinin geliştirilmesini ve ekonominin büyümesi için, topyekün kalkınmayı öngörmüyormuydu ?
Anlaşılamadı !...
Eski ekonomi geleneği ile bugünün ihtirasları arasında sıkışıp kaldı...
Böyle bir ortamı yaşayan tüketici, nasıl tüketecek ?
Ekonomiye nasıl, katkı sağlayacak ?
Artık, gelişen olumsuz ortamda, iyi bir tüketici olmak ; bireylerin gelir seviyesine bağlı olarak, geliştireceği ferâset ve ferâgat yeteneğine bağlı kalacaktır...
Gözlerden kaçan bir başka unsur ise; serbest piyasa ekonomisi :
Seçiciliği , rekâbeti, kalite arayışını, ürün çeşitliliğini sunarken, piyasada herkesin bir birini denetlemesini de öngörüyordu !...
Bir ürünün, piyasada rayiç bedeli üzerinden satılmasını veya bir hizmetin aşırı fiyata verilmesini, tüketici zamanında farkedip, bu duruma da itirâz hakkını kullanabilecekti !...
Tüketici, tüketirken aynı zamanda, iyi bir denetleyici rolünü de üstlenmiş olacaktı !...
Devlet, tüketiciyi bu konuda teşvik edip, tüketiciye destek olacak, haklarını koruyacaktı.
Mevsiminde, fahiş fiyatla ürün satan bir satıcıya, tüketici tarafından;
"bu fiyata satamazsınız" itirâzına da, satıcı"- dolar kaç lira biliyon mu ? " sorusunu soramayacaktı...
Dünya piyasasını tekeline almak isteyen emperyâlist ülkelerin savaş çığırtkanlığı yaptığı bir dönemde;
Ülkemizde, Türk Devletleri ve diğer benzeri ülkelerde , ekonomi durumu değerlendirmesini sadece 21.yüz yılın ilk çeyreği içerisinde gelişen sorunlara bakarak yapmanın, eksik ve hatalı olacağını düşünüyorum.
Öncelikle, seçilen ekonomik modelin milli değerlerimize, milli menfaatlerimize ve sosyokültür yapımıza ne kadar hizmet edeceği önem arzediyor.
Son yedi yıl boyunca sürekli artan enflâsyon, azalan alım gücü ve daralan ekonominin sebeblerini ; her ne kadar pandemi koşulları da etkili olmuşsa da, temelde eksik bırakılan ve yanlış yapılandırılan ekonomik politikalarda aramak gerekir...
Serbest piyasa ekonomisinin mucitleri bugün , " her ürünün en kalitelisi, her hizmetin en niteliklisi ve hepsi benim olsun" politikası izliyorsa; Ülkemiz , Türk Devletleri ve gelişmekte olan ülkeler; en ucuza, en kalitesiz ürün ve hizmete razı olmak yerine, milli politikalarını üretmek zorundadır...
Tüketici olmak zor iş !...
Tüketirken üretmek, tüketirken denetlemek, tüketirken sorgulamak, tüketirken tutumlu olmak ve tüketirken yeni politikalara katkı sunmak, bilinçli her tüketicinin görevidir.
Ulusal sınırlar içerisinde üretime dayalı, yeniden bir ekonomik yapılanma ve topyekün kalkınma hamlelerini düşünmek, plânlamak, gelecek kuşaklara borcumuzdur !
Esen kalınız...
YORUMLAR