"Ulusal egemenlik, öyle bir nurdur ki; onun karşısında zincirler erir, taç ve tahtlar yanar, mahvolur..."
Mustafa Kemâl ATATÜRK
Bilindiği gibi, 1.Dünya savaşının sonuçları, Milletimize çok ağır bir bedel ödetmiştir.
Vatan topraklarımızın büyük bir bölümü kaybedilmiş, bağımsızlığımız tartışılır hale gelmiştir.
Elde kalan, Ata Yurdu Anadaolu bile tehtit altındadır.
İtilâf kuvvetlerinin donanması İstanbul'u, Fransızlar Adana'yı, İngilizler Urfa, Maraş, Samsun, Merzifon'u, İtalyanlar Antalya ve civarını işgâl altına alıyor; Yunanlılar da 15 Mayıs 1919'da İtilâf devletlerinin teşviki ile İzmir' e askeri kuvvetlerini gönderiyor du...
Dumanı tüten bir Anadolu, yaptırım ve savunma gücünü kaybeden bir hükümet !...
Mete Han'dan bu yana ordu disiplini, devlet olma ve halkının menfaatlerini koruma da ödün vermeyen Türk Milleti, bu yenilgiyi kabullenemezdi...
Tarih sahnesinde; göçebe toplumdan yerleşik topluma geçen, devletler kuran, kendi medeniyetini inşa ederken yaşanmış medeniyet izlerine de sahip çıkmasını bilen, öz kültüründen ve töresinden vazgeçmeyen bir millet...
Türk Milletinin evlâtları; nesilden nesile geçen üzerinde taşıdığı karekterle, yangın yerinde ki küllerinden yeniden doğmasını da bilirdi !...
Kendi kültürünü, Anadolu'ya Orta Asya' dan 26 Ağustos 1071 tarihinde Selçuklu 2. Hükümdarı Alp Arslan'ın kazandığı büyük zaferle taşıyan Türkler, büyük devletler kurmayı başarmış ve asırlar boyu üç kıtaya yayılmıştır.
Osmanlı Devletinin ihtişamı ; diğer Dünya uluslarının kin, nefret, intikam alma duygusu ve uyguladıkları baskıya dayalı yıkıcı politikalarının etkisi ile küçülmüş, geriye alev alev yanan bir Anadolu kalmıştır.
Millet olma bilincini üzerinde taşıyan Türk Milletinin; devleti zayıf düşürülüyor, ordusu dağıtılıyor, silahları bıraktırılıyor, vatan toprakları paylaşılıyor ve bağımsızlığı elden gidiyordu...
Orduları denetlemek üzere görevlendirilen, bir Osmanlı Paşası !...
Karadeniz' in kararan sularında ilk meşaleyi yakıyordu...Samsun'da atılan ilk adım, Anadolu 'da büyüyecek ; Mustafa Kemâl Paşa ve silâh arkadaşlarının kurtuluş mücadelesi , Türk Milletinin desteği ve üstün gayreti ile topyekün büyük bir kurtuluş savaşına dönüşecekti...
Başkomutan Mustafa Kemâl'in, 26 Ağustos seher saatinde başlattığı büyük taarruzun tarihi, hiç de tesadüfen seçilmiş bir tarih değildir.
İnanıyorum ki ;doğacak şafak beklenirken, Sultan Alp Arslan'ın 26 Ağustos da fethettiği Anadoluyu, aynı tarihte , yeniden düşman işgalinden kurtarma mücadelesinde atalara ve vatana olan vefa borcu da ödeniyor du...
Bağımsızlığı koruma uğruna verilen emir ise; " YA İSTİKLÂL, YA ÖLÜM" olacaktı ...
30 Ağustos 1922 tarihinde zaferle sonuçlanan Büyük Taarruz, Türk Milletinin istiklâli uğruna kanlarını ve canlarını fedâ ettiği gündür !..
Bugün, kazanılan bu zaferin gururunu milletçe yaşıyor ve övünç duyuyoruz...
Her, 30 Ağustos Zafer Bayramında , sevincimin yanında gözlerimde yaşlar donar, yüreğimde bir yangın yeniden alevlenir...
Vatan için, Millet için bir neslin korkusuzca ölüme yürüyüşü,gözlerimin önüne gelir...
Yurdumun, her karış toprağından milyonlarca şehit fışkıracak ve elleriyle yakamızı tutup;
" - Ben bu topraklar için öldüm, sana vatan kıldım... Sahip çık !... Üç kuruşa satma...Namerte çiğnetme, kıymetini bil... Aksi taktirde , Allah katında sizden davacı olurum !..." diye, haykıracağını düşlerim...
Vatanımızın, ebediyete kadar Türk Yurdu olmasını temenni ederken; bağımsızlığımız uğruna hayatını bağışlayan, başta Gazi Mustafa Kemâl ATATÜRK, Silâh arkadaşları ve tüm şehitlerimizi saygı ve minnetle anıyorum.
Ruhları şad mekânları cennet olsun...
NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE...
Saygılarımla...
YORUMLAR