Kapandı; Ev, iş yeri, okul, küçük market, lokanta, kahvehane, tiyatro, sinema gibi iş ve aş temin eden kurum ve kuruluşların kapıları kapandı. Küçük esnaf yok oluyor...
Terzi, berber, zanâat ehli evde oturuyor...
Misafir gelmez oldu evlerimize, oysa hayat onlarla güzeldi.
Şehrimize yüz yıllardır gelen, Hz Mevlâna 'nın "gel" çağrısına uyan konuklarda yok... Dostları mahsun ve üzgün...
Aralık ayında güneşli bir sonbahar yaşıyor olsak da ; gönül iklimimiz çoktan kışa döndü, fırtınalarda savrulmada...
TV ekranlarında büyüklerimiz kavga ediyor, unuttular halka bir umud vadedmeyi, bir ışık tutmayı.
Dava çok çetin, siyaset! Bizim mutluluğumuz içinse bu kavga, yormayın kendinizi ...
Kim mutlu olmuş, kavga dilini dinlemekten? Anlayın halimizi, bir teselli sözü dökülsün dudaklarınızdan...
Sosyal Medya ve telefonlar da ise halk birbirine sitem ve kahır içerisinde sürekli eleştiri...
Bitmeyen taziye mesajları.
Ve hep suçlu görülen halk !...
Eleştiri ve tartışmanın da kendine has bir üslubu, kültürü, sanatı ve nezâketi vardı, eskiden.
Şiirler, gazeller, fıkralar yazılırdı.
Adına da hiciv sanatı denirdi.
Hiciv edilen; küsmez, kırılmaz, aksine öğüt alır davranışlarını düzeltirdi.
Bugün bu üsluptan yoksun eleştiriler; eleştirilen durumu düzeltmediği gibi, ortaya atılan yeni fikir ve teklife de yaşama alanı sunmamaktadır.
Her gün bir yakınımızın, dostlarımızın ve vatandaşlarımızın ölüm haberini aldığımız şu günlerde; sözler kurşun gibi ağır mı ağır !...
En iyisi söz söyleme sanatında zirvede yerini koruyan Hz. Mevlânâ'ya bırakalım sözü.
Der ki;
"Ömür, yarın ümidiyle geçip gitmede; faafilcesine kavgalarla-gürültülerle bitip durmada.
Ömrünü, içinde bulunduğun bugün say; bir bak bakalım, ne sevdalarla geçiyor ?
Gâh kese kaygısıyla, gâh kâse umuduyla gidiyor ömrümüz; her solukta keseden eksilmede.
Ölüm, bir- bir çekip alıyor bizi; akılların beti - benzi, onun heybetinden sararıp soluyor.
Ölüm yolda durmuş, bekliyor; ticarete dalansa seyre - seyrâna gitmede.
Ölüm, anıştan da yakın bize; fakat gaflete dalanın aklı nerelere gitme de, bilmem ki.
Bedeni besleyip geliştirmeye bakma; sonucu kurban olacak zaten; gönül beslemeye bak, çünkü odur yücelere giden.
Şu leşe, yağlı - ballı şeyleri az ver;
çünkü kalıbını besleyen, rezil - rüsvay oluyor da gidiyor.
Câna, yağlı - ballı düşünüş, anlayış, buluş gıdaları ver de gideceği yere kuvvetli gitsin.
Düşünüş, anlayış buluş da
Selâhaddin 'den gelir sana;
çünkü o, güneş gibi
yapayalnız gidiyor..."
Divan-ı Kebir
4.c. 172.s.1590.b.
Abdülbaki Gölpınarlı tercümesi.
Kültür Bakanlığı yayınları.
YORUMLAR