Zaman yolculuğunda , öyle garip bir bahar mevsimine rastladık ki !...
100 Yıl sonra tarih kitaplarında anılacak, bir bahar...
COVİD 19 , ikinci baharı da işgal edip; insanları yavaşlatılmış - kapatılmış bir yaşam biçimine mahkûm etti...
Baharın coşku ve neş'eşinden mahrum bırakıldık.
Aşık Veysel 'in sözleri daha bir anlam kazandı, zihinlerde.
" Ezel bahar gelmeyince, kırmızı gül
bitmezimiş;
Kırmızı gül bitmeyince, garip bülbül
ötmezimiş..."
Gönül diyârımızdâ , gül hazân bülbül suskun !.. Oysa ki; kırlar çiçekle bezendi, gül bahçesinde kırmızı güller açtı... Bülbül çoktan başladı ,
en içten serânatına...
Ölü balık, iki denizin buluştuğu yerde
suya kavuşurken ;
Hz. Musa ve Hızır (a.s.) da birbirine kavuşuyordu... Buluşmaların en güzelinde; aydınlanma, bilgi, yardım, lütûf, ikrâm ve yaşam sırlarının farkındalığı vardı !..
Bugün insanlığın, kendi eliyle - kendi başına getirdiği felâketler zinciri , COVİD 19 la taçlandı.. İnsanlar birbirine uzak ve hasret !...Hayat da başka bir farkındalığın dersini veriyor...
"Çalışmadan, üretmeden, evin dışında bir sosyal hayatın olmadan ve doğadan uzak kalarak yaşamın mümkün olmadığını.... Ve kıymeti bilinmeyen doğanın, ne kadar değerli olduğunu !!!..."
Hayat eve sığmıyor !...
Ancak; illet salgın çaresiz, evde kalmayı zorunlu kılıyor...
Ve işimiz- aşımız fırtınalara kapılmış
sürükleniyor, bilinmez kuytu zamanlara... Rüzgâr , buluta küstü;
bulut yağmura... İndirmez oldu Rahmetini , toprağa...
Toprak, inadına uyanırken yeni bir bahara; insan kasvetli uykusundan uyanamıyor !...
Gönül ve Akıl ; bu hazan mevsimi dinginliğinden kurtulup, yeni bir umuda sarılmak zorunda...
Kim bilir ? Belki de ; 3.bahara yetişip, özgürce kırlarda yaşayabiliriz, bayram tadında... Bugün hıdrellez gününü balkonlarımızda açan çiçek kokularında , bulmaya çalışsak ta !...
Hıdrellez, Orta Asya Türk Kültüründe
Hızır ile Ilyas'ın yeryüzünde buluştuğu gün olarak tanımlanır.
Aynı zamanda, halkın yaşamış olduğu güçlükleri aşmada, onlara yardım eden, koruyup- kollayan olarakta da görülür, Hızır ve İlyas...
Onlara , insan üstü bir anlam yüklenmiştir. Rüzğar ve bulutlara hükmederler, yağmurlar yağdırıp ;
su ve toprağın buluşmasını sağlarlar..
Tâbiatın canlanması ile de her yıl ,
6 Mayıs seher vaktinde yeryüzünde buluşarak, HIZIR GÜNLERİNİ başlatırlar...
Kadim Türk Kültüründe, yaşanan iklim gereği bir yıl iki bölümde ifade edilir.
HIZIR GÜNLERİ : 6 Mayıs seher saatinde başlar, 7 Kasım akşam saatine kadar devam eder. Bereketli yaz günleridir...
KASIM GÜNLERİ : 8 Kasım'da başlar,
5 Mayıs gün batımına kadar sürer...
Çileli kış günleridir...
Halk arasında Hızır ve İlyas'ın isimleri
birleştirilerek , HIDRELLEZ olarak ifade edilmiştir. Buluşma günü de bayram havasında, şenlikler düzenlenerek kutlanmıştır. 5 Mayıs gecesi başlayan şenliklerde , ateş yakılıp üzerinden atlanır, maniler söylenir, kardeşlik ve birliği canlı tutmak için bu törenler büyük önem arzeder... 6 Mayıs seher saatinde de,
Gök Tanrıya dualar edilir, gül yaprakları üzerinde biriken çiy damlacıkları toplanır , şifa niyetine el ve yüze sürülür... Yıl boyuda yoğurt mayalama da kullanılır... Gün içerisinde kırlardan 41 çeşit çiçek toplanıp, kaynatılarak içilir. Misafirlere ikramlar yapılır akşama kadar açık havada kalınır.
Orta Asya 'da başlayan bu geleneksel Türk Kültürü; Mezopotamya, Anadolu ve Balkanlara kadar yayılmıştır.
Yayılma alanında yaşayan halk kültürlerinden de etkilenmiş ve bünyesine yeni ritüeller eklemiştir.
Özellikle Hristiyan ve Yahudi kültüründen etkilenerek , gül dalına dilek kâğıtları asılması, dilek tutarak renkli kurdeleler bağlanması, o gün beyaz giysi giyilmesi, 41 taş toplanıp 1 yıl saklanması ve ertesi yıl bir akarsuya atılması, gül fidanının altına çamurdan ev yaparak- ev dilenmesi,
değerli takı ve paraları bir çömlek içerisine doldurup gece gül fidanının dibine gömülmesi- ertesi günü çıkarıp uğur getireceği düşüncesi ile bir yıl saklanması gibi... daha maddeci alışkanlıklar yerleşmiştir.
Orta Asya 'da ki kültürde doğa ile iç içe olmanın verdiği zeminde ki alışkanlıklar da çalışma, üretme ve dua dikkatimizi çekmektedir.
Farklı kültürle tanışmak, adetlerin çeşitlenmesine ve yerleşik hayatın gerekleri de daha maddeci bir yapıya bürünmesine neden olmuştur. Ancak,
eski öğreti hiç bir zaman unutulmamıştır.
Türklerin İslâm Dinini kabul etmesiyle Hıdrellez günü kutlamaları , büyük bir gönül zenginliğine ulaşır.
Adeta dini bir ritüel gibi değerlendirilir.
Artık seher saatinde dualar, Yüce Allah'a dır...Çalışmak ve üretmek ibadetten sayılır. Doğaya saygı da; Allah'ın bahşettiği canlıları koruyarak faydalanmak esastır...
Misafir ağırlamak ve ikrâmda bulunmak, Allah'ın rızasını kazanmak içindir...
Dost ve kardeşçe baharın gelişini kutlamak , ayrı bir manevî haz haline dönüşmüştür.
Hızır ve İlyas artık olağanüstü bir varlık değil;
Hızır (a.s.) ve İlyas (a.s.) Allah'ın kullarındandır...
Baharda yolunuz bereketli, sağlıklı hızır günlerine ulaşsın !...
Hıdrellez gününüz kutlu olsun...
Saygılarımla.
YORUMLAR