"Ölüm, bir-bir çekip alıyor bizi; akılların beti-benzi onun heybetinden sararıp soluyor...
Ölüm, yolda durmuş bekliyor; ticarete dalansa seyre-seyrâna gitmede.
Ölüm, anıştan da yakın bize; fakat gaflete dalanın aklı nerelere gitmede, bilmem ki ?..."
Hz.Mevlânâ ( Divan-ı Kebir 'den)
Ey can !...
Bir duvar düşün oldukça yüksek.
Arkasında ne olduğunu bilmediğin , ama aşmak zorunda olduğun, büyük bir engel...
ADI , ÖLÜM OLSUN !...
Meçhul bir zamana yürümenin verdiği kaygı ve alışık olduğun zamanı, o zamanın içinde barındırdığı sana sunulan varlıkları, yarım kalan hayalleri, sevdiklerin ve tutkunluklarını bir anda bırakıp ; atlayıvereceksiniz , o meçhul zaman yolculuğuna... O seti geçmenin; dünya yaşamının verdiği acı ve ızdıraplardan, daha zor geleceğini düşünürüz, zaman, zaman...
Ve hüzünlenirir ölüm, bizi !..
Ağıtlar söylenir , gidenin ardından. Göz yaşları karışır, dualara...
Oysa ki; can kuşu uçarken hapsolduğu bedenden , kavuşurken özgür yolculuğuna, dünyaya dair ne varsa bırakmıştır geride kalanlara...
Şair Yahya Kemal der ki;
" Bir çok gidenin her biri memnun ki yerinden, Bir çok seneler geçti; dönen yok seferinden"
Dönüşü olmayan bu seferin adına; ölüm deyin, ayrılık deyin, dünya değiştirmek deyin; ne denilirse denilsin bu dünyaya ait söylemler olacaktır...
Bende diyorum ki; zaman yolculuğu.
Şekil ve biçim değiştirerek , bir boyuttan diğer boyuta geçiş.
Bu yolculuğun; nasıl, nerede ve ne zaman başlayacağı bilgisi de bana ait değil !...
Yüce Allah'ın taktir ve tasarrufunu bekler iken ; yolumun aydınlık ve kolay olması için dua edip, vuslatı umud etmek ve inanmak, yürekten...
Ölüm ve sonrasını , o an'ı yaşarken öğreneceğiz !..
Bu gerçeğe rağmen; her insanın kendine has bir ölüm bekleyişi vardır, iç dünyasında... Dünya 'ya doğduğumuz an'la başlayan bu süreç ; içerisinde derin bir hasreti de barındırır !..
Edinilen bilgi, tecrübe ve güçlü bir inanç , hep bu hasreti besler...
Bilir insan, ölmek için yaşadığını. Kimi der : " benim sadık yarim, kara topraktır !..."
Kimisi de der ki : " bizim ölümümüz, vuslattır "...
Neden hüzünlüdür, ölüm ?
Neden geride kalanlar yanar- yakınır ?
Hüzün, yalnızlığın eseridir...
Yapmak istediğin , ama yapamadığın- güç yetiremediğin yarım kalan olaylara, varlığına alışmış dostlara, sana güvenen canlara elvedâ demektir, hüzün...
Geride kalanlar da, kaybettiklerine yanar !
Yalnız bırakıldığına, hayatla nasıl baş edeceğine, birlikte yaşayamacağı hayallerine yanar- yakınır...
Giden, yapayalnız gider; kalan da yalnızlığın hüznünde, zamanını bekler...
Bugün pandemi koşullarında; şekli belirlenmiş olan, evde ki yalnızlığımız , bir ölüm sessizliğinde ki sükûtumuz ; bizi her geçen gün o aşılması zor dediğimiz duvara daha da yaklaştırmakta...
"Rabbim aramızda ki duvarı kaldır", dediğimiz an gelmeden, sorumluluklarımızı tamamlamak gerekmiyor mu ?...
Yaratılış sırlarında gizli ; söz söyleme sanatına sahip insan, neden iki çift güzel söz söylemez ?
Neden güzel düşünüp, güzel davranışa ulaşmaz ?
Nedir, bu kin ve nefret söylemleri ?!
Zorlu bir süreci yaşarken; bu ayrılık, aykırılık, didişme ,sataşma, iftira, dedikodu, öfke, kin ve nefret yormuyor mu bazıların?
Sorun üretmeyi marifet sayanlar , doğruyu- yanlış, bilenler, güzeli - çirkin yapanlar,
TV , sosyal medya ve telefonlar da sürekli kavga ve ayrılık ateşi yakanlar, sahi hiç yorulmadınız mı ?!!!..
Biz mi unuttuk ölümü, yoksa ölüm, bizi mi unuttu ?.. Bu olâğanüstü zamanda , sormadan duramıyor insan...
Hiç mi ibret alınmaz ?!
Her sabah gün ağarırken, minarelerden yükselir bir salâ...
İstatistikler tutulur, her gün.
Bir ateş yanar, gönül ocaklarında ; sevgililerin , ana ve babaların yanar yüreği buram, buram...
Ve öfkeli , hakaret dolu sözler le hâlâ bir birini aşağılayan insanların homurtusunda yorulur;
İNSAN YÜREĞİ ....
Nedir paylaşılamayan ?
Para, makam, mevki, mal-mülk, şan-şöhret ise; her insanın bir payı vardır bu dünya varlıklarından... Zaman yolculuğunda çıkar karşısına ; emek verir, bedel öder ve payına düşeni alır...
Bedel ödemeden, emek vermeden elde edilen her kazanım ,sahibini; hırs, kin ve nefret batağında debelendirirken , sesini de göklere çıkartır... Çok zordur o kişinin yaşamı,
acınası halinin çığlıkları , rahatsız eder, sonsuzluk yolcusu gönül sahiplerini...
Bilmez ki; yüceler de yer tutacak gönüldür...
Marifet ise; gönüllerde olmak, gönül almak, gönül vermek !...
Böyle bir zamanda, sükûnet istiyor insan. Saygı ve sevgiden beslenmiş , merhamet kokan bir söz duymak istiyor.
Hayatın anlamını anlamak ve o'na, kendinden bir anlam katmak, ne yüce bir davranış... Sorumluluk bilincine erişmiş bireylerin söz ve davranışları;
YAPAYALNIZ GİDENLERE ve YALNIZ KALANLARA teselli olacaktır...
İnanıyorum ki; şu kısacık zamanda hepimizin ihtiyacı, sevgi ve saygı ortamında, bir nefes huzur !...
Sağlıklı günler dilerken, sonsuz aleme göçen kardeşlerimizin de
Ruhları Şadolsun...
YORUMLAR