Çocuklarımız ; geleceğin büyükleri, mimarları... Can- pâremiz, sevdamız, hasretimiz ve umudumuz... Onlar için yaşadık, onlar için de seve seve ölürüz gerektiğinde...
Çocuklarımıza gösterilen sevgi, verilen değerler eğitimi , Vatan ve Millet sevdası bilincinin geliştirilmesi,
bilimsel eğitim ve öğrenimin teşvik edilmesi ve onlara kendilerinin çok değerli olduğunu hissettirmeniz;
size, kocaman bir geleceği ellerinizde tutmayı temin edecektir...
Bu mânâda Mustafa Kemâl Atatürk,
diyordu ki;
"Yetişecek çocuklarımıza ve gençlerimize görecekleri tahsilin hududu ne olursa olsun, en evvel, her şeyden evvel;
Türkiyenin istikbâline, kendi benliğine, milli an'anelerine düşman olan bütün unsurlarla mücadele etmek lüzûmu öğretilmelidir..."
(1 Mart 1922 - TBMM açış konuşmasından)
Peki, öğretebildik mi ?!
Elbette her aile çocuğunun en güzel şekilde yetişmesini arzu eder... Ama buna içinde yaşadığımız toplumun ve Devletin katkısı daha büyük olacaktır...
İzlenen eğitim politikaları, yeni istihtâm alanlarının açılması, ekonomik kalkınma ve GSMH'dan çocuğun payına düşen milli gelir payı, onun gelişiminde ve yetkin bir birey olmasında ana kaynaktır.
Özgüveni gelişmiş bir çocuk, hayata ve geleceğe güvenle bakabiliyorsa,
emek verip,değer bulabileceği alanlara sahip ise; ülkesini ve milletini düşünebilecek güce erişecektir.
Kendisine değer veren milletinin örf, an'ane ve kültürüne de sahip çıkıp; daha sonraki nesillere de aktaracaktır.
Bizi yetiştiren ilkokul mezunu bile olamayan anne ve babalarımızın bir hedefi vardı: " Aman, çocukları okutalım...İyi bir iş ,güç sahibi olsun." 40 -50 yıl önce o anne ve babalar çok umutluydu, çocuklarından ve gelecekten... Yanılmadılar da, bizler düşündükleri gibi kamu kuruluşlarında ve özel sektörde çok güzel hizmet alanları bulabildik ve başarılı bir hizmet süreci yaşadık. Lâkin biz;
ebeveynlerimizin umuduna sahip olamadık...
Onlar kadar : " --oh çocuk üniversiteyi bitirdi, işi hazır...diyemedik...Aksine, okul bitti ne yapacağız tedirginliği ve telâşı ile yıllarımız heder oldu... Düşünebiliyormusunuz ;
bir çocuk üniversite sınavlarında Türkiye 1. si olacak, ODTÜ'ni birinci olarak bitirecek ve 7 yıl işsiz kalacak...
Neden acaba ?...
Birinci nedeni : Devlet memuru bir anne ve babanın çocuğu olarak, ülkesine ve milletine hizmet etmesi bilinci ile yetiştirilmiş olması...
Yurt dışına gitmek istemeyişi...
İkinci nedeni : Yüksek lisansa devam ettiği için , özel sektörün istihtâm alanı açmaması... Lisansını bitirince gitmek istersin, bu durumda seni işe alamayız anlayışı...
Üçüncü neden ise; kamu kurumlarında kadro bulamayışı...
Ne yapacak bu çocuk ?
Arkadaş evinde ;akşam yemeği makarna- menemen, öğleyin simit- ayran çileli ve kıt- kanaat bir hayat...
Sonunda Almanya da ünlü bir şirketin departman sorumlusu olarak hayatına devam etmek zorunda kalacak...
Bir başkası, orta okuldan itibaren girdiği tüm sınavlarda birinciliği kimseye kaptırmayan çocuk; ODTÜ'sini 3 yılda bitirecek , staj yaptığı Türkiyenin ünlü şirketlerinden birisi ( 3 yıl önce ) ayda 5000 tl maaş ama, yüksek lisansa devam edemessin diyecek ve çoçuk soluğu İsviçre 'de bir üniversitede alacak. Kendisine kalacak ev , çalışabileceği iş de hemen bulunacak... 3.yılın da da üniversite kadrosuna alınacak... Çünkü; çalışkan ve disiplinli...
Şimdi sormak lâzım: Benzeri yüzlerle- binlerle ifade edilen bu çalışkan ve disiplinli çocuklarımıza Ülkemiz neden sahip çıkmaz?...
Neden yabancı ülkelerde iş ve kariyer arayışına mahküm olurlar?...
Çoğu kez tekrarladığım gibi, eğitim politikamız yanlış işliyor... Meslek kuruluşları, kurum ve kuruluşların elaman ihtiyacı tesbit edilmeden okullarımız mezun veriyor...
Yeni istihtâm alanları açılmıyor ve çocuklar işsiz !!!...
Gençlerimize istihtâm alanı açmada etkin olan, özel sektör- Devlet işbirliği temin edilmek zorunda...
Artan nüfus, eğitim almış insan gücü verileri ile yapılacak 5 yıllık plânlamalar doğrultusunda devlet , vatandaşına istihtâm alanı üretmek ve açmak zorundadır.
Bu ağır problemler le mücadele sürer iken, ikinci yılında yol aldığımız VİRÜSLÜ yaşam ,insanımızın hayatını çok daha kötü etkilemiş bulunmaktadır...İşsizler ordusuna yenileri ilâve oldu...
Hayatın ağır yüküne dayanamayan insanımız bunalımda...
Gidecek başka ülke arayan, evini- yuvasını dağıtan, intihar eden ve ev kirasını veremediği için çocuklarını da alıp , ihtiyar anne- babasının yanına yerleşen orta yaş nüfusumuz çok büyük yıkım yaşıyor...
Ve onların çocukları....Üzgün , mahsun... Okulu yok, evi değişmiş, geliri azalmış, hatta anne- baba ayrılmış, bir kısmı da annesini veya babasını kaybetmiş....
İşte.... 21. Yüz yılın , 21.yılında çocuklara sunulan yaşam biçimi, lâyık görülen hayat..
Düşünen, ülkesini ve milletini seven yetişkin insanlarımızı, bir an olsun 7 -8-9 yaşında bir çocuk olmaya davet ediyorum...
Bir bakın dünyaya, nasıl görünüyor ?!!!
Katledilmiş, kirletilmiş bir doğa...
Sevgi ve saygıyı yitirmiş bir toplum...
Kaynakları plânlı kullanılmayan, ekonomisi düzgün gitmeyen, huzur ve barışı zedelenmiş bir ülke bırakmak istemiyorsak yeniden oturup düşünmek zorundayız...
YIKTIKLARIMIZI NASIL ONARIRIZ ?
NEREDE HATA YAPTIK ?
Herkes bu soruları sormak zorunda ve cevaplarını bulmak durumunda...
Minik yavrularımıza , hiç kimsenin kötülük yapma hak ve yetkisi yoktur.
Onlara yaşanabilir bir dünya bırakmak zorundayız.
23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramımızı daha güzel koşullarda coşkuyla kutlamak için, hep birlikte seferber olmalıyız...
Gelecek çocuklarımızın, yollarını ve ufuklarını aydınlatmakta bizim görevimiz...
Bayramımız Kutlu Olsun...
YORUMLAR