"Gül bahçesi Âdem gibi mahrumiyetlere düştü; hem ağlıyor hem bekliyor...
Bütün sözü de; lûtuf ve kerem sahibinden ümit kesmeyin,
ümit kesmeyin lûtuf ve kerem sahibinden ..."
Hz. Mevlânâ
13.Yüz yıldan günümüze kadar ümitsizliğe düşenlerin uyaranı olmuştur, Hz.Mevlânâ.
Tekrarı olmayan anları yaşayan insanlık, acılar biriktirirken güzel zamanların güzel değerlerini ve törelerini de nesilden nesile aktararak, bugüne ve geleceğe taşır.
Son iki yılın bayramlarında biraz hüzün ve daha çok da içe dönme ve değişim söz konusudur.
Bir bayram sabahında , mazinin ışıksız kalmış kör noktaları içimizi acıtırken; bugünün yalnızlığında o eski acıların geçtiğini ve insanlığı geliştiren yanlarını da düşleriz...
İçinde bulunulan an 'da yeni bir felâketle yüzleşmek insan yüreğini yakar, biliriz ki bu da geçecek ve hemen maziye sığınırız...
-Ahhh nerede o eski günler, o eski bayramlar ?!... Her türlü çilesine rağmen bugünden daha güzeldi...
Keşke, bu günleri göremeseydim."
dediğiniz olmuştur zaman, zaman...
Oysa ki; maziye olan özlem ve bu
an'dan kaçış, günün sorunlarını çözmeye yetmiyor...
Günü, günün şartlarında değerlendirip, ona göre düşünmek ve davranış geliştirmek zorundayız...
Anî bir baskın gibi gelen olağânüstü hâl ve felâketlerin , insan davranışını ve yaşam biçimini değiştiren yanlarını hemen benimsemek oldukça zordur.
Yeni kurallar bütününün bir parçası olmaya, tepki verir, insan !...
Değişmek istemez, eskide kalmak sığ bir limanın dinginliğinde huzur bulmaktır...
Ama, değişmek zorunda olduğunu kabul edenler de vardır. Bu değişim aynı zamanda toplum yararını gözeten bir liyakat sunarken kendisine, zamanın da bilgesidir o.
İşte bu ayrışma noktası, toplumsal çatışmanın öncülüğünü de yapar.
Bugün yaşandığı gibi, alışkanlıklarından,töresinden, kültüründen ve en önemlisi iş kapısını kapatıp toplum yararı ve sağlığı için evine çekilip; pandemi kuralları çerçevesinde yaşamını sürdüren insanlar...Diğer tarafta ise ; rahatlıkla kurallara uymayan, kendi menfaatleri doğrultusunda fütursuzca hareket edenler...
Kurallara uyanla- uymayanlar arasında ki bu ayrışma hukukî sonuçlar doğururken, toplum dengesini de bozar... Aynı zamanda sosyal ve iş hayatından yoksun bırakılan bu kesim; maddi imkânsızlıklara da terkediliyorsa ; hakları gasp edilmiş , kendisini yaşamdan soyutlanmış hissedecektir. Zaman içerisinde de farklı tepkiler ortaya koyması kaçınılmaz olur.
Böylesi durumlarda, Hz. Mevlâna'nın şu sözlerini hatırlamakta fayda buluyorum.
" Kim horlarsa seni yürü, Tanrıya ısmarla onu;
Kim korkutursa seni, tez yüzünü
Hak' ka döndür..
Dert, korku, belâ Tanrı kemendidir.
Zahmet, meşâkkât kulağından tutar da çeke- çeke cömertlik tapısına götürür seni..."
Kaza ve kadere iman eden insan, başa gelen olayların sebeb ve sonuç ilişkilerini düşünmek, araştırmak ve sorgulamakla da yükümlüdür...
İnsanın, insana zulmü varsa,
bir gurubun egosunu tatmin etme yolunda diğer insanların haklarını gasb ediyorsa,
cehalet üstünlüğünü kurup, bireyin bilgeliğini baskı altında tutuyorsa,
işinin ehli olmayan insanların hataları yüzünden, toplum haksızlığâ uğruyor ve mağdur ediliyorsa,
Yasalar çerçevesinde yaşamını sürdürmeye çalışan bilgili ve liyakât sahibi insanlar, hak ettikleri konumda değilse,
toplum can ve aç kalmama derdinde paniklediği zamanlarda, bir tarafta isrâf içerisinde yaşıyorsa;
burada kaza ve kaderden bağımsız;
toplumsal bir bozulma ve çürümeden söz edebiliriz...
Yeryüzünde;
Hiç bir insanın ve ulusların hedeflediği konum, ulaşmak istediği her türlü maddi ve manevi kazanımlar hatta, dünya egemenliğini
elde tutma istek ve çabaları O kişi veya milletin konaklama yeri değildir.
Bulunduğu konumda ebediliği düşleyen, sürekli o hâl üzerinde kalmak isteyen; bunun temini için de insanlara baskı, zulüm, işkence ve kâtliam yolunu tercih edenler :
İleri dünya görüşüne sahip olmayan,
zamanın sırrına erememiş akıl fukarası zalimlerdir.
Mescid-i Aksa'ya yapılan saldırı , herhangi bir kiliseye yapılmış olsaydı;
öldürülen müslüman çocuklar ve savunmasız insanlar yerine , hristiyan ve musevi insanlara ( batı ve emperyalist ülkelere) yapılmış olsay dı, dünya milletleri ayağâ
kalkmazmıydı?!...
Ata Yurdumuz , Doğu Türkistan 'da soydaşlarımız işkence altında feryâd ederken,dünya susuyor...
Kulaklar sağır, gözler kör !...
Türklere yapılan zulüm, bir başka millete yapılsaydı; yer yerinden oynamazmıydı?!...
Bu cevapsız soruların hüznüyle bir bayram sabahındayız...
Hasret sarmışken gönlümüzü, ümide sarılmaktan başka da çaremiz olmağını biliyoruz...
Önümüzde ki zaman, yeni zamanın olaylarına gebe.
Acılarla , göz yaşı ile geçen bu günlere suskun kalanların, diplomatik ilişkiler yoluyla dünya barışını temin etmede yetersiz kalanların ; insanlık suçu işlenirken sükût içerisinde olmanın cezasını göreceği günlerde gelecektir, elbet...
Bu duygular içerisinde kavuştuğumuz Ramazan Bayramımız , kutlu olsun..
Saygılarımla....
YORUMLAR