"Neyin üzerine titriyorsan bil ki değerin, odur ancak; İşte, bu yüzdendir ki, aşıkın gönlü Arş'tan da üstündür..."
(Divan-ı Kebir'den) Hz.Mevlâna
Şehirler vardır dağlarla kuşatılmış, bir ovanın ortasında...
Geceleri, karanlık sokaklarından gârip yolcular gelir-geçer...Ötelerden bir ay doğar, altın sarısı düzlüklerine vurur şavkı... Uzun , uzun ulur köpekler, gecenin sessizliğini bozar, ay'a inat...
Pencereden bir ışık sızar, titrek eller açılmıştır semaya, dudaklardan dökülür dualar, Rahmeti sonsuz Rahmana....
Şehir aldırmaz, gündüzün iş- aş kavgasına... Suskun, dingin yıldızlı geceler de umutla yoldaş olur Ay'a , yol alır sevda iklimine....
Huzur, aşk'ın yangınlarında gelir, yakar gönülleri, yakar suskun şehri...
Çilelidir bu şehir, ezelden beri...
Medeniyetler çöker, medeniyetler kurulur !...Katman-katman , yüreklerde biriken dert ve tasalar kadar...
Karışır, şehrin gürültüsüne çan sesleri...
Kutlu bir sefer vardır, akın- akın gelir , Oğuz Han'ın torunları...
Yükselen Ezân sesleri , yırtarken karanlığı; gökler müjdeler, TÜRK'ÜN
KUTLU ZAFERİNİ...
Bu şehir adını verir, karanlıkları aydınlatan şahsiyetlere... Rumî der,
Konevî der...
Onlar için de, bir övünçtür; Anadolulu ve Konyalı olmak !...
Onlar ki; serin yaz gecelerinin esintisinde dalgalanarak , ay ışığında ışıldayan; taneleri dolu başaklara benzer... Başları eğiktir ; gönülleri ise, yücelerde yer tutar.
Hoşgörü deryasında ; nefret, kin, düşmanlık, gurur ve kibirden yoksun
duygularla yol alırken , aşk ve sevdanın çilesinde alev- alev yanan bir yangın yeridir, yürekleri...
"Gönül alma - gönül verme"den yanadır, dert ve tasaları...Tıpkı yaşadıkları, aşk'ın şehri gibi !...
Araştırmacıların ortak kanâatlerinden, edindiğimiz bilgilere göre; Horasan (Afganistan)'ın Belh şehrinde 814 yıl önce, bir er kişi doğar.
Adı: Muhammed Celâleddin.
Babası, Sultânü'l-Ulemâ Bahaeddin Veled ( Bilginler Sultanı) ve yakın dostları, O' na daha sonraları , Mevlânâ ve Hüdâvendigâr lâkaplarını verecektir.
Mevlâna, babası ve dost çevresinin himâyesinde üstün bir eğitim anlayışı ile kendisini geliştirip, olgunlaştırır.
Horasan'da başlayan kardeş kavgası, Moğol istilâları, siyasi ve politik nedenler; Bahaeddin Veled'i Belh şehrinden göçe zorlamıştır...
Belh'den başlayan uzun ve çileli yolculuk ; ayrılıkları, aykırılıkları, hasreti ve umudu içerisinde barındırırken, Mevlânâ'nın olgunlaşmasına da katkı sağlayan, bir eğitim sürecidir...
Selçuklu Sultanı Alâaddin Keykubat 'ın davetleri üzerine; ebedî makamı olacak aşk'ın şehri Konya'ya gelişleri ve bu şehirle bütünleşmesi, O'nun yeni mânâ aleminde ki yolculuğunu başlatacaktır...
Mevlâna Celâleddin babasının ölümünden sonra, intisap ettiği Seyyid Burhaneddin Tirmizi'nin tavsiyeleri ile Halep ve Şama gider.
Eğitimini tamamlayıp, tekrar Konya'ya döner.
O, artık; kemâle ermiş bir mütefekkir, bir mutasavvıf ve ilim insanıdır.
Almış olduğu aklì ( pozitif ilim) ve nâklî (din, tasavvuf, Kur'an, Hadis ve ahlâk) ilmiyle aynı zamanda O, edebiyat, fen, astronomi,matematik ve felsefe eğitimi almış bir bilim insanıdır.
Medresede öğrencilerini yetiştiren Müderris, halkın arasında da sohbetleriyle öğüt veren, bir dost ve eğitimcidir.
Şehrin kendisine verdiği adla anılan, Mevlânâ Celâleddin-i Rumî; hoşgörü, sevgi, merhamet ve ilâhi aşk'la bütünleşen fikirleri ile Konya sınırlarını aşacak, evrensel boyutta Dünya İnsanlığına ışık saçmaya devam edecektir...
Hz.Mevlânâ'yı anlamak ve anlatmak oldukça zor !... Yaşadığı dönemin,
tarihi, siyasi, iktisadi, sosyo-kültürel konumunu kavramadan, O' nu değerlendirmek yanlış olur...
Çünkü ;O, kendisini çağının sorunlarından soyutlamadan, halkla berâber olmuş, Hak aşkı ile yanmış bir şahsiyettir.
Fikir ve düşünceleri dönemi ile örtüşürken, yarınları daha güzele götürme hayâli de derdi ve tasası olmuştur.
Bıraktığı yazılı eserleri ile de çağlar ötesine ışık tutmaya devam eden bir filozof ve aşkın düşünceriyle karanlıkları aydınlatan gönül insanıdır.
Yaşadığı dönemde ve sonrasında kendisinin yüceltilmesine karşı çıkan
Mevlânâ, ölümünden sonra mezârının üzerine türbe yapılmasına da karşıdır...
"Mezârımızın,üzerine örtü yapmayınız, gök- kubbeden daha güzel bir örtü olamaz" sözlerinden , anlıyoruz...
Ve der ki;
"Öyle bir kişiyim ki, her ahım göklere yücelmede; gökleri alev- alev yandırmada, bu kızgın, bu hırçın ateşi yalım- yalım yanan aşk'tan elde etmişim."
Bu şehir ki; gün olacak O'na adını verecek; gün olacak O'nun adıyla anılacak...
"Mevlânâ Diyarı Konya !..."
Gel, çağrısına uyanların buluştuğu, AŞK'IN ŞEHRİ....
Aşk'ola....
Saygılarımla...
YORUMLAR