Erdoğan, Cumhurbaşkanı olarak yoluna devam edecek

Erdoğan, Cumhurbaşkanı olarak yoluna devam edecek

Ak Partili Hukukçu Şeref Malkoç, Hülya Okur'a konuştu. İşte röportajdan bazı çarpıcı başlıklar: "Ak Partiye geçmekten memnunum...Dün Erbakan'a saldıranlar bugün Erdoğan'a saldırıyor...17 Aralık'ı gördüm 28 Şubat'ı hatırladım...28 Şubat için bir tek Erbakan konuşmadı...Cemaatin önemli bir kısmı Ak Partiye oy verdi...Cemaatin çetesi Ak Partiye intihar saldırında bulundu...CHP kendisine emanet Genel Başkan arayacak"

07 Nisan 2014 - 09:23 - Güncelleme: 07 Nisan 2014 - 10:05

"Bir insan sesine gömer mi çığlığını...Bir insan savaş gemisine atlar mı bile bile...Bir insan doğru yolu görüp de gider mi tereddütsüz...Bir insan sırf yaşam hakkını elinden almamak için sever mi üzerine konan sineği bile...Bir insan hizmete bağışlar mı kendini...Bir insan durmayı bilmeyip ateşte yürür mü cennete varmak için? Bu insan; Şeref Malkoç ise evet!..."

 

HÜLYA OKUR-HABERX

 

 

“OSMANLIYI KURAN AİLELERDENİM”

1960 Trabzon doğumlusunuz. Bir Malkoç oğlu olmak sizi nasıl bir insan yaptı?

Türkiye’de akraba geçmişleriyle ilgili tartışmalar var. Malkoç soyadını taşımamız bizi memnun ediyor çünkü Osmanlı’yı kuran birkaç aile var, Çandaroğulları, Evrenasoğulları ve bir tanesi de Malkoçoğlu…ama tarihi hakikati nedir bilimsel olarak araştırmamız lazım. Halam yok, teyzem yok, sadece dayım var. 4 kardeşiz, 4’ü de erkek, en büyüğü benim. Bundan hep memnun oldum. Büyük olmanın yükleri var ama ben bunları memnuniyetle ifa ettim.

“BABAM CHP TEŞKİLATINDAN İDİ”

Sadece büyük değildiniz aynı zamanda büyük bir cihadın başını çektiniz. ‘Hak nizamını yeryüzüne hakim kılma çalışması’nı ‘Cihat’ olarak tanımlayan Erbakan, ‘‘Onun için bir Müslüman daha Kelime-i Tevhid getirirken, cihat farzını yerine getireceğine söz veriyor. Ya Rabbi, ben bütün gücümle cihat edeceğim’’ sözlerinden dolayı yargılanmıştı. Sizin cihadınız ne zaman ve ne için başladı?

Rahmetli babam CHP Trabzon merkez ilçe teşkilatında idi. Dayım Milli selamet il teşkilatında idi. Siyasi kültü ve yelpazesin geniş olduğu bir aile ortamında yetiştim. İlkokuldan itibaren siyasete yatkınlığımız vardı, farklı tarafların tartışmalarını izlerdik, o siyasete alakamızı arttırdı, gençlik yıllarında da derneklerde, vakıflarda görev yaptık. 12 Eylül öncesi, sonrası tam bir felaket dönemdi. Öğrenci olaylarından; silah ve terörden hep uzak kaldık. Ve o zamandan beri Erbakan Hocaya sempati duymuştuk, onun tavsiyeleriyle bir tarih şuuru ve İslami noktada hassasiyeti olan bir Müslüman olma gayreti içinde olduk. Bu bizi Refah yıllarında ile tanıştırdı. Erbakan Hoca idealist bir insandı. Yeniden Büyük Türkiye, Yaşanabilir Türkiye, Yeni bir Dünya….bütün ideallerini bu üç kavramın içine sığdırıyordu. Biz de özellikle gençlik yıllarında yetişmemizde çok büyük emeği vardır. Kendisinden çok faydalandık, keşke Türkiye yeteri kadar faydalansa…

“TEK HEDEFİM, MİLLETE HİZMET ETMEK”

Ben de beslenme noktalarını merak ediyorum…Ahmet Hakan, “Şeref Malkoç’u ta Refah Partisi döneminden tanırım... O zaman da çok kibardı, şimdi de öyle...Keşke Malkoç’taki medeni ve olgun tutum, hareketin tabanındaki bazı kendini bilmezler tarafından da örnek alınabilse...” diye yazmıştı. Siz hareketin gerisinde kalmamanızı neye bağlıyorsunuz? Yarıştan kopmayışınız, nereden beslendiğinizi gösteriyor?

Benim babam yetim bir insandı, ilkokulu bitirmiş köyden şehre gelmiş, o dönem Trabzon’da çok meşhur olan bir lokantada bulaşıkçılıktan başlamış, yetişmiş, sonra lokanta sahibi olmuştu. Allah nasip etti hukuk fakültesini okuduk, siyasete girdik, milletvekili olup, Ankara’yı, toplumu, hükümeti, devleti tanımamız oldu, benim burada bir tek idealim var benim; bu millete, inançlarımıza hizmet edebilmek. İnsan çizgisini bu noktada koyunca, gerisi kolay oluyor. Siyasetle ilgilendiğim müddetçe, ticari konularla ilgilenmedim mesela. İkincisi de hukukçu olduğum için karşılıklı fikirleri dinlemekten çok faydalandım. Bu da hem makul, hem meşru, hem de hoşgörülü bir zemine taşıdı beni. 

“GENÇLERE HUKUKÇU OLMALARINI TAVSİYE EDİYORUM”

Siyasetinizde hukukçu kimliğinizin yansımasını merak ediyordum ben de…Bir dönem yöneticiliğini yaptığınız hukuki araştırmalar derneği vardı. Erbakan, Kutan ve Kamalak ile Adalet Hukuk Bürosunu kurdunuz. Erbakan’ın da birlikte çalıştığınız süre boyunca hukukçu kurmayı oldunuz. Hukuku siyasetin veya ülke gerçeğinin neresinde gördünüz?

Dünyanın her yerinde hukukla siyaset iç içedir, hukukçularla siyasetçiler de iç içedir. Hukuk Fakültesinde okuduğuma çok memnunum. Özellikle üniversiteye hazırlanan gençlere hukukçu olmalarını tavsiye ediyorum çünkü Türkiye’de hukuk fakültesi mezunu olanlar doktorluğun dışında her işi yapabiliyorlar. Alanı çok geniş. Bir de ilişkilerin, malzemen, düşüncelerin insanlardan oluşuyor. Siz eğer kendi iç dünyanızda bir dengeniz varsa, niyetiniz insanlığa hizmetse zaten gerisi geliyor. Bir de benim şöyle bir şansım oldu; ben Refah Partisi Trabzon teşkilatlarında görev aldım, il başkanı oldum, milletvekili oldum, milletvekilliğinden sonra rahmetli Erbakan hoca ile yaklaşık 13 sene beraber oldum. Cumhuriyet döneminin; kültür, tarih, siyasete ve edebiyat birikimini Erbakan Hoca ve etrafından dinlemiş oldum. Bu benim için akademik çalışmanın da ötesinde bir şey oldu. Erbakan Hocanın yanında bulunan Recai Kutan, Süeyman Arif Emre gibi insanlar parlak zekaya sahip, iyi eğitim almış ve 1940’tan beri Türkiye’de her güzel işin içinde olmuş insanlardı, onların rahle-i tedrisatından geçtim. Bugünkü rahatlığımda onların büyük katkısı oldu. Hukukçuluk da tabi artı avantajdır.  

“AK PARTİYE GEÇMEKTEN MEMNUNUM”

“OBAMA TÜRKİYE’DEKİ SAĞLIK REFORMLARINI YAPMAYA ÇALIŞIYOR”

“2002-2012 ARASI DEĞİŞİM, 2023’E KADAR OLAN SÜREÇ KALICI  SÜREÇ”

Fazilet, Saadet, Has Parti ve Ak Parti…Siyasi çizginiz düz mü yukarı ivmeli mi seyretti? 

Partileri sayınca ortaya çok fazla isim çıkıyor tabi. Benim siyasi çizgim net. Siyasete başladığımda siyasi çizgim neyse, ben aynı çizgideyim ama gelişen olaylar insanın ufkunu açıyor. Trabzon’dan siyasete bakmak ayrı bir şey. Ankara milletvekili olarak bakmak ayrı bir şey. 28 Şubat mücadelesi verirken yaşadığın olaylar, devleti, toplumu daha yakından tanıma gibi şeyler insanı geliştiriyor. En son Numan bey ile birlikte Has Parti’de idik. Sayın Başbakan’ın daveti üzerine Has Partiyi kapatıp, Ak Parti’ye geçtik. Ak Partiye geçmekten dolayı memnunum. Sayın Başbakanın Türkiye’ye yapmış olduğu çok büyük hizmetler var. Başbakan Ak Partiye bizi niçin davet ettiğini, birlikte neler yapabileceğimizi anlattı, bunlar da makul kabul edilebilen şeylerdi. Bugün insanlarımız hastaneye gittiğinde rahatlıkla tedavisini oluyor ve rahatlıkla ilacını alabiliyor, milletvekili olduğum dönemde tüm mesaim, Trabzon’dan gelen hastaların hastaneye sevk işiyle uğraşmakla geçerdi. Obama’nın 6.senesi bitmek üzere. 6 yıldan beri bu Türkiye’deki sağlık reformunu yapmaya çalışıyor ama sermaye gurupları müsaade etmiyor. Geçen Trabzon’daydım, dediler ki, “Kadıralak Yaylasında geçen kış birisi hasta oldu, araba çıkamıyordu, ambulans helikopteri geldi onu hastaneye götürdü” biz bunları Almanya’da olan yakınlarımızdan hikaye gibi dinlerdik. Türkiye’de uçağa binen insanlar çok lüks seyahat yapmış olurlardı, şimdi herkes uçağa binebiliyor. Türkiye’de 30 yıl 50 bin kişinin öldüğü kanlı, kirli bir savaş oldu, bunda dünyanın bütün kirli istihbarat örgütlerinin parmağı vardı, Recep Tayyip Erdoğan çıktı ve dedi ki: “Hayatıma da mal olsa ben bunu durduracağım”  Oslo’da, Washington’da görüşerek değil, Türkiye’de görüşmeler yapılarak bu durdu. Bundan daha büyük güzellik mi olabilir? Bir de hak ve özgürlükler konusu var, toplantı ve yürüyüşlere müsaade edilmiyordu, bir vatandaş askerde kendi çocuğu ile görüşecek başka dil konuşuyor diye konuşturmuyorlardı bunlar kalktı. Ben 28 Şubat’ın merkezinde Erbakan Hoca ile bulundum. Refah partisinin kapatılma, Fazilet Partisinin kapatılma sebebi baş örtüsü konusuydu. Refah Partisi baş örtüsü için, “Anayasal bir haktır” dediği için kapatıldı, şimdi bize çok komik geliyor değil mi? Başörtülüleri üniversiteye alınmıyordu, şimdi her yere girebiliyorlar, bölünmüş değil bütünleşme oldu. Türkiye bugün ne yapıyorsa dünyanın en büyük şeyi oluyor, havaalanı oluyor dünyanın en büyük havaalanı oluyor, boğaz köprüsü yapıyor ama içinden tren yolu geçiyor, Türkiye nükleer teknoloji ile tanışıyor, iki tane nükleer santral yapıyor, Türkiye’de deniz kuvvetlerinin yazılımının %85’i 10 yıl önce yabancıların(İsrail’in) elindeydi, bunlar Türk mühendisleri tarafından yapılıyor, insansız hava aracımı yapıyoruz, savaş gemimizi yapıyoruz, benim bunlara ufak bir katkım olursa veya bunları yapan Başbakan’a ufak bir desteğim olursa memnun olurum. Bunlar önemli ama sürekliliği daha önemli. 2002 ile 2012 arası değişim süreciydi, 2023’e kadar olan süreçte bunların kalıcı hale getirilmesi süreci. Bunlara katkımız olursa memnun oluruz. 

“İNANCIMIZ DEĞİŞMEZ”

Size karşı çıkan Has Parti sempatizanları ve “Geçmişte ne diyordu ne oldu” şeklinde eleştiren Mili Görüş tabanı da yok değil. 2012’de dördüncü olağan kongresinde Ak Partiye katıldınız. Ak Parti aslınıza rücu gibi yoksa artık siyasi bakışınızın değiştiğini gösteren bir olgu mu?

İnsanın dünyasında bazı şeyler vardır, bunlar değişmez; Kuran’dan, sünnetten gelen imanımız, inancımız, bize hayat veren kimliğimizdir. Ama bunun dışında sosyal olaylara, kültüre, siyasete bakış noktasında karşılaştığı olaylarla tecrübe kazanıyor. Bu tecrübeyi toplumun hizmetine sunmak istiyor. Bu da normal bir şey, insan olduğu yerde durursa kendisini tekrar eder ve bir müddet sonra kendisini yer bitirir. Geçmişte Sayın Başbakan ile yine birlikteydik. Günün şartlarına göre biraz daha gelişmiş hali olduğuna inanıyorum.

“BUNUN ADINA MİLLİ GÖRÜŞ DE DERSİNİZ YERLİ DE”

Milli Görüşün mü?

Buna milli görüş de dersiniz, yerli görüş de dersiniz, Türkiye’yi ayakta tutan görüş de…Bunun özelliği şudur, bizim milletimiz 1071’de Anadolu’ya girmiştir. 1071’de Anadolu’ya giren o düşünce, Selçukluları, Osmanlı’yı ve Türkiye’yi oluşturmuştur. Bunların tümüne birden milli görüş diyebiliriz. Bir karar alacağınız zaman, Washington ne düşünür, Moskova nasıl hesap eder, Telaviv’de neler konuşulur, bunları değerlendirmeye almak olması gerekendir ama ben karar alırsam onlar bana ne der diye düşünmemek yerli olan görüştür. İnancımız noktasında Türkiye’ye hizmet noktasında kendimizi yenilemeye çalışıyoruz. Pergelin bir ayağı sabittir ama diğer ayağı ile 360 derece dünyayı döner, dolaşır. 

“HAS PARTİDE KALSAYDIK DA, SEÇİM HARİTASI DEĞİŞMEZDİ”

Pergelin hareket eden ayağı için çok da uzağa gitmeye gerek yok. 2011’in Kasım ayında, Has Parti olarak, 9 bölgede 3 bin teşkilat yöneticiyle toplantı yapacağınızı, yerel seçimlere  o zamandan hazırlanmaya başladığınızı duyurmuştunuz. Has Parti’den Ak Partiye baktığınızda gördüklerinizi değiştiren şey ne oldu? O iddianız devam ediyor olsaydı, seçim haritası değişir miydi?

Seçim haritasının değişeceği kanaatinde değilim. Türkiye’de son yaşanan gelişmeler iki şeyi ortaya koydu; ya milletten yana olacaksınız, ya da vesayetten yana olacaksınız. Biz bugünkü şartlar altında milletin iradesine kim sahip çıkarsa onun yanında olurduk. 2010 referandumunda biz Numan bey ile birlikte Saadet Partisinde idik ama tereddüt etmeksizin 2010 referandumunu destekledik, dedik ki: “Doğrusu budur, milletin kendi iradesine destek çıkması gerekir” Benim çizgimde bir değişiklik olmuş değil, sadece hizmet alanının genişlediği kanaatindeyim. 

 “ERBAKAN’A DA, ERDOĞAN’A DA SALDIRILIRKEN, YANLARINDA OLDUM”

 “ERBAKAN’IN EN ZOR ZAMANINDA YANINDA OLDUM”

“HAYAT TEKRARLANSA YİNE ERBAKAN’IN YANINDA OLURDUM”

“DÜN ERBAKAN’A SALDIRANLAR BUGÜN ERDOĞAN’A SALDIRIYOR”

Erbakan için “Hocanın sıkıntılarını ne oğlu, ne de damadı benim kadar göğüslemiştir” şeklinde bir veryansınınız olmuştu. “Erbakan Hoca mağdur olduğu zaman RP davası savunmasını hazırlarken yanında partiden sadece ben vardım. 24 saatimin 18 saati Hoca’ya yardımla geçmiştir. Onu almaya geldiklerinde direnen yine benim. Ankara Numune’den rapor almaya gittiğinde ne oğlu ne damadı yoktu; yanında bir tek ben vardım. Maliye’yle 6 yıl boyunca paranın indirimlerini, pazarlıklarını ben yaptım. Bunu ödeyelim diyen benim. 15 senemin bütün günleri Hoca’ya yapılan bu haksız saldırlar karşısında müdafaa etmekle geçmiştir. Çektiği sıkıntılarda ne oğlu, ne damadı benim kadar yardım etmiştir.” dediniz. Erbakan’a bu kadar çok sahip çıkmanızdan pişman mısınız?

Kesinlikle değilim. Erbakan Hoca 28 Şubat’ta zulme, haksızlığa uğradı. Erbakan Hoca, fikirden yana, Türkiye’nin iyiliğinden yana olan bir insandı. Ama ona haksızlık yaptılar. Partisini silah zoruyla kapattılar. Dişleriyle, tırnaklarıyla söke söke geldiği iktidarı elinden aldılar ama bütün bunlara rağmen o herkesi sükunete davet etti, bu işlerin tarih içerisinde zerre kadar önemli olmadığını söyledi. Ben Erbakan Hocanın en zor zamanında yanında oldum. Biz Saadet Partisinden ayrılınca Erbakan Hoca ve çevresine zerre kadar bir şey söylemedik, orada şahsıma bir saldırı yapıldı, Hürriyet Gazetesinden Yalçın Bayer’in köşesine, Erbakan’ın yakın çevresinden birisi yalan bir haber yazdırdı, ben de o yazdıranın kim olduğunu biliyordum ve ona hitaben bunları söylemiştim. Hayat tekrarlansa, Erbakan Hoca aynı durumda olsa, yine onun yanında olurum. Dün Erbakan’a saldıranlar, bugün Tayyip Erdoğan’a saldırıyor. Ben şunun mutluluğunu yaşıyorum. Dün Erbakan Hocaya saldırılırken onun yanındaydım, Başbakanımıza saldırılırken onun yanındayım. Yani kime haksızlık yapılıyorsa, biz haksızlığa uğrayanın yanında olmaya devam edeceğiz.

“ERBAKAN-ERDOĞAN MUKAYESESİ HER İKİSİ İÇİN DE HAKSIZLIK OLUR”

Hatta Erbakan’a yapılan haksızlık için Ak Partiye karşı bile tutum sergilediniz. Erbakan'ı hapse girmekten kurtarmaları için Ak Partiye çağrıda bulunmuştunuz ve ‘‘Erbakan sadece bizim Hocamız değil, AKP'lilerin de Hocası” demiştiniz. Tayyip Erdoğan’ın gücü, Erbakan’ın gücünü çoktan geride bıraktı diyebilir misiniz?

Bu mukayeseleri yapmak doğru değil. Bunlar yaşanılan dönemin şartları ile alakalı olaylar. Rahmet Erbakan Hoca ilk başladığında tek başındaydı, bizler; Başbakan, Cumhurbaşkanımız, bizler hep Erbakan Hocanın rahle-i tedrisatından geçerek geldik, o açıdan Başbakan ile Erbakan Hocanın mukayesesini yapmak doğru değil ama Türkiye daha iyiye doğru gidiyor. Bunda Erbakan Hocanın çok katkısı var. Başbakanımız özellikle iyi yetişmesi ile beraber, bütün zorluklara karşı koyuyor ve millette arkasında duruyor, bu çok önemli. Ama bu mukayeseyi yapmak hem Erbakan Hocamıza haksızlık olur, hem de Başbakanımıza. 

“ERBAKAN, ERDOĞAN VE NUMAN BEY AYNI BAHÇENİN GÜLLERİ”

Bir fotoğraf karesine girseniz, Erbakan,Erdoğan ve Numan Bey…Gönlünüz kimin yanında durmayı tercih eder “Bir gönül insanı olarak milletin istikbaline yönelik mücadele verdiğini söylediğiniz Erbakan mı, Erdoğan mı yoksa Mili Görüşten gelenekçi-yenilikçi akımında ayrılmadığınız ama uğruna ayrıldığınız Numan Kurtulmuş mu siyasi lider modelinize daha yakın?

Bizim mücadelemiz fikir ve eylem alanında olmuştur. Gönül yakınlıkları mutlaka oluyor, bundan sonra da olacaktır, Erbakan Hocamız siyasi görüşlerimizin oluşmasında çok önemli etkendir. Sayın Başbakanımız da icraatlarla, cumhuriyet tarihinin en önemli dönemini yaşatıyor bu ülkeye. Biraz önce saydım. Havaalanı yapıyorsunuz, dünya çapında, yol yapıyorsunuz dünya çapında….boğazın üstünden değil altından yol yapıyorsunuz. Numan beye gelince, Refah Partisinde, Saadet Partisinde ve Has Partide çalıştık, parlak bir akademik kariyeri olan, zihni açık, ufku açık, hem zihni hem de lisanı berrak bir arkadaşımız. İnşallah Türkiye’ye çok güzel hizmetler yapacak. Bunları ayrı ayrı mukayese yapıp, birbiriyle karşılaştırmak doğru bir şey değil, bunlar aynı Türkiye bahçesinin farklı reyhalar veren gülleridir.  

“ERBAKAN HOCANIN YANINDA NÖBET TUTMA VAZİFESİ BİZE KALDI”

“TENKİTLERİMİZİ HEP YAPTIK, YAPIYORUZ”

Tayyip Erdoğan’ın 1992’de Rize’de yaptığı, suç teşkil eden konuşmalarının Tayyip Erdoğan’ın gücünü kırmak için Saadet Partisi tarafından servis edildiği iddia edilmişti. dolaşıyordu. Hatta Faik Bakoğlu, Tayyip Erdoğan'ın gücünü kırmak için sizin büyük bir faaliyet gösterdiğinizi, mevsimi olmamasına karşın Trabzon'da tütün, Rize'de çay mitingi yaptığınızı iddia etmişti. Hiç Tayyip Erdoğan’ın gücünü kırmak istediniz mi hiç?

Hayır. Rahmetli Erbakan Hocanın partisi kapatıldı, haksızlığa uğradı, diğer taraftan Tayyip Bey, Abdullah Bey Ak Partiyi kuruyorlardı. Bize de söylediler ama Erbakan Hocanın yanında nöbet tutma vazifesi bize kaldı, biz bundan memnun olduk. Hayatımız boyunca da anlatacağımız iftihar vesilelerinden birisidir bu. Ama Erbakan Hocanın yanında, Erbakan Hocaya yapılan saldırıları göğüslerken Tayyip Beyin gücünü kırmak aklımızın ucundan bile geçmedi. Başbakanımızı yeni tanımıyoruz, niyetinin ne kadar halis olduğunu, ufkunun ne kadar  açık olduğunu ve Türkiye’ye hizmetten başka bir şey düşünmediğini biliyorum. Yapılan bazı işlerde tenkitlerimiz olmuştur, normaldir. Saadet Partisinde iken usulü dairesinde tenkitlerimizi yapıyorduk, şimdi parti içerisinde yapıyoruz. Makul olan, dengeli olan ve meşru olan tenkitler her yerde faydalıdır. Türkiye’nin en büyük zafiyeti, çok zayıf bir muhalefetin olması. Bir seçim yaşadık. Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye’yi dünya çapında güç yapmak için projeleri teker teker saydı. Onun karşısında Kılıçdaroğlu, Bahçeli iftiradan başka ne söyledi. İnsan hayal kurarak anlatır en azından. Hayal kurmayı berecemiyorsan gece gördüğün rüyayı anlatırsın. Keşke bizdeki muhalefette güçlü olsa, partilerinin mutfağı olsa. Projeyi bırakın hayal kurmaya dermanları yok. 

Parti için tenkitleri biz yapıyoruz dediniz de…

Bu kanalların açık olması gerekiyor. Bülent Arınç kamuoyu önünde yapıyor, bunlar çelişki değil, partinin içinde bunların tartışıldığının göstergeleri.

Partinin içinde dava arkadaşları açısından sıkıntıya düştüğünüz isimler var mı? Parti içi anlaşmazlığınızın olduğu insanlar var mı? Dava arkadaşlığınızı zoraki sürdürdüğünüz insanlar var mı Ak Parti’de? 

Her partide farklı düşünen arkadaşlar olur ama ben hiçbir zaman farklı düşünen arkadaşlarla ilgili karakter tahlili yapmam. İnsanlar değişik imtihanlardan geçer. 

“İTİRAZCI ÇETE İŞ BAŞINDA”

“17 ARALIK’I GÖRDÜM, 28 ŞUBAT’I HATIRLADIM”

“BAŞBAKAN’IN 3Y KARARLILIĞI SÜRÜYOR”

“Erbakan’ın  zamanında “Hazine yardımını geri ödeyelim” dediğini, Mustafa Kamalak’ın da bu görüşte olduğunu ama sizin “Böyle ceza olur mu?” diye karşı çıktığınız iddia edilmişti…Kayıp Trilyondaki isnatlar, bugünkü yolsuzluk soruşturmasının yanında daha mı vahimdi?

Bu yanlış aktarılmış bir söz. Bizim baştan beri hukuki önerimiz “Biz bunu ödeyelim davaları öyle yürütelim” idi. Erbakan Hocamız da, “Biz bunu ödersek suçlamayı kabul etmiş oluruz” derdi. Ben 10 yıl boyunca Erbakan’ın kayıp trilyon davasını, 9.Ağır Ceza’da, Yargıtay’da takip etmiş bir insanım. Türkiye’de kim iyi bir şey yapmak isterse hep ona çamur, iftira atmaya çalışılmıştır. Sultan Abdülhamithan o gün mucizevi bir şey yapıyor, Hicaz-Bağdat demiryolunu yapıyor, bu o günkü şartlarda inanılmaz bir şey, bir ayda gideceğin yere 3 günde gidiyorsun, askeri sevkiyatını ona göre yapıyorsun, ona bile karşı çıkılmış. Rahmetli Menderes Keban Barajını yapmaya kalkmış, CHP ona bile itiraz etmiş, Demirel Boğaz Köprüsünü yapmaya kalkmış ona bile itiraz etmişler, Özal’a ve Erbakan’a aynı itirazcı çete, aynı Türkiye’nin iyiliğini istemeyenler aynı şekilde Başbakana da itiraz ediyorlar. Yanlış şeyler söylüyorlar. Ak Parti geniş bir parti, bunun içerisinde doğru yapan, yanlış yapan mutlaka olur, bunu en iyi bilen Başbakan’dır. Zaten Başbakan partinin kuruluşunda söylediği ‘3Y’ vardır. Yolsuzluk, Yasaklar ve Yoksullukla mücadele. Aynı kararlılığını sürdürüyor. 17 Aralık olayı sadece yolsuzluk, rüşvet olayı değil. Hükümeti devirmek için yapılan bir operasyondur. Yolsuzluk olabilir mi, ona savcılıklar bakar. Ben 17 Aralık’ı gördüm, 28 Şubat’ı hatırladım. 28 Şubat’ta ne vardı, TSK’nın içerisinde bir gurup cuntacı, yurtdışı ile işbirliği yapıp, milletin verdiği iktidarı, Erbakan’ın elinden cebren almaya çalıştılar. Vesayet kurmak istiyorlardı. 17 Aralık’ta da yine devletin içerisinde illegal bir gurup emniyet ve yargıda yurt dışı bağlantılarla çete kurdular, bu sefer tank yürütmediler de hukuku sopa olarak kullandılar. 28 Şubat’ta askerler bildiri okuyordu, burada Hakim, Savcılar okudu.Onun için 28 Şubat’ın mantığı ile 17 Aralık’ın mantığı aynıdır, seçilmişleri yok saymak ve ülkede vesayet kurmak. Ha yolsuzluk, haksızlık var mıdır, olabilir, her dönemde olmuştur, yapan varsa Başbakan hesabını sorar, yargı sorar ama birbiriyle alakası olmayan üç dosyayı birleştireceksiniz, nükleer başlıklı füze olarak Tayyip Erdoğan’a atacaksınız. Orada ben de, milletin bütün fertleri de göğsümüzü siper ederiz. 

“28 ŞUBAT İLE İLGİLİ BİR TEK ERBAKAN KONUŞMADI”

28 Şubat’ta düşen ateş parçalarından biri de size isabet etti. 'Genelkurmay Karargâhı'nda dönemin Başbakanı Erbakan'a omuz atan paşalar vardı' şeklindeki iddianız ilginç bir polemik konusu olmuştu. 28 Şubat’ın bilinmeyen yönleri kaldı mı?

Hemen hemen hepsi anlatıldı da parça parça anlatıldı. 28 Şubat ile ilgili herkes konuştu sadece bir kişi konuşmadı, o da rahmetli Erbakan. Erbakan Hocanın şöyle bir özelliği vardı…askerler devleti kullanarak Hocaya zulmettiler. Haksız yere hapse koymaya çalıştılar. Trilyonlarca liraya imza atan Hocaya yolsuzlukla ilgili hiçbir şey denmedi, ömrünün sonuna doğru “Sen partinin parasını çaldın” dendi. Bu kadar mantıksız şeyler söylendi. Batı çalışma gurubu, Çevik Bir bütün silahlı kuvvetleri ele geçirmiş, Refah Partililere, mütedeyyin insanlara zulmediyor. Erbakan Hoca yanındakilere devlete, TSK’ya bir şey söyletmezdi, çünkü bizim tarihimize bakarken sadece cumhuriyet tarihi olarak bakmazdı. 1071’de Malazgirt, AlpARSLAN Gazi atın sırtında Anadolu’ya girmiş, o yolculuk hala devam ediyor diye bakardı. Böyle bir ufku vardı. 28 Şubat ile ilgili iki hatıra anlatayım: Erbakan Hoca o kararları imzalamadı, daha sonra da imzalamak için MGK genel sekteri İlhan Kılıç Paşa sürekli gidip geliyor yanına. Hoca ne kadar zor durumda, askerlerin baskısı var, kamuoyunu karşısına dikmeye çalışıyorlar. İlhan Paşa “Efendim şöyle olacak, böyle olacak” Dedi ki: “İlhan Paşa bugünler gelir geçer, bu 18 maddeyi getiriyorsun ya, bunları hiçbir Müslüman evladı imzalayamaz, sen bunları inanarak bana getirme, imanından olursun” derdi. Bir diğer anekdot ise, 28 Şubat Cuma günü MGK toplantısı yapılacak, deniliyor ki, MGK’ya sunulacak raporu MİT hazırladı, bir gün önce Erbakan Hoca MİT Müsteşarı Sönmez Köksal’ı çağırıyor diyor ki: “Ne yazdın şu raporda bir getir bakayım” Getiriyor, okuyor, “Türkiye’de irtica o kadar çok ilerlemiştir ki, bunların Milli Gençlik Vakıfları var, bunların Avrupa’da örgütlenmeleri var Avrupa Milli Görüş Teşkilatı…Hatta bunların partileri bile var, iktidar olmuş” falan deyince, Hoca diyor ki:” Bir dakika Sayın Müsteşar o tarif ettiğin benim! Git şunu değiştir de getir!” gidiyor MİT Müsteşarı değiştirip getiriyor, tabi önceki raporu askere dağıtmış, MİT Müsteşarı MGK’da rapor okuyor, “Bir dakika bu bize dağıttığın rapor değil” Böyle komik şeyler oldu. İnşallah Türkiye bunları bir daha yaşamaz. 

“28 ŞUBAT’TA MİLYONLARCA İNSAN MAĞDUR OLDUK”

28 Şubat aktörlerine "İşten çıkarıldıkları, eğitim haklarının engellendiği, psikolojik baskı gördükleri ve dini inançlarını yaşayamadıkları" iddiasıyla dava açan ‘mağdurlar’ arasındasınız. Ne olsa bu konudaki öfkeniz diner, ne olsa içiniz rahata kavuşur?

Yok buna öfke demeyelim. Bizim öğrendiğimiz, hayatımız, aile terbiyemiz bu millete, vatana, elimizden geldiğince hizmet etmek ve adaletli davranmak. 28 Şubat’ta başta Erbakan Hoca olmak üzere milyonlarca insan mağdur olduk. Haksızlığa uğradık. Bu haksızlığı yapan Batı Çalışma Gurubu ve cuntacı askerler hem anayasayı çiğnediler hem de TCK’ya göre suç işlediler. O dönemde yapılan yanlışlar milyonca insanın yüreğinde yara olarak duruyor. Adalete olan güvenlerini zedeledi, biz de 2012’de bunlarla ilgili suç duyurusunda bulunma kararı aldık. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı iddianameyi hazırladı, davayı açtı, 73’ü tutuklandı, yargılama devam ediyor, hepsi tahliye oldu ama yargılama devam ediyor. Biz burada filanca şu cezayı aldı, oh iyi oldu deme niyetinde değiliz. Türkiye bir hukuk devletidir, kim suç işlemişse cezasını bulsun. Yargılamayı mahkeme yapacaktır, biz orada müdahiliz. Bunlar hak ettikleri cezayı alsınlar ki, emniyette, yargıda kimse cuntacılık hevesi içine girmesin. Bu yargılamayı taraf olarak takip etme niyetimiz şu, 1960’da doğdum 60 ihtilali olmuş, ilkokula gidiyordum 12 Mart’ı öğretmenim anlattı bana, üniversitede 12 Eylül yasaklarıyla karşılaştım, milletvekili oldum 28 Şubat…bizden sonraki nesiller bunları yaşamasın diye bu hukuk mücadelesini sürdürüyoruz. Öfke, kin, garaz değil. Suç işleyenler hesap versin, adalet gerçekleşsin, bu milletin verdiğin oyları yok sayanlar karşılığını bulsun. Yoksa onların ceza alması çok önemli değil, bir daha bunlar olmasın. 

“AK PARTİNİN YIKILMASI MÜMKÜN DEĞİL”

“AK PARTİ TOPLUMA HİZMET EDİYOR, TAYYİP BEY KENDİSİNİ YENİLİYOR”

Kapatılması söz konusu olduğunda ''Türkiye'de en hazırlıklı ve birikimli parti FP'dir. Herhangi bir sıkıntı çekmeyiz'' diye konuşmuştunuz. Sözlerinizde cesaret ve güven vardı, Ak Parti’nin yıkılışını da böyle kolay görmeyenlerden misiniz?

Ak Parti bugün son yerel seçimde %45 oy aldı, bu genel seçimde %50’nin de üzerinde bir oy demektir. Böyle bir partinin yıkılması şu anda mümkün değil. Ak Partinin özelliği, topluma hizmet ediyor…Tayyip Beyin özelliği, kendini yeniliyor. Toplumun ihtiyacını önceden görüyor, toplumun ufkunu açıyor. Demokrat Parti sona erdi, Adalet Partisi bitti, arkasından Doğru yol Partisi bitti, ANAP bitti ama Başbakan’ın yetiştiği gelenek sadece parti meselesi değil, sosyolojik karşılığı var ama hepsinden önemlisi ciddi bir fikir eksenine oturuyor. O açıdan Ak Parti kendisini yenilemeye devam ettiği müddetçe, toplumun ihtiyaçlarını önceden görüp tedbir aldığı müddetçe yıkılması diye bir şey söz konusu değildir. 

“BAŞBAKAN TOPLUMUN DUASINI ALIYOR”

Yıkılmamasını Allah da istiyor diyebilir miyiz? Erbakan, “AKP’ye oy vermek cehenneme bilet almaktır.” demişti. Gülen de, “Cebrail parti kursa oy vermem” dedi. Sizce Ak Partinin Allah’ın yanında yeri yok mu?

Ak Parti milletle bütünleşmiş bir parti. Tayyip Erdoğan’ı izleyin, kürsüden indikten sonra herkese el sallıyor, dokunuyor, bu müthiş bir şey. Bir komşum var, eskiden CHP’liydiler, seçimden önce uğradım ona, ne düşündüklerini sordum, “Bak şurada bitişikte komşum var, kocası felçli, kocasına maaş bağlamış Tayyip Bey, bir de ona bakma parası veriyor, geçen gün kızı ve oğlu kimin bakacağı hususunda tartışıyorlardı, şimdi maaşını alacakları için babalarına bakmak için sıraya giriyorlar” Böyle bir insan hem toplumla bütünleşiyor, hem de dua alıyor. Dua önemli bir olaydır. Hem topluma bu kadar hizmet eden, garibanın fakirin duasını alan bir insan elbette başarılı olacaktır. 

“CEMAATİN ÖNEMLİ BİR KISMI AK PARTİYE OY VERDİ”

Siz “Cemaat-CHP ittifakı muta nikahı gibi” dediniz. Davutoğlu ise, “Ya cemaatin oy potansiyeli yokmuş yada emirleri iyi almamışlar” dedi. Cemaatin bu seçimdeki sayısal değeri, Ak Partiyi şaşırttı mı?

Doğrusu ben şaşırmadım çünkü cemaat bir kadro hareketidir. Kadro neticede örgüte dönüşür, örgütte de zihin körelmeleri olur, hedef daralması olur. Bu komünist, faşist örgütlerde de böyledir. Siz kadro hareketine işi döktüğünüz zaman zaten kaybediyorsunuz. 17 Aralık’tan önce bu insanlara toplumun bakışı neydi, şimdi ne? Ama cemaat dar bir kadro hareketi olduğu için toplumdan yerleşik bir yapılarının olmadığını biliyordum. Bir de şöyle bir ayrım yapmak gerekir. Bir de cemaatin önemli bir kısmı, alt kadroları Ak Partiye oy verdiler. Hatta bazen onların mecburiyetiyle Ak Parti aleyhine bildiri dağıtan insanlar, sandıkta Ak Parti lehine oy verdiler. Çünkü Türkiye’de geniş halk kitleleri özgürlüğün gerçek manada tadını Ak Parti ile aldı. Ve bu millet hizmetin lezzetini Ak Parti döneminde elde etti. Bu millet Ak Parti ile birlikte büyük ülkü olma uykusundan uyanıp kendine gelmeye başladı. Bu kadar hizmeti yapan ve bu kadar başarılı bir lideri hiçbir örgüt önleyemez. Cemaatin üst tarafı, çekirdek kadro onlar gibi hareket etti, çoğu Ak Partiye oy verdi. Geçmişte bunun örneklerini biz Refah Partisinde gördük, bir çok tarikat lideri Refah Partisine karşıydı, onlar dar bir üst yapı olarak kalırdı, alt tarafın önemli bir kısmı hem oy verir, hem çalışırdı. Ben bu seçimde de böyle olduğu kanaatindeyim. Bir, kadroculuğun sonu felakettir, halk ile irtibat kurmazsın, körelirsin. İkincisi topluma bu kadar hizmet etmiş olan insana saldırmaya kalkarsan akıbetin iyi olmaz. 

“TUĞRUL TÜRKEŞ HAYAL KURMUŞ”

“30 MART TÜRKİYE’NİN DÖNÜM NOKTASI”

“TAYYİP ERDOĞAN CUMHURBAŞKANI OLARAK YOLUNA DEVAM EDECEK”

Tuğrul Türkeş, "Seçmen, Erdoğan'a cumhurbaşkanlığı için olumsuz sinyal gönderdi..." dedi. Sizce muhalefet bir yana seçmenin Ak Partiye mesajları ne oldu? 

Hayal kurmaktan henüz vergi alınmıyor, Tuğrul bey de hayal kurmuştur. Millet bir: “Ak Partiye şunu söyledi: Benim seçtiğime paralel, illegal yollardan dokundurtmam. Sandıkta seçtim, gerekirse hesabını sandıkta ben görürüm.” İki, “Siz muhalefet partileri Ak Partiyi yenmek mi istiyorsunuz, oturun adam gibi çalışın size de bakayım” Üçüncüsü “Ben yeni Türkiye’den, güçlü Türkiye’den yanayım” dedi. 30 Mart olayı, Türkiye’nin tarihi yazılırken, “Türkiye’nin dönüm noktası” olarak verilecektir. Çünkü 30 Mart’taki %45,5’luk oy, cumhurbaşkanlığında %57-58’e tekabül ediyor. Tayyip Bey’e de dedik ki: “Sen hiçbir şeyden çekinme, senin yaptığın hizmetleri de biliyoruz, gönlünün güzelliğini biliyoruz, Türkiye’yi 2023’e güçlü bir ülke olarak taşıyacağını biliyoruz, arkandayız, yoluna devam et” dedi. İnşallah Cumhurbaşkanı olarak yoluna devam edecek, öyle görünüyor. 

“SANDIK AYRI BİR ŞEYDİR, SANIK AYRI BİR ŞEYDİR”

“CHP, SANDIK TAHTA İKEN KORKARDI, ŞEFFAF OLDU HALA KORKUYOR”

Milletin hesabı sandıkta soracağını söylediniz. Yolsuzluk ihtimali güçlenirse ne olur, Türkeş yine "Hiçbir sanık sandıkta aklanmaz.." demişti.  

Bunlar siyaseten söylenmiş laflar. Türkiye bir hukuk devletidir. Bu ülkede savcılar, hakimler vardır. Suçun hesabı sorulur ama milletin oy vermesi başka bir şeydir. Muhalefet partisinin zayıflığı, sandıkta sanığı birbirinden karıştırmasına neden oluyor. Sandık ayrı bir şeydir, sanık ayrı bir şeydir. Geçmişte CHP’nin şöyle bir hatası vardı, sandık eskiden tahtadan olurdu, sandık deyince CHP korkardı çünkü tabutta tahtadan oluyordu. Şimdi Allah’tan Tayyip bey tahta sandıkları kaldırdı, şeffaf sandıklar koydu, CHP yine bir türlü sandıkla ilişkisini düzeltemedi. 

“CEMAATİN İÇİNDEKİ ÇETE AK PARTİYE İNTİHAR SALDIRISINDA BULUNDU”

“BU SEÇİMDE BİRÇOK CHP VE MHP’Lİ AK PARTİYE OY VERDİ”

“DEVLETİ ELE GEÇİRMEK İSTEYENİ DEVLET ÇARPIYOR”

“DEVLET HER ZAMAN 18 YAŞINDA CEMAAT İSE YAŞLANIYOR”

"Sandıktan çıkamayacaklarını bilenler yan yollara sapıyor" demişti Numan Bey. Muhalefet sandıktan çıkınca yan yol bile bulamaz halde…Ama eskiden beri en büyük muhalefetin cemaatin olduğu söylenir durur. Dershane mevzusu gündeme gelince, “Taraflar dinlenmeli, ortak bir yol bulunmalı” demiştiniz. İtidal çağrılarını, hatta ak koyun kara koyun safhasını geçtik mi, cemaat-iktidar kavgası açısından dönülmez yolda mıyız?

Bir defa Türkiye’nin neye ihtiyacı olduğunu en iyi bilen kurum siyaset kurumudur. Bunu toplumda görür, projeye dönüştürür, yapar. Bu dershane açmak mıdır, kapatmak mıdır, bu siyasetin taktirinde olan bir şey. Bu sözü 17 Aralık’tan çok önce söyledim. Cemaatin özellikle üst yönetimi, cemaatin içindeki çete Ak Partiye karşı intihar saldırısında bulundu. Canlı bomba olarak Ak Partiye intihar saldırısı yaptı. Bunu Tayyip Erdoğan’a, Ak Partiye zarar vermek için yaptı ama bu Türkiye’de inanılmaz yaralar açtı. Düşünün, MİT’in araçları zorla durduruluyor, MİT’in elemanları asfalt üzerine yatırılıyor, Türkiye’nin güvenliği ile ilgili Suriye konusunda Dışişleri Bakanlığı dinleniyor ve bu yurt dışına servis yapılıyor. Bu şudur: “Bu milletin gururu ile oynamaktır, bu milletin haysiyetini rencide etmektir, olay Ak Parti, Başbakan’ı aşmıştır. Bu seçimde bir çok CHP ve MHP’li bu yüzden dolayı Ak Partiye oy verdiler.  Elbette hiçbir kavga nihayet sonsuz değildir ama bu olay Cemaat-Ak Parti olayını aşmıştır. Türkiye’ye karşı yapılan bir saldırıdır. Paralel yapının içindeki çetenin kime hizmet ettiği biliniyor. Paralel yapının bu suç işleyen gurubu yargının önüne çıkacak, 28 Şubatçılar gibi millet onların yakasından tutacak, sanık sandalyesine oturtacak, mahkemeler yargılayacaktır. 28 Şubatçılar burnundan kıl aldırmıyorlardı, sözleri anayasanın üzerindeydi ama şimdi bakın sanık sandalyesindeler. Onun dışında cemaatin kendi yöneticileri devleti yıkmayı, ele geçirmeyi bırakacaklar, normal diğer cemaatler gibi makul, meşru faaliyetlerine dönerlerse hem kendi yararlarına olur, hem de Türkiye’nin hayrına.  Türkiye’de devleti ele geçirme hevesi çok yaygın ama kim devleti ele geçirmeye çalışıyorsa, bir müddet sonra kendisini yargının önünde buluyor, devlet onları çarpıyor. İnşallah bu paralel yapıdakiler akıllarını başlarına toplarlar; makul, meşru yasal sınırlara dönerler. Millet, devlet  her zaman 18 yaşındadır. Cemaat, meşruiyetin sınırını aşınca çabuk yaşlanır, gücü, takati çabuk azalır. 

“AK PARTİ GELENEĞİ LİDER ÜRETİYOR”

Cumhurbaşkanlığına ilişkin ileri sürülen senaryolardan biri, Tayyip Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığına, Numan Kurtulmuş’un Başbakanlığa getirilmesi. Sizce de bu durum ne kadar olası?

Ak Partinin içerisindeki bir çok arkadaşın isminin zikredilmesi güzel şeyler. Hiç kimse “Tayyip bey Cumhurbaşkanı olduktan sonra bu partinin hali ne olur?” demiyor. Diyor ki, “Tayyip bey Cumhurbaşkanı olsa, falan arkadaş filan yere gelir, hakkıyla yapar.” Bu güzel bir şey. Bunu diğer partilerde göremiyoruz, sevinilecek bir şey. Lider üretme, vasıflı insan yetiştirme geleneği Ak Partiden geliyor. Tayyip bey bu partiyi kuran, bu hizmetleri yapan büyük bir insan. Cumhurbaşkanlığı anasının ak sütü kadar helaldir ona. Cumhurbaşkanlığını arzu eder mi, partide nasıl bir şekillenme olur, bunu en iyi bilecek de odur.  İstişaresini yapar, cumhurbaşkanlığı konusunda adaylığını yapar, bir karar verir. Ak Partide iyi yetişmiş arkadaşlar var, Türkiye’nin 2023 yolculuğu kararlılıkla, emin adımlarla ve sağlıklı bir şekilde yürüyor. Bundan dolayı mutluyuz. 

“TÜRKİYE ÇADIR DEVLETİ DEĞİL”

“CHP’NİN GÜRÜLTÜSÜ GÜCÜNDEN ÇOK FAZLA”

“CHP, KENDİSİNE EMANET GENEL BAŞKAN ARAYACAK”

AK Parti'nin YSK'daki temsilcisisiniz. YSK açısından zor günler geçiriyorsunuz. Türkiye'nin seçim güvenliği konusunda dünyanın en başarılı ülkelerinden olduğunu belirtmiştiniz. Değişen belediye başkanlıkları sizin bu sözünüzü şüpheye düşürüyor mu?

Her seferinde söylüyorum, Türkiye’de bir devlet geleneği var, bunun kökü Selçukluya, Osmanlıya dayanıyor, ardından Cumhuriyet geliyor. Biz BM’ye kayıtlı devletler gibi değiliz. Sağlam bir geçmişimiz var. Çadır devleti değiliz. Ve içinde güçlü kurumlar var. Türkiye’de her şey konuşuluyor ama seçim sonuçlarının şaibesi konusu hiç tartışılmadı. Burada YSK’nın katkısı var. Bakmayın CHP’liler boş konuşuyorlar, partisinde bu işten anlayanlar var, gidip onlara sorsa ya. Bugün Hakkari’nin Yüksekova’sının Ahmetler Köyünde üç sandık kurulmuş, üç sandıkta hangi parti hangi oyu almış YSK’nın internet sitesine gir bulursun. İstanbul’da Ataköy’de 125 numaralı sandıkta kaç oy kullanılmış hepsini bulursun. YSK’nın ortaya koyduğu şeffaf bir tablo var. Ha eksiklik yok mu, var kıyamet gibi. YSK’daki üye hakim arkadaşların yanlışları yok mu, bana göre hukuken yanlış o kadar çok kararları var ki, bunlar ayrı bir şey. Benim hukuk anlayışıma göre doğru olan kararı almaları için ben mücadelemi veriyorum. Ama benim istemediğim karar çıktığında o kurumu mahvetmek yanlıştır. 25 gün önce Avusturalya’nın güney batısında bir senato seçimi oldu, 200 farkla bir senatör kazandı, 1.200 oy çöplükte bulundu, 19.000 oy mükerrer oy kullanılmıştı, 19.000 oy dan 300 kişi de, 4 kere oy kullanmış. Türkiye’de böyle bir şey yok. Ülkemiz için en iyisini yapacağız ama siyasi rekabeti, siyasi savaşa dönüştürmeyeceğiz. Kazandığımız yerlere Yalova’ya, Ağrı’ya Adana’ya itirazımız var, başka partilerden de itirazlar var, bunlar seçim hukuku hakkını kullanır. CHP’nin gürültüsü gücünden çok fazla. Ankara’da 30 bin fark var arada. Demirel önceden emanet oy isterdi, şimdi CHP emanet Belediye Başkanı istiyor, öyle zannediyorum ki emanet Genel Başkan da arayacak. Mansur Yavaş, geçmişteki Melih bey ile yarışına göre olan oy puanını yükseltti ama koskoca CHP’den sosyal demokrat bir aday bulunamadı da mı emanet birisi alındı? Kendi taktirleridir ama bu kadar sitem yapma hakkımız da olsun.

“AVRUPA’DA ERDOĞAN GİBİ BİR LİDERLİK VASFI YOK”

“Libya'da, Sudan'da, Pakistan'da, Irak'ta, Suriye'de yaşanan olayların, sanki dünyanın İslam aleminden ibaretmiş gibi gözüktüğünü, bütün çatışmaların, kavgaların burada yaşandığını söylemiştiniz. İslam ülkesi olarak bizim şansımız Erdoğan mı? Laik olmamız mı?

Türkiye’de Recep Tayyip Erdoğan’ın Başbakan olması çok önemli ve büyük şans. Türkiye’ye değil Avrupa’ya bakın, böyle bir liderlik vasfı yok. Türkiye’nin birkaç tane şansı var, bizim milletimiz aziz bir millet. Bütün badireleri soğukkanlılıkla karşılayıp savuşturmuş. Bu topraklar üzerinde bizim milletimiz kadar uzun kalan yok, bizden önce Lidyalılar, Fridyalılar, Etililer, Urartular, Romalılar…vs. Böyle bir milletten de, Menderes gibi, Erbakan gibi Tayyip Erdoğan gibi liderler çıkıyor. Bunlar güzel bir şey. Laiklik konusunu bu millet ızdıraplı yaşadı. Avrupa’da kilisenin yanında cami yeni yeni olmaya başladı. Minare koyamazsın, ezan koyamazsın, diyorlar. Avrupa kültüründe hoşgörü yok. Bu milletlerin kültürü farklılıklara alışık bir kültürdür. Bu kültür Tayyip Bey gibi liderlerle yeni medeniyet oluşturacaktır. 

“30 MART’I İYİ YORUMLASINLAR”

“TAYYİP BEY, TÜRKİYE’NİN HUKUKUNU KORUMAYA ÇALIŞIYOR”

Bu hoşgörü, Ak Partiyi esnek politikalar yapmaya zorluyor…Öcalan’a karşı verilen tavizden bahsediliyor….Bazıları “Elektrikleri kedinin kestiğine inandım. Twitter ve youtube'u hangi h…n kesti diye düşünüyorum “ diye twitter geyiği yapıyor.... İnternet sansürleri Ak Partiye yakışıyor mu?

Başbakan defalarca anlattı. İktidara geldiğinde ne kadar internet abonesi vardı, bilgisayarın sayısı neydi, bizim milletimiz haysiyetli bir millettir, gururuna düşkün bir millettir, eğer Alman mahkemelerinin aldığı bir kararı youtube veya twitter yerine getiriyorsa, Türkiye’nin aldığı kararı da, aldığımız kararı uygulamıyorsa bu bizim gururumuzu incitmez mi, bunlara usulü dairesinde bir dakika ne yapıyorsun, demek gerekmez mi? bakıyorum tv yorumcularına dar bir dünyası var, o dünyada kurup kaldırıyorlar, zannediyorlar ki kendi dar dünyaları kadardır Türkiye. Onlar 30 Mart’ı iyi yorumlasınlar. Bu kadar saldırıya, çirkefliğe rağmen Ak Parti %45 oy aldı, kendi dünyalarının dışında bu milletin dünyası var, o dünya çok geniş bir dünya. Bu milleti anlamaya çalışsınlar. Bu şirketler, İngiliz mahkemesinin kararına, İngiliz halkının iradesine saygı duyarak uyguluyor da, Türkiye’nin aldığı kararı niye uygulamıyor? Bu bizi incitmiyor mu, ne yapsın Tayyip bey, Türkiye’nin hukukunu korumaya çalışıyor, korumasın mı? Mahkeme kararı egemenliğin belgesidir. Bu mahkeme kararı ile müebbet hapis kararı veriliyor. Tayyip bey, Türkiye’nin hukukunu korumaya çalışıyor ama bazı anlayışı kıtlar da, Tayyip beye, “Niye Tayyip bey, Türkiye’nin hukukunu koruyorsun?” diye kızıyorlar. Varsın kızsınlar. 

“ERDOĞAN’IN ÖNÜNE ENGEL ÇIKTIKÇA KUVVETİ ARTIYOR”

Ergenekon’un gerekçeli kararı: “Azınlılara karşı nefret söyleminin geliştirdiği açıktır” şeklinde. Hukuku koruma konusunda Tayyip beyin işi giderek zorlaşacak mı?

İyi şeyler yapan, vatana ve millete hizmet eden insanlar her zaman zorluklarla karşılaşmışlardır. Peygamber Efendimize, Cenab-ı Allah “Habibim(Sevgilim)” dedi. “Sen olmasaydın kainatı yaratmazdım” dedi. Ama hayatı boyunca sıkıntılara, meşakkatlere muhatap olmuştur çünkü insanlar rahat etsinler diye. Onun izinden gitmeye çalışanlar, ondan etkilenenler de toplumun iyiliği için hayrı için çalışırken elbette zorluklara muhatap olacaklardır. Ben Başbakanımızın zorluklarını bu çerçevede değerlendiriyorum. Her zorluk önüne çıktıkça da, milletin duasıyla o zorlukları yenerek yürüyor. Şiir okudu diye hapse koydular, o zorluğu yendi çıktı, parti kurdu milletvekilliğinin önünü kestiler o zorluğu aştı geldi, anayasa mahkemesinin 367 şartını önüne koydular onu aştı geldi, kapatma davası açıldı onu aştı geldi, 27 Nisan Muhtırasını aştı geldi, paralel yapının tuzaklarını aştı geldi, önüne engel çıktıkça Allah kuvvetini arttırıyor. 

 

 

 

 

YORUMLAR

  • 0 Yorum
Henüz Yorum Eklenmemiştir.İlk yorum yapan siz olun..
İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR x
Konya'ya kar müjdesi
Konya'ya kar müjdesi
Hatayspor hazırlığı devam ediyor
Hatayspor hazırlığı devam ediyor