Türkiye'yi çökertecek bir operasyondu
Başbakan Yardımcısı Arınç, 17 Aralık operasyonuna ilişkin, "Hedefine ulaşsaydı hükümetle birlikte Türkiye'yi çökertecek bir operasyondu" dedi.
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, 17 Aralık operasyonuna ilişkin, "Başbakanımızın yaşadığı ve bizim de şahit olduğumuz olaylardan yola çıkarak diyeyim ki, eğer bunlara karşı Hakimler ve Savcılar Kurulu'nda bir şey yapılmamış olsaydı, emniyette bir şey yapılmamış, idarede bir şey yapılmamış olsaydı, bugün Türkiye, tam bir kaosun içinde kalırdı. Ortada ne hükümet ne parlamento kalırdı. O, hedefine ulaşsaydı hükümetle birlikte Türkiye'yi çökertecek bir operasyondu" dedi.
Başbakan Yardımcısı Arınç, CNN Türk Televizyonu'nda yayımlanan "Ankara Günlüğü" programına katıldı. Programda dersaneler konusuna değinen Arınç, Bakanlar Kurulu toplantısında dersaneler konusu gündeme geldiğinde, Başbakan'a bu konuda neden bu kadar ısrarcı olduğunu sorduğunu söyledi.
Başbakana, "Siyaseten bakarsak önümüz seçim. Seçime giderken bir bir oy hesabını bile yapıyoruz. İkincisi bir geçiş dönemi gerektiriyor" anımsatmasını yaptığını ifade eden Arınç, şunları söyledi:
"Başbakan bana, bunların hepsini bilmiyorum. 'Derhaneler üzerinden beni, hükümetimi tehdit ettiler. Şunları ortaya çıkarırız, bunların hazırlığını yaptık, bunları piyasaya süreriz. Ben de 'Onların restine, blofüne karşı restini gördüm' dedi. 'Elinizde ne varsa çıkarın, ne yapacaksanız yapın. Ben sözümden dönmem. Demek ki sonunda bu alçaklığı da yapacak mıydınız?' diye onlara söyledim, dedim. Önce inanamadı ama ben dershane konusundan sonra her şeyin bittiğini ve olumlu noktaya evrildiğini düşünürken bombalar patlamaya başladı. Demek ki Tayyip Bey, Başbakanımız haklı çıktı. Mesele dershane değilmiş, aynı Gezi'deki gibi 3-5 ağaç meselesi değil, başka bir şeymiş.''
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, 17 Aralık operasyonuna ilişkin, "Başbakanımızın yaşadığı ve bizim de şahit olduğumuz olaylardan yola çıkarak diyeyim ki, eğer bunlara karşı Hakimler ve Savcılar Kurulu'nda bir şey yapılmamış olsaydı, emniyette bir şey yapılmamış, idarede bir şey yapılmamış olsaydı, bugün Türkiye, tam bir kaosun içinde kalırdı. Ortada ne hükümet ne parlamento kalırdı. O, hedefine ulaşsaydı hükümetle birlikte Türkiye'yi çökertecek bir operasyondu" dedi.
-Tutukluluk süreleri-
Programda, "yolsuzluk davası" sanıklarının serbest bırakılması konusuna değinen Arınç, Balyoz ve Ergenekon davalarının sanıklarının tutukluluk sürelerinin uzamasının da vicdanları yaraladığını ifade etti.
Bülent Arınç'a, "Ergenekon ve Balyoz davalarının sanıkları uzun süre tutuklu kalırken, iş adamı Reza Zerrab'ın kısa sürede serbest bırakılmasını nasıl değerlendirdiği" soruldu.
Balyoz ve Ergenekon davasının sanıklarının tutukluluk sürelerinin de uzun olduğunu daha önce belirttiğini ifade eden Arınç, şunları söyledi:
"Diğerlerinin tutuklulukları şu kadar sürdü diyorsunuz. Ben o konuda çok şey söyledim. Çünkü evrensel hukuk prensipleri, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, İnsan Hakları Sözleşmesi, bizim kendi ictihatlarımız, uzun tutukluluk sürelerinin kötü olduğunu söylüyor. Adil yargılamanın esas olduğunu söylüyor. Serbest kalmanın asıl, tutuklamanın istisnai olduğunu söylüyor. Ben ne Hilmioğlu hakkında, ne Başbuğ hakkında, ne Balbay hakkında "3 senedir oh olsun yatsınlar demedim, çıkmaları gerekir dedim. Çıkmaları için kanun değişikliği de yaptık, mahkemeler dikkate almadı. İyi ki 12 Eylül 2010'da bireysel başvuru hakkını referanduma koymuşuz da bereket Anayasa Mahkemesi imdada yetişti. Şimdi 'Onlar bu kadar yıl kaldılar, çıkmadılar bunlar bir ay sonra çıktılar' derseniz, o zamanki iddialarla bu zamandaki iddialar arasındaki orana bakmak lazım. Onlar özel yetkili mahkemelerde, çok sanıklı davalarda işte sanıyorum anayasal, hükümetleri devirmek, devirmeye teşebbüs gibi suçlamalardan yargılandılar. Bunlar hakkında ne iddiası var bilmiyorum ama hakimin verdiği karar, 'Suç vasfı değişebilir' filan olmuş. Ben bu konuda bir tek şey söyleyeyim, bu vicdanları yaralamıştır. Aynen öbürlerinin vicdanları yaraladığı gibi. Ama şu gözle bakmıyorum, 'Kalsınlar içeride, çıkmasınlar, şöyle olsun böyle olsun'. İyi bir yargılamayla, kimin ne yaptığını görmemiz lazım. Bu bir iş adamıysa, bu da bir iş adamıysa ikisi arasındaki para alışverişinin kamuyu ne kadar ilgilendirdiğini ben bu yargılamada görmek istiyorum. Dışarıya aksettirildiğiyle asıl dosyada olanlar birbiriyle uyuyor mu, asıl onları görmemiz lazım. Çok farklı şeyler çıkabilir. Benim avukatlık hayatım bu farklı şeylerin her birisini ayrı ayrı görmekle, yıkanmıştır. Mesela biz öyle davalar görmüşüzdür ki içeride esrar bulundu, adam yargılanıyor, eskiden çok da ağır cezaları vardı bunun. Ama 'suç tasnii' diye eski ceza kanununda bir hüküm vardı: Suç uydurmak veya o kişiye suç izafe etmeye suç tasnii derlerdi. Polis kardeşlerimi çok seviyorum ama, içeriye girilmiştir, arama bahanesiyle yatağın altına bir esrar plakası konmuş olabilir. Veya bir evde arama yapılırken içeriye bir tabanca bırakılmış olabilir. Sonraki zabıt sırasında da 'Evde arama sırasında bir tabanca bulunduya' dönebilir. Bir ihtimal olarak söylüyorum. İşte bu konuya ciddi bir yargılama sürecinden sonra bakmamız lazım. Bazen adam öldürmeye teşebbüsten dava açılır, yaralamaktan ceza alınır. Orada suç vasfı değişebilir. Ve hakimlerin bu klasik suçlamalara verdiği kararlardan birisi de suç vasfının değişme ihtimalidir. Dolayısıyla burada böyle bir şey var mı yok mu ben onu çok fazla incelemedim. Ama dışarıdan baktığım zaman çıplak gözle, haklarında bu kadar çok şey konuşulan birtakım görüntülerle de herkeste bir algı meydana getirilmiş bir olay hakkında da böyle bir tahliye kararı herkesi sevindirmiş midir, herkesi memnun etmiş midir derseniz, ben 'hayır' deme noktasındayım."