Türk milleti karar verecek

MHP Genel Başkanı Bahçeli, "Cumhurbaşkanı'na Türk milleti karar verecektir. 12'nci Cumhurbaşkanı'nın kim olduğuna dair son sözü, AKP'nin Başkanlık Divanı, MYK'sı, milletvekilleri veya bir başka organı değil, aziz milletimiz söyleyecektir" dedi.

 MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, "Cumhurbaşkanı'na AKP'nin karanlık odaları değil, Türk milleti karar verecektir. 12'nci Cumhurbaşkanı'nın kim olduğuna dair son sözü, AKP'nin Başkanlık Divanı, MYK'sı, milletvekilleri veya bir başka organı değil, aziz milletimiz söyleyecektir. Siyasi kahinlik, siyasi dalkavukluk ve saray soytarılığı yapanların milli iradeye saygısız davrandıklarını bilmeleri lazımdır. Cumhurbaşkanlığını çantada keklik gören ahmakların mahcubiyetten insan içine çıkamayacakları günler de inşallah yakındır" dedi. 

Bahçeli, partisinin TBMM Grup Toplantısı'nda yaptığı konuşmada, yarın TBMM'nin 94'üncü kuruluş yıl dönümünün kutlanacağına işaret ederek, TBMM'nin açılmasının Cumhuriyet'in ilanı ile sonuçlanacak zaferler halkasının habercisi, hazırlayıcısı, hızlandırıcısı olarak tarihe geçtiğini belirtti. İlk Meclis'in gönülleri ve güçleri birleştirdiğini, geçmişi ve geleceği buluşturduğunu, aklı ve duyguyu kavuşturduğunu anlatan Bahçeli, ilk Meclis'in farklı dünya görüşüne sahip kişileri aynı irade, amaç ve kutsal yolun bir parçası olarak yoğurduğunu ifade etti. Meclis'in açılmasının istiklal mücadelesinin haklılığına meşruiyet, anlam, boyut, kuvvet ve demokratik içerik kazandırdığını dile getiren Bahçeli, TBMM'nin Türkiye Cumhuriyeti'nin müjdesi olduğunu vurguladı. Bahçeli, şöyle devam etti:

"Bu müjde, geçmişle eklemlenerek eskinin içinden yeni bir devleti doğurmuştur. Türk milleti, yeniyi 94 yıl önce bulmuş, yenide 94 yıl önce mutabık kalmıştır. Artık bizim yeniye değil, yeninin üzerini gölgeleyenlerden, yeniyle ezelden beri ihtilaf içinde bulunanlardan kurtuluşa ihtiyacımız vardır. Dün, kadim bir medeniyetten yeni bir doğruluş vardı, bugün ise olgunluk çağına gelmiş, rüştünü ispatlamış bir devletimiz bulunmaktadır. Sorun ise bunu göremeyen, yeni diye geçmişi silip atma vefasızlığına tevessül eden yeni bir Mondrosçu ve Sevrci akım ve aktörlerin varlığıdır." 

 "Başbakan'ın 'Yeni Türkiyesi', 23 Nisan 1920'nin iflası, hiçe sayılmasıdır"

 "Yeni Türkiye hezeyanlarının ilk Meclis'in aziz hatıralarını inkar" olarak nitelendiren Bahçeli, "Yeni Türkiye sözlerinin Çanakkale, Sakarya ve Dumlupınar'da başı ezilen, İzmir'de denize süpürülen düşman emellerinin son kez dirilişi, son şanslarını kullanışı" olduğunu öne sürdü. "Yeni Türkiye' ihanet projesi olduğunu" iddia eden Bahçeli, şunları söyledi:

"Bir devleti yenilemek, reforma tabi tutmak, eksik ve gediğini gidermek bir şey, yeni bir devlet tantanasını ayarı bozuk düdük gibi öttürmek başka bir şeydir. Başbakan'ın yeni Türkiye'si, 23 Nisan 1920'nin iflası, hiçe sayılmasıdır. Başbakan'ın yeni Türkiye'si, 29 Ekim 1923'ü azgın ve alçaklardan kurulu idam mangasının önüne çıkarmaktır. Ve Başbakan'ın yeni Türkiye'si Türkiye Cumhuriyeti'ne ölüm fermanı hazırlama ahlaksızlığıdır. Şimdi Başbakan kalkacak ve ilk Meclis'ten örnekler vererek, bazı sözleri kullanarak bölücü niyetlerine kapak arayacak, yeni Türkiye masalına devam edecektir. 94 yıl önce açılan bu millet eserinden gayri meşru ve gayri milli politikaları için kendine uygun malzeme toplamaya çalışacaktır. 'Bu, şunu dedi, şu bunu dedi' diyerek ilk Meclisimizin saygınlığıyla oynayacak, bazı ifadeleri, dönemin şartları gereği açıklanmış bazı düşünceleri çarpıtarak kendi sinsi planlarına paravan yapacaktır. Başbakan Erdoğan ve zihniyeti, TBMM'de görev yapsa da talihsiz bir şekilde hükümet görevini ifa etse de ilk Meclis'e bakınca bambaşka şeyler görmekte, bambaşka sonuçlar çıkarmaktadır. Hemen belirtmeliyim ki 23 Nisan 1920, Başbakan Erdoğan ve çevresinin anti tezidir."

İlk Meclis'te her görüşün temsil edildiğini anlatan Bahçeli, özellikleri ne olursa olsun, ilk Meclis'in mebuslarının hepsinin vatansever ve kurtuluşa inanmış faziletli isimler olduğunu bildirdi. İlk Meclis'in Türk milliyetçiliğinin Cumhuriyet'ten önceki en önemli başarısı olduğunu ifade eden Bahçeli, "İlk Meclis'in saygın yapısında bölücülük için bahane arayan Başbakan, önce millet nedir, milliyet ne anlama gelir, vatan, bayrak ve bağımsızlık neyi gerektirir sorularına cevap aramalıdır" dedi. 

Türkiye Cumhuriyeti'nin hem yeni hem de tarih kadar eski olduğuna dikkati çeken Bahçeli, "Biz, yenilgilerin külünden Anka Kuşu gibi doğan, Recep Tayyip Erdoğan gibilerini elinin tersiyle itmeyi başarmış, başarmaya azmetmiş büyük Türk milletiyiz. Mazisini tersleyerek, yeni sakızı çiğneyerek, dileklerinden ve derinlere tutunmuş kültürünü kötüleyerek var olmuş bir milleti bize kimse gösteremeyecektir. 'Yeni Türkiye' diyenler, önce kendi kirlerini temizlemelidir" diye konuştu. 

"İstiklal mücadelesi veriyorum, Yeni Türkiye'yi kuruyorum" sözlerini, tarihe, millete ve geleceğe saldırı olarak nitelendiren Bahçeli, "yeni Türkiye gazeli okuyan ve harabeye dönmüş bir kafa yapısına sahip bedbahtlara fırsat vermeyeceklerini" söyledi. Millete, devlete, tarihe, ecdada, milli emanetlere ve TBMM'ye sonuna kadar sahip çıkacaklarını bildiren Bahçeli, başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere ilk Meclis'in tüm üyelerini şükranla andı, Cenab-ı Allah'tan rahmet diledi ve 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı'nı kutladı.

 "Demokrasilerde hiçbir seçimin sonucu baştan belli değildir" 

Bahçeli, Türkiye'nin yine tehlikeli tartışmalarla kilitlendiğini öne sürerek Türkiye'nin iyi yolda, iyi durumda ve iyi halde olmadığını savundu. Türkiye'nin dirliğinin hedef alındığını, birliğinin yaralandığını ileri süren Bahçeli, akıl, izan, insaf ve sağduyudan yoksun kuru bir kalabalığın, milletin huzurundan çaldığını ifade etti. 

 Cumhurbaşkanı seçim takviminin Haziran sonundan itibaren işlemeye başlayacağına işaret eden Bahçeli, şunları kaydetti:

"Teessüfle takip ediyoruz ki Türkiye'de sanki Cumhurbaşkanı değil AKP'ye genel başkan seçilecektir. Zannedersiniz ki önümüzdeki 10 Ağustos'ta AKP'nin kurultayı toplanacak, delegeler ismi önceden belli olan zatı seçecektir. Şu işe bakınız ki Cumhurbaşkanı seçimine 110 gün kala sandıklar kurulmuş, oylar sayılmış, karar verilmiş, netice belli olmuştur. Yani 110 gün sonra bir formalite yerine getirilecek, yasal bir zorunluluğun icabı istenmese de yapılacaktır. Demokratik kültürün, demokratik kuralların, demokratik teamüllerin, demokratik usullerin hilafına ne varsa Türkiye'de dolaşıma girmiştir. Yine görüyoruz ki AKP, Cumhurbaşkanlığını tekeline almış, üzerine kapaklanmış, mızmızlanarak neredeyse kimseye yar etmem demeye getirmiştir. Önce şunu ifade etmek zorundayım ki demokrasilerde hiçbir seçimin sonucu baştan belli değildir. Sandıktan kimin çıkıp çıkmayacağını, kimin seçilip seçilmeyeceğini kestirmek, kesin yargıya varmak bir defa demokrasinin ruhuna aykırıdır. Cumhurbaşkanı'na AKP'nin karanlık odaları değil, Türk milleti karar verecektir. 12'nci Cumhurbaşkanı'nın kim olduğuna dair son sözü, AKP'nin Başkanlık Divanı, MYK'sı, milletvekilleri veya bir başka organı değil, aziz milletimiz söyleyecektir. Siyasi kahinlik, siyasi dalkavukluk ve saray soytarılığı yapanların milli iradeye saygısız davrandıklarını bilmeleri lazımdır. Cumhurbaşkanlığını çantada keklik gören ahmakların mahcubiyetten insan içine çıkamayacakları günler de inşallah yakındır."

Bahçeli, Cumhurbaşkanını milletin seçeceğini ve AK Parti'nin ne olacağını, iktidar ibresinin hangi partiyi göstereceğini milletin tayin edeceğini belirterek, bunun dışındaki her söz ve mülahazanın havanda su dövmek, boşa kürek çekmek olduğunu ifade etti. 

Gül'ün "Bugünkü şartlar çerçevesinde gelecekle ilgili siyaset planım olmadığını paylaşmak isterim" sözlerinin, gönlünden Cumhurbaşkanlığı geçtiğini, siyasete dönme konusunda iştahlı olmadığını gösterdiğini öne süren Bahçeli, "Fakat Başbakan'ın Cumhurbaşkanlığı adaylığına sımsıkı sarılması ve 'Bu defa ben olacağım, kimseye yedirmem' imalı göndermeleri Sayın Gül'ün durumunu sancılı bir duruma sokmuştur. Başbakan Erdoğan karşısındaki bütün engelleri, muhtemel yol kazalarını bertaraf etme telaşındadır ancak Başbakan, boş yere hayal kurmakta, kendisini boşu boşuna meşgul etmektedir. Zira 12'nci Cumhurbaşkanı, Recep Tayyip Erdoğan olmayacaktır" diye konuştu. 

Cumhurbaşkanı'nın görev ve yetkilerinin Anayasa'nın 104'üncü maddesinde yazılı olduğunu hatırlatan Bahçeli, şunları söyledi:

"Bu madde kapsamında Cumhurbaşkanı, devletin başıdır. Peki, devleti yıllardır zehirlemiş, kurum ve kurallarını örselemiş birisinden Cumhurbaşkanı nasıl olacaktır? Cumhurbaşkanı, Türkiye Cumhuriyeti'nin ve Türk milletinin birliğini temsil etmektedir. Peki, T.C'ye ve Türk milletinin birliğine nefret duyan, tahammülsüzlük sergileyen hastalıklı bir ruhtan Cumhurbaşkanı nasıl çıkacaktır? Cumhurbaşkanı Anayasa'nın uygulanmasını, devlet organlarının düzenli ve uyumlu çalışmasını gözetmektedir. Peki, kanundan kaçan, 12 yıldır Anayasa suçu işleyen, devlet organlarını çatıştıran haset ve hakaret ehli birisinden Cumhurbaşkanı olması nasıl beklenecektir? İktidarı kanunsuzluğun zirve yaptığı bir Başbakan'ın Cumhurbaşkanı olması halinde yargıyla ilgili yetki ve görevleri adaletli ve vicdanlara uygun şekilde yerine getirmesi nasıl mümkün olacaktır? Demokrasiyi rafa kaldırmış, çoğulculuğu yanlış yorumlamış, Meclis grubunu el kaldır-indir parantezine almış bir Başbakan'ın Cumhurbaşkanı olması halinde yasamayla ilgili yetki ve görevleri ifa etmesine hangi mantıkla inanılacaktır? Kuvvetler ayrımı bağlamındaki yürütmede sınıfta kalmış bir Başbakan, farzedelim Cumhurbaşkanı oldu, o zaman bu alandaki yetki ve görevlerini layıkıyla yapması nasıl iddia edilecektir? Başbakan Erdoğan, Cumhurbaşkanı olursa, ki bize göre imkansızdır, sadece ve sadece bir yetkisini adam gibi kullanacaktır: Bu da sürekli hastalık, sakatlık ve kocama sebebi ile belirli kişilerin cezalarını hafifletmek veya kaldırmaktır. Burada gizli amaç PKK ve KCK'lıları teker teker serbest bırakmak ve hatta işi İmralı canisine kadar götürmektir."

Bahçeli, "Ezcümle, Recep Tayyip Erdoğan'dan eşbaşkan olur ve olmuştur, belediye başkanı olur ve olmuştur, maalesef ki Başbakan da olur ve olmuştur; ne var ki Cumhurbaşkanı olmaz, olmamalıdır. Türk milleti kendisini ancak Başbakanlığa kadar taşımış, ancak bu kadarına rıza göstermiştir. Bundan sonrası kendisi adına karanlıktır. Bundan sonra gideceği ve oturacağı tek yer ise Yüce Divan'daki sanık sandalyesidir" dedi.

Bahçeli, partisinin TBMM Grup Toplantısı'nda, yerel seçimleri takip eden günden itibaren "AK Parti kanadından paylaşılan ve kamuoyuna servis edilen fikir yığınının doğrudan doğruya Başbakan Erdoğan'dan izinli ve icazetli" olduğunu öne sürerek, "Gül mü, Erdoğan mı, tartışmalarının gündemi aşırı derecede oyaladığını" söyledi. Kimi zaman Erdoğan ile Gül arasında "becayiş" öngörüldüğünü, kimi zaman da mevcut yerlerini muhafaza edeceklerinin ileri sürüldüğünü aktaran Bahçeli, bazen de daha farklı formüllerin tedavüle sokulduğunu savundu. 

Yerel seçimlerden sonra, Cumhurbaşkanı Abdullan Gül'ün Cumhurbaşkanlığı süreciyle ilgili belirsizlikleri, "Otururuz, konuşuruz" sözüyle giderme gayesinin, Başbakan'da yankı bulduğunu ifade eden Bahçeli, Gül'ün "Başbakan'a sürpriz yapmam, o da bana yapmaz, gelişmeleri manşetlerden öğrenmem" sözlerinin ise tam olarak yerini bulmadığını ileri sürdü. "Zira şu sıralar Sayın Gül, sürpriz üzerine sürpriz yaşamaktadır ve itiraf etmese de aldatılmışın sızısına katlanmaktadır" diyen Bahçeli, Gül ile Erdoğan'ın bir türlü buluşup da karara varamadığını iddia etti. 

 

-"Başbakan, Brütüslüğü dört ayaklı koltuk uğruna kadim arkadaşına da reva görmüştür"

 

Başbakan Erdoğan'ın Cumhurbaşkanlığı adaylığına çok istekli ve hevesli olduğunu savunan Bahçeli, Erdoğan'ın bunun için parti içi mekanizmaları çalıştırarak adaylık sürecine sağlam gerekçeler ürettiğini bildirdi. Bahçeli, şöyle devam etti:

"Ne var ki kardeşim dediği, kader ortaklığı yaptığı, beraber parti kurduğu Sayın Gül'ü de havuz medyası, tetikçi sözcüleri ve yandaş kalemler marifetiyle alttan alta rencide etmeye ve karalamaya başlamıştır. Sayın Gül'e AKP kaynaklı etkili bir blokaj yapıldığı görülmektedir. Parti genel başkanlığına ve Başbakanlık görevine oturmasına istekli ve itiraz edenlerin değişik zeminlerde seslerini yükselttikleri de bir gerçektir. Ayrıca 'Borcumuzu ödedik, aradan çekilsin, Erdoğan isterse Cumhurbaşkanı olur, Gül de buna saygı duyar' beyanları açık bir şekilde Başbakan Erdoğan'ın lehine kulis faaliyeti yürütenlerin algı operasyonudur. Görülüyor ki Başbakan Erdoğan, kararını çoktan vermiştir. Sadece prosedür gereği etrafına ve partisinin yetkili kurullarına danışmaktadır. Sayın Gül'ün karşısına çıkmadan tüm taşların yerine oturmasını ve elinin güçlü olmasını arzulamaktadır. Başbakan, kardeşine oyun oynamakta, ayağına çelme takmakta, önüne takoz koymakta, kenara çekmek ve minderde tuş etmek için son kozlarını gözden geçirmektedir. 

Hele ki Başbakan'ın, terleyen, koşan aktif bir Cumhurbaşkanı'ndan bahsetmesi, seçilmesi halinde ise yetkilerini tam olarak kullanacağını ve halkın Cumhurbaşkanı olacağını iddia etmesi Sayın Gül'ü rencide eden ve başarısızlığını rumuzlu sözlerle yüzüne vuran nezaketsiz bir tavırdır. Demek ki son yedi yıldır Çankaya'da pasif duran, koşmayan ve terlemeyen bir Cumhurbaşkanı vardır. Demek ki son yedi yıldır, yetkilerini tam olarak kullanmaktan bihaber ve halkın Cumhurbaşkanı olmak gibi bir kaygısı bulunmayan bir kişi Çankaya'da oturmaktadır. Başbakan Erdoğan'ın maksatlı sözlerinden anlaşılan ve çıkan sonuç budur. Başbakan, kişiliğinin alametleri arasında fazlaca yer eden Brütüslüğü dört ayaklı koltuk uğruna kadim arkadaşına da reva görmüştür. Sayın Abdullah Gül, Cumhurbaşkanlığı için 'Kimse cebimde demesin' diyerek ikazda bulunsa da Başbakan, Cumhurbaşkanlığı havasına çoktan girmiştir. Başbakan kararını vermiştir vermesine ama AKP'nin başına kimin geleceğini, üç dönem kuralının ne olacağını, dahası Başbakanlığa hangi ismin layık olduğunu henüz netleştirememiştir. Başbakanlık için farklı farklı isimler geçmektedir. Medyaya yansıdığı kadarıyla bu konuda parti içinde bir uyum ve görüş birliği henüz sağlanamamıştır. Kuşku yok ki bunların hepsi, yapılan polemiklerin alayı şimdilik varsayımdan ibarettir."

 

-"12'nci Cumhurbaşkanı, Recep Tayyip Erdoğan olmayacaktır"

 

Bahçeli, Cumhurbaşkanını milletin seçeceğini ve AK Parti'nin ne olacağını, iktidar ibresinin hangi partiyi göstereceğini milletin tayin edeceğini belirterek, bunun dışındaki her söz ve mülahazanın havanda su dövmek, boşa kürek çekmek olduğunu ifade etti. 

Gül'ün "Bugünkü şartlar çerçevesinde gelecekle ilgili siyaset planım olmadığını paylaşmak isterim" sözlerinin, gönlünden Cumhurbaşkanlığı geçtiğini, siyasete dönme konusunda iştahlı olmadığını gösterdiğini öne süren Bahçeli, "Fakat Başbakan'ın Cumhurbaşkanlığı adaylığına sımsıkı sarılması ve 'Bu defa ben olacağım, kimseye yedirmem' imalı göndermeleri Sayın Gül'ün durumunu sancılı bir duruma sokmuştur. Başbakan Erdoğan karşısındaki bütün engelleri, muhtemel yol kazalarını bertaraf etme telaşındadır ancak Başbakan, boş yere hayal kurmakta, kendisini boşu boşuna meşgul etmektedir. Zira 12'nci Cumhurbaşkanı, Recep Tayyip Erdoğan olmayacaktır" diye konuştu. 

Cumhurbaşkanı'nın görev ve yetkilerinin Anayasa'nın 104'üncü maddesinde yazılı olduğunu hatırlatan Bahçeli, şunları söyledi:

"Bu madde kapsamında Cumhurbaşkanı, devletin başıdır. Peki, devleti yıllardır zehirlemiş, kurum ve kurallarını örselemiş birisinden Cumhurbaşkanı nasıl olacaktır? Cumhurbaşkanı, Türkiye Cumhuriyeti'nin ve Türk milletinin birliğini temsil etmektedir. Peki, T.C'ye ve Türk milletinin birliğine nefret duyan, tahammülsüzlük sergileyen hastalıklı bir ruhtan Cumhurbaşkanı nasıl çıkacaktır? Cumhurbaşkanı Anayasa'nın uygulanmasını, devlet organlarının düzenli ve uyumlu çalışmasını gözetmektedir. Peki, kanundan kaçan, 12 yıldır Anayasa suçu işleyen, devlet organlarını çatıştıran haset ve hakaret ehli birisinden Cumhurbaşkanı olması nasıl beklenecektir? İktidarı kanunsuzluğun zirve yaptığı bir Başbakan'ın Cumhurbaşkanı olması halinde yargıyla ilgili yetki ve görevleri adaletli ve vicdanlara uygun şekilde yerine getirmesi nasıl mümkün olacaktır? Demokrasiyi rafa kaldırmış, çoğulculuğu yanlış yorumlamış, Meclis grubunu el kaldır-indir parantezine almış bir Başbakan'ın Cumhurbaşkanı olması halinde yasamayla ilgili yetki ve görevleri ifa etmesine hangi mantıkla inanılacaktır? Kuvvetler ayrımı bağlamındaki yürütmede sınıfta kalmış bir Başbakan, farzedelim Cumhurbaşkanı oldu, o zaman bu alandaki yetki ve görevlerini layıkıyla yapması nasıl iddia edilecektir? Başbakan Erdoğan, Cumhurbaşkanı olursa, ki bize göre imkansızdır, sadece ve sadece bir yetkisini adam gibi kullanacaktır: Bu da sürekli hastalık, sakatlık ve kocama sebebi ile belirli kişilerin cezalarını hafifletmek veya kaldırmaktır. Burada gizli amaç PKK ve KCK'lıları teker teker serbest bırakmak ve hatta işi İmralı canisine kadar götürmektir."

 

-"Recep Tayyip Erdoğan'a bu yemin yakışmakta mıdır?"

 

Cumhurbaşkanının görevine başlarken TBMM önünde yemin ettiğine işaret eden Bahçeli, şu değerlendirmeyi yaptı:

"12'nci cumhurbaşkanı özetle, devletin varlığı ve bağımsızlığı üzerine, vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğü üzerine, anayasa ve hukukun üstünlüğü üzerine, Atatürk ilke ve inkılaplarıyla, laik Cumhuriyet’e bağlı kalacağı üzerine, herkesin insan haklarından ve temel hürriyetlerinden yararlanması ülküsünden ayrılmama üzerine, Türkiye Cumhuriyetinin şan ve şerefini korumak, yüceltmek üzerine, görevini tarafsızlıkla yerine getirmek için bütün gücüyle çalışacağına büyük Türk milleti ve tarih huzurunda, namus ve şeref üzerine ant içecektir. Şimdi herkes elini vicdanına koysun ve söylesin. Objektif bir şekilde herkes kalbinin ve aklının sesini dinleyerek itiraf etsin. Recep Tayyip Erdoğan'a bu yemin yakışmakta mıdır? Hadi yakıştı diyelim, hadi bu yemini de etti kabul edelim, pekala bu yemine sadık kalacağını yandaş ve yağcılar dışında kim söyleyecek, kimler garanti edecektir? Başbakan, hangi yeminini tutmuştur da yenisine uyması beklenecektir? Yalancının yemini, Kilise'de namaza durduğunu söyleyen akıl ve iman fukarası bir sahtekarın hezeyanlarından farksızdır. Başbakan, yeminleri bozarak, ilkelerini çiğneyerek 12 yılı adımlamıştır. Cumhurbaşkanı olacak kişi, önce Türk milletini zihnen ve ahlaken kabullenecektir. Cumhurbaşkanı olacak kişi, temsil etmekle mükellef olduğu Türkiye Cumhuriyeti'ne saygı duymalı ve riayet etmelidir. 

Çankaya Köşkü'nde milletin birliği konusunda herhangi bir muammalı fikri olmayan, geçmişinde akçeli işlere bulaşmamış tertemiz bir kişi bulunmalıdır. Türk milleti topyekun bakınca 'İşte benim Cumhurbaşkanım' diyebilecek birisini bu yüksek göreve seçecektir. Rüşvete elini kaptırmış birisi Çankaya'nın yollarını çıkamaz. Fitne ve fesattan örümceklenmiş yüreklerle Çankaya yokuşu aşılamaz. Mustafa Kemal'e ayyaş diyen, katliamcı yaftası vurma teşebbüsünde bulunan birisinden Gazi'nin emanetine liyakat istense de görülemez. Cumhuriyet'e şaşı bakarak Yeni Türkiye aylaklığına çivilenen bir aymazdan, eski diyerek değersizleştirdiği 29 Ekim 1923'ün 12'nci temsilciliğine talipkar olması bir anlam ifade etmez. Ezcümle, Recep Tayyip Erdoğan'dan eşbaşkan olur ve olmuştur, belediye başkanı olur ve olmuştur, maalesef ki Başbakan da olur ve olmuştur; ne var ki Cumhurbaşkanı olmaz, olmamalıdır. Türk milleti kendisini ancak Başbakanlığa kadar taşımış, ancak bu kadarına rıza göstermiştir. Bundan sonrası kendisi adına karanlıktır. Bundan sonra gideceği ve oturacağı tek yer ise Yüce Divan'daki sanık sandalyesidir. Gün gelecek, bugünlerde saygı duymadıklarının, kararlarını milli bulmadıklarının vereceği hükme boyun eğecektir."

MHP'nin günü ve saati geldiğinde Cumhurbaşkanlığı'na yakışacak, bu makamın ağırlığını taşıyacak Türk milletinin güzide bir evladını millete takdim edeceğini bildiren Bahçeli, '12'nci Cumhurbaşkanlığına pırıl pırıl bir isim, vatan ve millet konularında en küçük şaibesi olmayan, herkesin 'Aradığım buydu' diyebileceği değerli bir arkadaşımız aday olacaktır" dedi.

 

-"Gül, devre dışı bırakılmış, tufaya gelerek kardeş kazığı yemiş ve meşgule alınmıştır"

 

Bahçeli, Başbakan Erdoğan'ın tüm hesaplarını "Başkan" olmaya göre yaptığını ileri sürerek, Erdoğan'ın muhtemel bir anayasa değişikliğiyle emeline ulaşmayı hedefine koyduğunu savundu. Erdoğan'ın kafasında Cumhurbaşkanlığına giden yol haritasını çoktan belirlediğini iddia eden Bahçeli, "Bu kapsamda Sayın Abdullah Gül, devre dışı bırakılmış, tufaya gelerek kardeş kazığı yemiş ve meşgule alınmıştır. Başbakan Erdoğan, kendisine mani olacak her ihtimali ortadan kaldırmak için kavga ve iftira seferine koyulmuştur. Aklınca, Anayasa engeline takılmamak amacıyla, en geç bu yılın Haziran ayının ilk haftasına kadar seçim sistemini değiştirerek önümüzdeki genel seçimlerde AKP'yi avantajlı bir duruma getirmeyi planlamaktadır. Daha sonra partiyi emanetçi ve emin olacağı birisine teslim etmeyi, arkasından da BDP-PKK desteğiyle Çankaya'ya çıkmayı ümit etmektedir. Başbakan'ın hal ve tavırları bu yöndedir. Nihayetinde AKP'nin 25'nci Dönem Milletvekilliği Genel Seçimleri'nden alacağı sonuçlara göre ya Başkanlık vizesi alacak ya partili Cumhurbaşkanlığı sistemini kuracak ya da avucunu yalayacaktır" diye konuştu. 

Başbakan Erdoğan'ın Dar Bölge Seçim Sistemi'ni Meclis gündemine getireceklerini söylemesinin "diktatörlük özlemini bugünden açık etmesine vesile olduğunu" öne süren Bahçeli, "Başbakan'ın siyasal şartları dikkate almadan, temsilde adalet ve yönetimde istikrarı umursamadan her şeyi nalıncı keseri gibi kendine yontması kabul edilemez bir çapsızlıktır" dedi. 

 

-"Cari açığın yüzde 15'ni tek başına kapatan birisini Başbakan dışarından Ekonomi Bakanı olarak atamalı"

 

Bahçeli, 17 Aralık ve 25 Aralık operasyonlarına işaret ederek, bu çerçevede "İranlı rüşvet simsarının pisliklerinin bir bir döküldüğünü" söyledi. "Yandaş medyanın bugünlerde bu kişiyi şişirme ve parlatma görevini üzerine aldığını" ifade eden Bahçeli, şunları kaydetti:

"İsmi Sabah olan gece gibi karanlık bir medya organı sabıkalı rüşvetçiyle mülakat yapmış, görüşlerini kamuoyuna hiç utanmadan, hiç mahcubiyet duymadan aktarmıştır. Kimlerin namına çalıştığı belli olan ve yandaş sirkine dönen bir televizyon kanalı da Türk bayraklı bir ortamda ekranlarını söz konusu kara paracıya açmıştır. Meğer bu İranlı anaforcu iyi bir yere dükkan açmış ve tam bir gayretle Türkiye'ye ne hizmetler yapmıştır da biz kadrini kıymetini bilememişiz. Cari açığın yüzde 15'ini tek başına kapattığını, ülkemize döviz kazandırdığını, hiçbir yanlış ve alengirli işinin olmadığını söyleyen bu kişi aynı zamanda 17 Aralığı darbe olarak yaftalamıştır. Merak ediyoruz, İranlı şarlatan gazete ve ekrana çıkmadan önce Kısıklı'da Başbakan nezaretinde bir prova yapmış, sonra da birlikte selfie pozu vermişler midir? Ya da önüne koyulan metni mahdumlardan kurulu kankaları yardımıyla sabah akşam ezberlemiş midir? 

Bize göre cari açığın yüzde 15'ini tek başına kapatan birisini Başbakan ya dışarıdan Ekonomi Bakanı olarak atamalı, ya da Hazine Müsteşarlığı'na, değilse bile Merkez Bankası'nın başına getirmelidir. Bunlar kesmiyorsa doğrudan doğruya maliyeyi bu rüşvet ustasına bağlamalı, hatta AKP'ye eşbaşkan olmasına yüreklice karar vermelidir veya AKP'nin önüne anıtını dikmeli, paralara resmini koymalı, pullara ismini yazdırmalıdır. Nasılsa Başbakan çuvallamış, yolsuzluğun turnikesine ve yolgeçen hanına dönmüştür. Nasılsa her şeyin ayarı bozulmuş, hukukun tadı tuzu kaçmıştır. AKP'nin kara düzenine tamı tamına uyan bu olacaktır. Twitter'in buzlanmasından sonra yolsuzluğun ve rüşvetin küllenmesi adına her şeyi mübah görenler için İranlı madrabazın cilalanıp gün yüzüne çıkarılması son derece doğaldır. Ekonomik parametrelere göre konuşacak olursak baştan ayağa yanlış ve yalan bilgi veren bu İranlı'nın milletimizin huzuruna çıkarılması tam anlamıyla felakettir. 74 günde cezaevinden çıkartılan, Başbakan ve hükümetini 'Yakarım sizi' diyerek tehdit ettiği anlaşılan bu fırıldak, neredeyse yunmuş, Yusuf olmuştur. Bir gün Türkiye'de hakimlerin olduğunu herkes görecektir. Bir gün adaletin kazanacağına herkes şahitlik edecektir. Bir gün 17-25 rakamlarını kabus gibi gören Başbakan ve şürekası yargı önüne Allah'ın izniyle çıkacaktır ve Başbakan tarihe Onyedi Yirmibeş Recep Tayyip Erdoğan olarak geçecek, hafızalara bu sıfatla kazınacaktır."