Sorunlarımızı sadece biz çözebiliriz
Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Bizim sorunlarımızı, dışarıdan birileri gelip çözmeyecek. Bizim sorunlarımızı sadece ve sadece biz çözebiliriz" dedi.
İslam İşbirliği Teşkilatı Ekonomik ve Ticari İşbirliği Daimi Komitesi'nin (İSEDAK) Daimi Başkanı olarak, İstanbul Kongre Merkezi'ndeki 30. İSEDAK Toplantısı'nın açılış konuşmasını yapan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, şimdiye kadar faaliyetlerini hep yakından takip ettiği, izlediği ve başbakanlığı sürecinde gereken her desteği vermeye çalıştığı İSEDAK çalışmalarını 5 yıl süreyle birlikte ifa edeceklerini söyledi.
Bu süre içerisinde İSEDAK'ın ülkeler, halklar için, tüm insanlık için hayırlı adımlar atmasının, şahsının ve tüm üyelerin gayesi olacağını belirten Erdoğan, şunları kaydetti:
"Niyetimiz hayr, inşallah akıbet de hayr olacaktır. 30. toplantıyı açarken Allah'tan yolumuzu, bahtımızı açık etmesini, gayretlerimizi hayra tebdil etmesini diliyor, bunun için dua ediyorum. İslam ülkeleri gerek ticaret, gerek kalkınma göstergeleri açısından son yıllarda önemli ilerlemeler kaydetti. Son 10 yılda dünya ticareti içerisinde İslam ülkelerinin payı yaklaşık yüzde 50 artmış bulunuyor. Bu dönemde iş ticaretimizde de çok önemli gelişmeler yaşandı. İslam İşbirliği Teşkilatı üyesi ülkeler arası ticaret yüzde 50'nin üzerinde bir artış kaydetti. Yine 2002-2012 yılları arasında küresel reel büyüme oranı ortalama yüzde 2.7 olarak gerçekleşmişken İslam ülkeleri aynı dönemde ortalama yüzde 5,4 büyüdü."
Erdoğan, bu ve benzeri rakamların ekonomik anlamda İslam ülkelerinin başarılı performans sergilediğini gösterdiğine vurgu yaparak, sözlerini şöyle devam ettirdi:
"Ancak sizler de takdir edersiniz ki ekonomik anlamda bu kadar iyi olan İslam ülkeleri, insani ve siyasi manada tarihinin en büyük krizlerini de eş zamanlı olarak yaşıyor. Bazı üye ülkelerimiz kişi başı milli gelirde dünyada en üst sıralarda yer alırken, birçok üye ülkemiz de ne yazık ki en alt sıralarda yer alıyor. 57 üye ülkemizden 21'i Birleşmiş Milletler en az gelişmiş ülkeler kategorisinde bulunuyor. Nihayetinde hepimiz insanız. İnanın bu tabloyu kendi nefislerimize izah edebilmenin yolu yoktur. Ayrıca hepimiz bir Allah'a inanıyoruz, hepimiz hesap gününe inanıyoruz. Kendimize, nefsimize, vicdanımıza izah edebilsek bile böyle bir gelir uçurumunu hesap gününde o yüce mahkemede izah edebilmenin asla ve asla yolu yoktur."
"Hepimiz günde birkaç hurma ile açlığını bastıran bir peygamberin ümmetiyiz" diyen Erdoğan, şunları kaydetti:
"Hepimiz kendisi aç olduğu halde, ailesi, torunları aç olduğu halde hediye edilen birkaç hurmayı komşularına, kardeşlerine hediye eden, paylaşan, hayatı boyunca sofradan bir tek kez olsun bile tam doymadan kalkan bir nebinin takipçileriyiz. Komşusu açken tok yatanı uyaran hem de çok ağır şekilde uyaran bir rehberin arkasından gidiyoruz. Kardeşliğin ve paylaşmanın dini İslam'ın mensupları olarak mevcut manzarayı izah edebilmenin ve meşrulaştırabilmenin yolu olmadığını hepiniz, hepimiz çok iyi biliyoruz. Mesele sadece yoksulluk, sadece gelir dağılımındaki adaletsizlik de değil."
İslam coğrafyasının durumu
Cumhurbaşkanı Erdoğan, İslam coğrafyasının tarihinde hiç olmadığı kadar kanla, acıyla, gözyaşı ve çatışmayla anılır hale gelmiş durumda olduğunu anlatarak, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Hemen her gün farklı ülkelerde bir hatta birkaç tane Kerbela'ya şahit oluyoruz. Her gün kardeşlerimiz can veriyor, her gün çocuklarımız ölüyor, çocuklarımız yetim, öksüz kalıyor, kadınlarımız ölüyor. En emin yerler olması gereken mescitlerimiz, türbelerimiz ne yazık ki yine bizzat Müslüman olduğunu iddia edenler tarafından alçakça, barbarca, vahşice katliam mekanlarına dönüştürülüyor. Kendi mescitlerimizi, kendilerini Müslüman diye tanıtan canilerden emin hale getiremediğimiz için işte en kutsal mekanlarımızdan biri Mescid-i Aksa gözlerimizin önünde barbarların postallarıyla çiğnenebiliyor. Sesimiz çıkıyor mu, konuşabiliyor muyuz? Hayır. Bizler inanın gerek içimizdeki sorunları gerek dışarıdan gelen saldırıları durduracak, hem coğrafyamızda hem yeryüzünde barışı kalıcı şekilde tesis edecek güce sahibiz."
Erdoğan, eğer istenirse Irak'ta akan kanı durdurmanın mümkün olabileceğini, eğer arzu edilirse Suriye'de çocukların ölmesinin önüne geçilebileceğini vurguladı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Az önce Rabbimin ayetlerini dinledik. Bu ayetlerde Rabbim bizi ikaz ediyor. Bu ikazların içerisinde 'adaleti tesis edinceye kadar zulmedenin karşısında taraf olun' diyor. Her şey açık net ortada. Eğer birlik olunursa, eğer birlikte hareket edilirse, neredeyse bir asırdır devam eden Filistin'in yalnızlığı ayıbına derhal son verilebilir" diye konuştu.
Dışarıdan gelenler...
Sorunları dışarıdan birilerinin gelip çözmeyeceğini, kendi sorunlarını sadece ve sadece kendilerinin çözebileceklerini ifade eden Erdoğan, şöyle devam etti:
"Bakın açık açık söylüyorum, dışarıdan gelenler İslam coğrafyasının petrolünü seviyorlar, altınlarını seviyorlar, elmaslarını seviyorlar, ucuz iş gücünü seviyorlar, çatışmalarını, kavgalarını, anlaşmazlıklarını seviyorlar, inanın bizi sevmiyorlar. Dışarıdan gelenler, yüzümüze dost gibi görünenler, bizim ölümüzü, bizim çocuklarımızın ölüsünü seviyorlar. Buna daha ne kadar seyirci kalacağız? Buna daha ne kadar sabredecek, daha ne kadar tahammül edeceğiz? Bu acı manzara karşısında daha ne kadar mazeretlere sığınacağız? Şii olmak, Suriye'de öldürülen çocukları, Suriye'de katledilen 300 bin masumu, yerinden edilen 7 milyon insanı seyretmeye bahane olabilir mi? Yine soruyorum, Sünni olmak, türbelere yapılan saldırıları, terör örgütlerini, seçilmiş yöneticilerin darbeyle görevden uzaklaştırılmasını, hakkını arayanların sokakta vurulmasını meşrulaştırabilir mi?"
Erdoğan, bütün kalbiyle, bütün samimiyetiyle İslam coğrafyasının tamamına, hangi mezhepten olursa olsun tüm Müslüman kardeşlerine bir çağrı, bir davet yaptığını aktararak, "Ne olur şöyle kenara çekilelim ve manzaraya bir bakalım. Kim kazanıyor, kim kaybediyor? Ölümlerden kazanan kim, çatışmalardan kazanan kim, aramızda var olan sorunlardan kazanç sağlayan kim? Eğer bu soruların cevaplarını verebilirsek, o cevapların gereğini yerine getirmek için bir küçük adım dahi atabilirsek, işte o zaman çözümün fitili tutuşturulmuş demektir" şeklinde konuştu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın konuşmasından bazı başlıklar şöyle:
"Bu acı manzara karşısında daha ne kadar mazeretlere sığınacağız. Soruyorum? Burası bir aile meclisi. Dünya bizi dinliyor. Şii olmak Suriye'de öldürülen çocukları, Suriye'de katledilen 300 bin masumu, yerinden edilen 7 milyon insanı seyretmeye bahane olabilir mi? Yine soruyorum, Sünni olmak türbelere yapılan saldırıları, terör örgütlerini, seçilmiş yöneticilerinin darbe ile görevden uzaklaştırılmasını, hakkını arayanların sokakta vurulmasını meşrulaştırabilir mi?"
"Bütün kalbimle samimiyetimle ve hasbiliğimle İslam coğrafyasının tamamına hangi mezhepten olursa olsun, tüm Müslüman kardeşlerime bir çağrı, bir davet yapıyorum. Ne olur, şöyle kenara çekilelim ve manzaraya bir bakalım. Kim kazanıyor, kim kaybediyor? Ölümlerden kazanan kim, çatışmalardan kazanan kim, aramızda var olan sorunlardan kazanç sağlayan kim? Bu soruların cevaplarını verebilirsek, o cevapların gereğini yerine getirmek için bir küçük adım dahi atabilirsek işte o zaman çözümün fitili tutuşturulmuş demektir"
"BM'nin gerçek manada bir reforma ihtiyacı vardır. Şu anda bütünüyle İİT acaba bir etkinlik bu anlamda yapabildi mi? 197 ülke var, bunun içerisinde 57 ülke İİT'nin üyesi. Bir şey yapabildik mi, yaptık mı? Hayır. Ne zaman, ne gibi adım atacağız? Buralarda stratejilerimizi gözden geçirmemiz lazım"
"Batı medyasının hedefi yapıldım"
Erdoğan, I. Dünya Savaşı'nın 100. yıl dönümüne, İslam coğrafyasında kurgulanan siyasete dikkati çektiği için Batı medyası tarafından en ağır eleştiri ve hakaretlerin hedefi yapıldığını söyledi.
Erdoğan, 1. Latin Amerika Ülkeleri Müslüman Dini Liderler Zirvesi'nde Amerika kıtasına Kristof Kolomb'tan önce Müslümanların ulaştığını söylediğini hatırlatarak, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Bilimsel gerçeklere dayanan bu tezi sadece tekrar ettiğim için Batı medyası tarafından, aynı zamanda maalesef içimizdeki yabancılaşmış kompleksliler tarafından hedef yapıldım. Müslümanlara ayrım yapmaksızın terörist yaftasını yakıştıranlar, İslamofobi konusundaki uyarılarımızı dikkate almıyorlar. Müslümanlara hiç tereddüt etmeden, geri yaftasını yakıştıranlar, ırkçılık, adaletsizlik, çifte standart konusunda uyarılarımızı duymazdan geliyorlar. Bizim sormamızı, sorguluyor olmamızı istemiyorlar. Tarihi gerçekleri, medeniyet tarihini, bilim tarihini, siyasi, askeri, ilmi tarihi hatırlatmamızdan çok ama çok rahatsız oluyorlar. Bizim, dünyanın tamamında din, dil, ırk ayrımı yapmaksızın, yoksulların hakkını savunmamızdan, dayanışmadan, barıştan söz etmemizden rahatsız oluyorlar. Onlar, adaletsizlik üstüne kurdukları iktisadi sistemin gereği neyse inanın, onu yapıyorlar. Ama biz ne onlara ne de kendimize böyle bir ayrımcılığı asla reva göremeyiz. Biz, petrol, elmas, altın, enerji yolları uğruna bitmek tükenmek bilmeyen hırs uğruna, canlara, hatta ve hatta çocuklara kıyanlardan olamayız. Biz, terörün, hoşgörüsüzlüğün, ibadethanelere saldırının, ırkçılığın, antisemitizmin yanında duramayız. Biz, onlara karşı da birbirimize karşı da kıyıcı ve kırıcı olamayız."
İslam coğrafyasının yaşadığı acılardan daha acı olanını "süregelen manasız ihtilaflar", yaşanan trajediden daha ağır olanını "tepkisizlik, suskunluk, anlamsız mazeretlere sığınmak" şeklinde açıklayan Erdoğan, "Dünyada kendimize geçerli mazeretler bulabiliriz ama inanın hesap gününde, yani Fatiha Suresi'nde her gün tekrar ettiğimiz o hesap gününde, o hesap gününün sahibi karşında evet, hiçbir mazeret geçerli olmayacaktır. Iraklı, Filistinli, Suriyeli masum çocukların elleri, katilleri kadar, o katillerin sırtını sıvazlayan hatta o katillere susanların da inanıyorum ki o mazlumların eli, onların yakasında olacaktır" diye konuştu.
"Krizlerden çıkışın yegane şartı; birliktir"
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye'nin hiçbir ülkenin toprak bütünlüğüne, iç barışına, iç işlerine, siyasetine yönelik bir niyetinin asla bulunmadığını vurgulayarak, Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne üye olmaya çalışan, yönü bir taraftan Batı'ya diğer taraftan Doğu'ya dönük ama "10 yıllardır ihmal ettiği kardeşleriyle hasretle kucaklaşmak" arzusunda olan bir ülke olduğunu dile getirdi.
Türkiye'nin bölgedeki hiçbir meseleye çıkar nazarıyla değil, her meseleye insani, İslami nazarla baktığını ifade eden Erdoğan, "Tarihinin en talihsiz günlerini yaşayan İslam coğrafyasında krizlerden çıkışın yegane şartı; birliktir, dayanışmadır, ittifaktır. İnanın her ne mesele varsa çözeriz, her sorunun üstesinden geliriz, yeter ki bir, beraber olalım, Kur-an'ı Kerim'in emrettiği gibi Allah'ın ipine sımsıkı sarılalım ve birbirimize kardeş olalım. Kimin ne şahsi meselesi varsa, kimin ne mezhebi meselesi varsa, hatta ulusal çıkarı varsa bunu bir kenara bırakmalı bölgenin barışı, istikrarı, refahı için çaba harcamalıdır" ifadelerini kullandı.
"Dünya bilimine yeniden büyük katkılar sağlayabiliriz"
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 57 ülke ve 5 gözlemci ülkeyle İİT'nin, BM'den sonra üye sayısı en çok olan örgüt olduğunu kaydederek, şunları söyledi:
"BM, çocukların akan kanına seyirci kalırken, İİT da buna seyirci kalamaz. Gerek İİT ile gerek İSEDAK ile diğer komitelerle kurumlarımız, sivil toplum örgütlerimiz, üniversitelerimizle dünya barışı adına farklılık oluşturabilecek güçteyiz. Dünya bilimine yeniden büyük katkılar sağlayabiliriz. Dünya barışına, dünya siyasetine daha büyük katkılar sunabiliriz. Sadece coğrafyamızda değil, yeryüzündeki her çatışmaya müdahale edebilir, her mazlumun her yoksulun elinden tutabiliriz. Küresel ekonomiye zaten büyük katkılar sunuyoruz, ama küresel ekonomiye istikamet de çizebiliriz. Hamdolsun bunları yapacak gücümüz, birikimimiz, tecrübemiz, potansiyelimiz var. Tek ihtiyacımız olan ittifaktır, birliktir, kardeşlik hukukunun gereğini yerine getirmektir. İşte İSEDAK'ın 30'uncu toplantısının bu yeni ittifak anlayışı için bir başlangıç olması açıkçası en büyük arzumuzdur."
"Dünya 5'ten büyüktür ama ne yazık ki şu anda dünya 5'e mahkumdur"
Erdoğan, "Şu ana kadar BM, bütün bu yaşananlara karşı acaba bir çözüm üretti mi? Bir çözüm ortaya koydu mu? BM Güvenlik Konseyi'ne baktığımızda bu yapıda adalet var mı?" sorularını yönelterek, Güvenlik Konseyi daimi üyelerinden birinin "Hayır" demesinin, bütün meseleleri kilitlemeye yettiğini dile getirdi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, 5 daimi üye içerisinde İslam ülkesi bulunmadığına değinerek, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Kıtalar orada temsil edilebiliyor mu? İşte tablo ortada: Avrupa, Asya, Amerika. Bunun dışında daimi üyeler içerisinde bir tane ülke yok. Mezhebi anlamda, dini anlamda bakıyorsunuz yapı, tek yapı. Bir tane Müslüman ülke orada yok. Adaletin olmadığı bir yapı, dünyaya güven telkin edebilir mi? 'Geçici üyeler' diyorlar; bir anlamı var mı? Yok. Herşey o daimi üyelerin içerisinde bir ülkenin dudakları arasında. Buradan adalet bekleyemezsiniz. Şu anda Irak'ta, Suriye'de, bütün bu bölgede, Ortadoğu'da yaşananlara baktığınız zaman, oradan bir olumlu ses çıkmıyor, çıkmaz. Bunu, boşuna beklemeyelim."
BM Genel Kurulu'nda söylediği "Dünya 5'ten büyüktür" sözlerine atıf yapan Erdoğan, "Dünya 5'ten büyüktür ama ne yazık ki şu anda dünya 5'e mahkumdur. Önce dünyayı bu mahkumiyetten kurtarmamız gerekiyor. Yani BM'nin gerçek manada bir reforma ihtiyacı vardır. Şu anda bütünüyle bir İİT acaba bir etkinlik bu anlamda yapabildi mi? 197 ülke var, bunun içerisinde 57 ülke İİT'nin üyesi. Bir şey yapabildik mi, yaptık mı? Hayır. Ne zaman, ne gibi adım atacağız? Buralarda stratejilerimizi gözden geçirmemiz lazım, her alanda. BM'nin reforme edilmesi noktasında ciddi adımların atılması lazım" dedi.