Parlamento güçlü olmalı
Başbakan Yardımcısı Arınç, "Millet iradesini temsil eden parlamentonun millet kadar, milli irade kadar güçlü olması gerekir" dedi.
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, AK Parti Genel Merkezi'ndeki Parlamenter Danışmanları Akademisi Sertifika Töreni'nde yaptığı konuşmaya, akademi çalışmalarına katılan 130 danışmanı başarılarından dolayı kutlayarak başladı.
AK Parti'nin tek başına iktidara geldiği 2002 seçimlerinin ardından kendisinin TBMM Başkanı seçildiğini anımsatan Arınç, 1991-95 yılları arasında siyasetin derinden yara aldığını, itibarsızlaştığını, koalisyon hükümetlerinin ömrünün çok kısa sürdüğünü, seçimlere katılım oranlarının düştüğünü, seçmende "dün oy verdik ne yaptılar, bugün oy versek, iktidar olsalar ne yapacaklar" görüşünün hakim olduğunu anlattı.
"Özellikle 1999-2002 arasındaki üç partili koalisyon döneminde yaşanan birtakım olaylar ve en son ekonomik kriz, siyasete güvenin bittiği noktaydı" diyen Arınç, 2002'de AK Parti'nin tek başına iktidar olduğunu, CHP'nin de 1999'da baraj altında kaldığı için 2002'de parlamentoya girebildiğini ifade etti. 1999-2002 döneminde parlamentoda olanların tümünün tasfiye edildiğini belirten Arınç, "Oysa TBMM'nin güçlü olması, millet iradesini temsil eden parlamentonun millet kadar, milli irade kadar güçlü olması gerekir. Parlamento demokrasinin kalbidir, eğer bu kalbi çalıştıramaz ve gerekli hayatiyete kavuşturamazsanız Türkiye'de siyaset kurumları ve siyaset yıpranır hatta ölüm noktasına gelir. İşte böyle bir noktada, yeni sözler, yüzler ve vaatlerle güven, istikrar ve gelişmeyi, yeniden büyük ülke, büyük devlet olmayı hedefine koyan bir parti başarılı oldu. Biz oyuz" değerlendirmesinde bulundu.
-"Rahmetli Ecevit'i saygısı, nezaketi ve konuşmadaki üslubuyla hatırlıyoruz"
Danışmanlardan, milletvekillerine yapılan davetleri iyi değerlendirmelerini isteyen Arınç, davette bulunan kuruluşlar hakkında bilgi toplanması gerektiğini belirterek, "Bazıları vardır ki sadece ismi, tabelası vardır. Bir de bunlar seneden seneye ödül törenleri yaparlar. Milletvekillerine de söylüyorum, danışmanları da gözünü açsın, bu ödül törenlerinin yüzde 95'i tuzaktır. 'Size en büyük siyasetçi ödülünü vereceğiz' diyenlere kanmayın. Gittiğinizde görüyorsunuz ki 'en büyük siyasetçi ödülü' 60 kişiye veriliyor. Ben de bu işin mağduru olduğum için söylüyorum" değerlendirmesinde bulundu.
Türkiye'de "plaket endüstrisinin otomotiv endüstrisinden güçlü olduğunu" söyleyen Arınç, plaket almak için milletvekillerinin ve danışmanların da "hevesli olmaması" gerektiğini belirtti. Siyaset yaşamında arkada olumlu iz bırakmanın önemine değinen Arınç, sözlerine şöyle devam etti:
"Geçenlerde Kamer Genç için 'Ne kendi etti rahat, ne aleme verdi huzur, yıkıldı gitti cihandan, dayansın ehli kubur' demiştim. Anlamını öğrenememiş, bu taraklarda bezi yok tabii. Hala bazı kitap karıştırır, yaşlı başlı milletvekillerinden 'Bu Bülent bana ne demek istedi' diye soruyormuş. İnşallah dönem sonuna kadar öğrenir. Bir büyük abimiz vardı bizim, 'Salyangoz bile gezdiği yerde iz bırakır. Bu kadar yıl iş yapıp da arkanızdan iz bırakmadan giderseniz size yanarım' demişti. Köşeli, ilkeli, omurgalı olmak lazım. Parlamenter, milletvekili, mebus, mutlaka bir ağırlığının olması lazım.
Bugün rahmetli Ecevit'i müspet menfi birçok özellikleriyle hatırlıyoruz. Sadece Merve Kavakçı'nın arkasından söylediği sözlerle değil saygısı, nezaketi ve konuşmadaki üslubuyla da hatırlıyoruz. Ben çoğu yerlerde onu örnek vermişimdir. Allah rahmet eylesin, o da ölmeden önce bana iltifatta bulunmuştu, 'Düşüncelerimiz, fikirlerimiz ayrı ama üslubunuzu, konuşmalarınızı çok beğeniyorum' diye takdir etmişti. Biz, Ecevit'in, en zor zamanlarda bile nezaketini, saygısını elden bırakmadığını, rakiplerine hitap ederken hangi kelimeleri kullandığını çok iyi biliyoruz. Bugün milletvekillerimizden bazılarının sadece kavgayla, yumrukla, kötü sözlerle hatırlanması içimizi yaralar. Milletin seçtiğinin millet kadar asil, temiz, millet kadar onun ideallerine sahip olan birisi olması gerekir."