Kimse Türkiye'ye ayar veremez
Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş, "Hiç kimsenin, Türkiye'deki herhangi bir soruşturmayı bahane ederek Türkiye'ye ayar vermesine hiçbir şekilde tahammül edemeyiz" dedi.
Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş, "Hiç kimsenin, Türkiye'deki herhangi bir soruşturmayı bahane ederek Türkiye'ye ayar vermesine hiçbir şekilde tahammül edemeyiz" dedi.
Kurtulmuş, basın mensuplarının gündeme ilişkin sorularını yanıtladı.
17 ve 25 Aralık operasyonlarının yıl dönümü olduğunu anımsatan bir gazetecinin, buna ilişkin değerlendirmesini sorduğu Kurtulmuş, öncelikle meselenin iki boyutu olduğunu söyledi. Kurtulmuş, "17 ve 25 Aralık'ta ortaya atılan yolsuzluk iddiaları boyutuna ilişkin devam eden bir hukuki süreç ve TBMM'de açılmış olan soruşturma" bulunduğunu kaydetti.
Kurtulmuş, "Bu komisyonlar marifetiyle millet adına TBMM, 17 ve 25 Aralık süreçlerinin yolsuzluk iddiaları kısmıyla ilgili kararı verecektir. Hep beraber izleyeceğiz ve TBMM'nin bu konuya ilişkin yaklaşımlarının sonucunu göreceğiz" diye konuştu.
Başbakan Kurtulmuş, şöyle devam etti:
"İkincisi ise 'hafızayı beşer nisyan ile maluldür' diye bir söz var. Geçtiğimiz sene 17 ve 25 Aralık süreçlerinde Türkiye çok büyük bir badireden geçti. Türkiye, çok açık hükümete karşı bir yolsuzluk iddiası bahane edilerek, bunun üzerinden geliştirilen bir darbe teşebbüsü ile karşı karşıya kaldı. 17 ve 25 Aralık süreçlerinde Türkiye'nin Allah korusun Mısır'dan ve Ukrayna'dan bin beter hale getirilmesinin mümkün olacağı bir süreci hep beraber geride bıraktık. Aynı şekilde 17 ve 25 Aralık operasyonu bu siyasi bir takım müdahaleler anlamına geldiği gibi aynı şekilde de Türkiye'de faizlerin yükselmesi, Borsa İstanbul'un değer kaybetmesi, Türkiye'nin risk priminin yükselmesi gibi nedenlerle de ciddi bir ekonomik operasyonla da karşı karşıya kaldık. Biz o zaman bunları rakamlarıyla açıklamıştık."
Bütün bu 17 ve 25 Aralık operasyonlarının ekonomi üzerindeki etkisi dolayısıyla Türkiye'nin yaklaşık 70 milyar dolarlık bir iktisadi kayıpla karşı karşıya kaldığı vurgulayan Kurtulmuş, sonradan bunların tekrar telafi edildiğini belirtti.
Kurtulmuş, "Özellikle 30 Mart seçimleri ve arkasından gelen 10 Ağustos Cumhurbaşkanlığı seçimi vasıtasıyla da Türkiye'de milletin ortaya koymuş olduğu siyasi duruş netleşince, 17 Aralık, 25 Aralık operasyonuyla yapılmaya çalışılan darbe teşebbüsü tamamıyla sonuçsuz kalmış oldu" dedi.
Meselenin her iki tarafının birbirinden ayırt edilerek konuşulması gerektiğini dile getiren Kurtulmuş, "Evet, eğer yolsuzluk iddiaları varsa şu anda bu iddialar TBMM'deki soruşturmalar kapsamındadır ve aynı şekilde devam eden bir hukuki süreçtir. Ama sonuçta Türkiye siyasi tarihine 17 ve 25 Aralık operasyonları yolsuzluk maskesi altında yapılmaya çalışılan bir darbe teşebbüsü olarak kalmıştır" ifadesini kullandı.
-"17 ve 25 Aralık darbe teşebbüsünden dersler çıkarıldı"
Numan Kurtulmuş, Türk siyasi tarihinde hiçbir zaman 17 ve 25 Aralık operasyonlarının bu darbeci mahiyetinin unutulmayacağını belirterek, bunun Türkiye siyasetinin hafızasında hep var olacağını söyledi.
Kurtulmuş, Türkiye siyasetinin bir daha böylesine önemli bir darbe teşebbüsüyle karşı karşıya kalmamasını, Türkiye siyasetinin, sivil siyasetin, milli iradenin önünün bir takım olağan dışı yöntemlerle kesilmeye çalışılmamasını ümit ettiğini kaydetti.
Bunların geride kaldığını, 17 ve 25 Aralık darbe teşebbüsünden dersler çıkarıldığını dile getiren Kurtulmuş, Türkiye'de bütün seçmen kitlesinin geniş anlamda da demokrasinin, milli iradenin yanında durduğunu, bunun da Türkiye bakımından sevinilecek ve gururla hatırlanacak bir süreç olduğunun altını çizdi.
Kurtulmuş, "Bunu da böyle bir daha yıl dönümü şekline getirmenin de çok doğru olmadığını aslında düşünüyorum ama soruyu sorduğunuz için bunları hatırlamakta fayda var. Çünkü dediğim gibi, hafızayı beşer nisyan ile maluldür. Sanki bunlar hiç olmamış gibi unutmak da mümkün olabilir" dedi.
-"Bu süreç asla siyasi bir süreç değildir"
İstanbul merkezli ''paralel yapı'' operasyonuna ilişkin dış dünyadan tepkilerin bulunduğunu belirten bir gazetecinin, buna ilişkin görüşlerini sorması üzerine Kurtulmuş, "Şimdi bütün bunları arkadaşlar, yani tam tabiriyle böyle aportta bekleyip 'Aman ha Türkiye'ye karşı bir şey olsun da biz de burada tavrımızı gösterelim' diye bekleyen bir takım çevreler olabilir" değerlendirmesinde bulundu.
Kurtulmuş, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Dolayısıyla Türkiye'nin AB süreci, Türkiye'nin AB'ye adaylık sürecindeki samimi yaklaşımları, bunların hepsini bir tarafa bırakalım. Ama bu vesileyle ya da başka bir vesileyle herhangi bir ülkeden Türkiye'deki siyasi süreçlerle ilgili bir takım açıklamalar gelebilir. Ama hiç kimse kusura bakmasın. Türkiye'nin kendi iç meseleleri, hiçbir şekilde dışarıdan gelecek demeçlerle, dışarıdan ortaya konulacak bir takım tavsiyelerle hatta zaman zaman diplomatik lisanı aşarak bir takım uyarı mahiyetinde oluşan demeçlerle Türkiye kendisini, kendi hukuki yapısını, kendi sistemini, kendi iç işleyişini yönlendirmez. Dolayısıyla bunların hepsini ilgiyle, dikkatle takip ederiz. Ama sonuçta Türkiye, hukuk devleti prensipleri içerisinde kendi işlerini kendisi görür. Hiç kimsenin de Türkiye'nin içişlerine müdahale etmesine bu anlamda müsaade etmez."
Devam eden bir süreç bulunduğunu hatırlatan Kurtulmuş, "Bu süreç asla siyasi bir süreç değildir. Öncelikli olarak bunun altını çizerek ifade etmemiz lazım. Bu süreç hukuki bir süreçtir. İnanın ki bizler de aynen Türkiye'de bütün kamuoyu gibi, medya gibi sürecin başlangıcını Pazar günü öğrenmiş olduk. Niçin başladı? Hangi iddialar vardır? Hangi sorular sorulur? Bunları biz hükümet tarafı olarak bilmeyiz, siyaset olarak bilmeyiz. Devam eden bu hukuki süreçleri de hep beraber izleyeceğiz. Sonucu nasıl ortaya çıkar bunu hep beraber göreceğiz" diye konuştu.
Bunun, herhangi bir gazetecilik faaliyeti dolayısıyla ya da bir medya mensubu olmak dolayısıyla ortaya çıkan iddialar olmadığını kaydeden Kurtulmuş, şu bilgileri verdi:
"İddialar diyorum. Bunun da altını çiziyorum. Henüz iddia olduğunu bildiğimiz bir takım yaklaşımlar var. Dolayısıyla burada bir kişinin, kendisine ve kendi yayınevinin çevresine karşı yapılmış olan kanunsuz olduğu işler dolayısıyla yapmış olduğu bir şikayet var. Bu şikayetten ortaya çıkarak, yola çıkılarak yapılmış olan bir soruşturma var. Bu soruşturma devam ediyor. Bu bir hukuki süreç. Bir şikayet üzerine, somut bir kişinin somut bir şikayeti üzerine devam eden ve bu süreç bağlamında ismi geçen kişilerin bir kısmının da medya mensubu oldukları bir geniş soruşturmayla karşı karşıyayız. Yoksa medya mensubu olan arkadaşlarımız, medya mensupluğu dolayısıyla ortaya koyduğu faaliyetler dolayısıyla sorguya çekiliyor değil. Bunu birbirinden ayırt etmek lazım. Bir başka hukuki gerekçeyle sorguya alınıyorlar. Nasıl, sorgudan sonra ne olacak? İşte görüyorsunuz, bazı arkadaşlar gözaltına alındılar ve serbest bırakıldılar. Ama bunun sanki basına karşı yapılan bir müdahaleymiş gibi gösterilmesi de fevkalade büyük bir haksızlıktır."
-"Hiç kimse hukuki soruşturma süreçlerinden muaf değildir"
Uluslararası camianın da bunu bu şekilde görmesinde büyük bir fayda olduğunu dile getiren Kurtulmuş, "Evet böyle brifing verilmiş kendilerine, böyle bilgilendirilmişler. Öyle görünüyor ki daha Türkiye kamuoyu bundan haberdar olmadan uluslararası camiadan verilen demeçlerin, öncedenbildirildikleri ya da eş zamanlı bir şekilde bildirildikleri anlamı çok net bir şekilde ortaya çıkıyor. Burada medyaya karşı yürütülen bir operasyon değil, bir kumpas iddiası üzerine yürütülen bir operasyonun içinde medya mensuplarının da bulunduğu bir operasyon söz konusudur" dedi.
Kurtulmuş, "Kaldı ki hiçbir meslek mensubu, bu siyasetçi olabilir, medya mensubu olabilir, yargı mensubu olabilir, emniyet mensubu olabilir, ya da sivil bir işadamı olabilir. Hiç kimse kendi mesleki mensubiyeti dolayısıyla hukuki soruşturma süreçlerinden muaf değildir. Bunun da bu şekilde görülmesi lazım ve herkesin bu anlamda devam eden sürecin hukuki boyutuna saygı göstererek sürecin nasıl gelişeceğine bakması gerekir" ifadesini kullandı.
Başbakan Yardımcısı Kurtulmuş, şöyle devam etti:
"Biz de siyasetçiler olarak asla bu süreçlerde kendimize ne avukat görevi, ne savcı görevi, ne de yargıç görevi çıkarmayız. Türkiye'de yasamanın, yürütmenin, yargının bağımsızlığı ilkesi prensibi çerçevesinde süreçleri biz de takip ederiz. Ama bütün bunların hepsinin üstünde şunu bir kere daha teyiden söylemek istiyorum: Hiç kimsenin, Türkiye'deki herhangi bir soruşturmayı bahane ederek Türkiye'ye ayar vermesine hiçbir şekilde tahammül edemeyiz. Bakın şu anda dünyanın birçok yerinde olaylar oluyor. Diyelim ABD'de olaylar oluyor. ABD'nin birçok yerinde polisin aşırı şiddet kullanımına karşı olaylar oluyor. Evet herkes bu konuyla ilgili görüşlerini ortaya koyuyor. Ama kalkıp da hiç kimse herhalde ABD'nin içişlerine karışarak burada bu anlamda devam eden oradaki olaylara da taraf olmuyor. Kimse Türkiye'deki bu soruşturma dolayısıyla taraf olmamasını tavsiye ederiz, Türkiye'ye ayar vermeye kalkmamasını tavsiye ederiz. Sonuçta Türkiye, bu ve benzeri birçok süreci geride bırakmış, çok şükür demokratik olgunluğunu fevkalade ciddi bir şekilde geliştirmiş olan bir ülkedir. Kusura bakmasınlar, Türkiye'yi tenkit edenlerin birçoğundan çok daha ileri demokratik standartlara sahip olduğumuzu da gönül huzuru içerisinde ifade edebilirim."