Doğaya Zarar Vermeyen Mekanlar Tasarlanmalı
Düzensiz ve yoğun bir yapılaşmaya sahip kentler hem çevreyi hem de yaşayan insanların sağlığını tehdit ediyor.
Doğaya adeta başkaldıran yapılar son zamanlarda ülkemizde adeta tartışma konusu. Buna alternatif olarak son yıllarda sürdürülebilir mimarlık çalışmaları öne çıkıyor. Amaç, enerji kaynaklarını minimum seviyede kullanan, doğayla uyumlu ve insan sağlığına zarar vermeyen yapılar oluşturabilmek. KTO Karatay Üniversitesi Güzel Sanatlar ve Tasarım Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Kerim Çınar, “Doğaya saygılı tasarlama, canlıların yaşam hakkını gasp etmeden, malzeme doku ve biçimsel özellikleri insan için yaşanabilir mekânların oluşturulması anlamına gelmektedir. Bu açıdan bizim görevimiz estetik algıya sahip, doğaya zarar vermeyen mekânlar tasarlamaktır.” dedi.
Bir arada yaşama kültürünün insanlık tarihi kadar uzun bir geçmişi olsa da kentleşmenin kökenini tarım devrimine dayandırabiliriz. Tarım devriminden beri, belli bir fonksiyonu olan coğrafyalarda yerleşip kentler kuruyoruz. İnsanlık tarihine yön veren bu yerleşim biçimini iyileştirerek, doğayla ve insanla uyumlu hâle getirmek de mümkün. Dünyanın dört bir yanında nüfusu milyonlarla ifade edilen kentler bulunuyor. Düzensiz ve yoğun bir yapılaşmaya sahip bu kentler hem çevreyi hem de içinde ve çevresinde yaşayan insanların sağlığını tehdit etmekte. Sürdürülebilir mimarlığın temel prensibi, enerji kaynaklarını minimum seviyede kullanan, doğayla uyumlu ve insan sağlığına zarar vermeyen yapılar oluşturabilmek. Günümüzde marjinal bir ekolojik fikir olmaktan çok, bir zorunluluk olduğunu söylemek mümkün. Nitekim bu mimarı biçiminin uygulanması hem kaynakların tükenmesini engelleyebilir hem de insan sağlığıyla uyumlu bir yerleşim biçiminin ortaya çıkmasını sağlayabilir. Doğanın her zaman tasarımcılara ilham kaynağı olduğunu ve tasarımcıların doğaya zarar vermeden estetik mekanlar tasarlaması gerektiğini aktaran Konya Ticaret Odası (KTO) Karatay Üniversitesi Güzel Sanatlar ve Tasarım Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Kerim Çınar, “Doğa, tasarımcılar için önemli ilham kaynaklarından biri olmuştur. Doğadaki renk ve biçim çeşitliliği farklı bakış açılarında bize farklı perspektifler sunmaktadır. Aynı zamanda doğadaki yapım teknikleri, canlıların hareketi de tasarım için bizi etkileyen unsurlardandır. Ancak doğa ile uyumlu tasarlamak dediğimizde aklımızda daha çok doğaya saygı duyularak nasıl tasarlanır sorusu gelmelidir. Doğa renk ve biçim çeşitliliği ile birçok canlının yaşam alanıdır. Doğaya saygılı tasarlama, canlıların yaşam hakkını gasp etmeden, malzeme doku ve biçimsel özellikleri insan için yaşanabilir mekânların oluşturulması anlamına gelmektedir. Bu açıdan bizim görevimiz estetik algıya sahip, doğaya zarar vermeyen mekânlar tasarlamaktır.” dedi.
“Mekân Tasarımları İnsan Fizyolojisi ve Psikolojisi Üzerinde Etkili”
Kentlerin ekonomisi, coğrafyası, kültürü ve insanı ile uyumlu bir mimariye sahip olması gerektiğini de belirten Çınar, “Günümüz kentleri ise özellikle insan ölçeğinden uzaklaşmaktadır. İnsan ölçeğine uyularak elde edilmiş mekânlar, kullanıcının psikolojik ve fizyolojik açıdan kendini rahat hissettiği aynı zamanda ihtiyaçlarımıza cevap verecek nitelikte mekânlardır. Kullanıcıda olumlu duygular uyandıran mekânlardır. İnsan ölçeği ancak tasarımcının gözü iyi eğitilirse elde edilebilmektedir. KTO Karatay Üniversitesi Mimarlık ve İç mimarlık Bölümü’nde temel tasarım derslerinden başlayarak mesleki derslerde göz eğitimine önem verilmektedir. Böylece öğrencilerimiz ölçü, ölçek, oran, ritim, denge, hiyerarşi, hareket gibi kavramları meslekleri ile bütünleştirebilmektedirler.” diyerek mekân tasarımlarının insan fizyolojisi ve psikolojisi üzerindeki etkilere vurgu yaptı.
“Kentler ile Beraber İnsanlar da Dönüşüm Sürecine Giriyor”
Son yıllarda ülkemizde de yoğunlaşan kentsel dönüşüm çalışmaları ile insanların da değişim ve dönüşüm sürecine girdiğini, eğitim sisteminin de bu değişikliğe uyum sağlamak zorunda olduğunu dile getiren Prof. Dr. Çınar, “Kentler eskimekte zamanla yer yer işlevini kaybetmektedir. Kentler ile biz de değişiklik ve dönüşüm sürecine girmek zorunda kaldık. Her şey değişti, ancak bütün bu değişikliğin içinde acaba temel ihtiyaçlarımız değişti mi? Mimarlık ve diğer birçok bilimde öğrencilere öğretilen Maslow’un ihtiyaçlar piramidinde, fizyolojik ihtiyaçlar, güvenlik ihtiyacı, ait olma ve sevgi ihtiyacı, değer ihtiyacı ve kendini gerçekleştirme ihtiyacı ile insanlar tanımlanmaktadır. Kentsel dönüşüm bağlamında değerlendirirsek fizyolojik ve güvenlik ihtiyacımızın maksimum düzeyde karşılandığı projelerin içerisinde ait olma ihtiyacımız, sevgi ihtiyacımız, değer ve kendini gerçekleştirme ihtiyacımız ne kadar karşılanmakta? Burada mimarlara ve kent plancılarına düşen görev kullanıcın bütün ihtiyaçlarına cevap verebilecek mekânlar tasarlamaktır. KTO Karatay Üniversitesi’nde öğrencilerimize kullanıcının fizyolojik ve psikolojik özelliklerini öğreten ve bu yönde mekânlar tasarlamasını teşvik eden bir eğitim sistemi yürütmekteyiz.” diye konuştu.