Bahçeli Başbakan Erdoğan'ı eleştirdi

MHP Genel Başkan Bahçeli, "Başbakan Erdoğan, Türk milletinin üzerinden taziye kurbanı keserek, kendisini aklama ve temize çıkarma sinsiliğine soyunmuştur. Başbakan'ın taziyesi bir nevi sözde soykırım özrüdür" dedi.

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın bugün Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç sayesinde Başbakanlık yaptığını savunarak, "Dün demokrasi kahramanı olduğu, tek başına vesayet odaklarına direndiği övülen Sayın Kılıç birden bire nasıl paralel yapının avukatı olarak suçlanmış, nasıl karşı mahalleye atılmış, ne olmuştur da sömürge valisi edasıyla konuştuğu dile getirilmiştir?" dedi.

Bahçeli, partisinin TBMM Grup Toplantısı'nda yaptığı konuşmada, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın 1915 olaylarına ilişkin taziye mesajını ve Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç'ın yüksek mahkemenin kuruluş yıl dönümünde yaptığı konuşmayı değerlendirdi.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve hükümetinin tarihe karşı ön yargılı baktıklarını ve tarih cahili olduklarını öne süren Bahçeli, bunun son örneğinin Erdoğan'ın 23 Nisan'da yayımladığı 1915 olaylarına ilişkin mesajı olduğunu belirtti. 

Bahçeli, Erdoğan'ın mesajının baştan sona gayri milli bir bakışla yazıldığını, adil ve vicdani duruştan, din ve etnik köken gözetmeden o dönemde yaşanmış acıları anlamaktan bahsettiğini dile getirerek, şunları söyledi: 

"Sayın Başbakan, biz kendi acılarımızın yasını hala tutarken, oluk oluk akan Müslüman Türk kanının sorumlularına ne yüzle, ne hakla, hangi yetkiyle karşılıksız tavizler veriyor, taziyede bulunuyorsun? Başbakan acılar hiyerarşisi kurulmasının, acıların birbiriyle mukayese edilmesinin ve yarıştırılmasının acının öznesi için bir anlam ifade etmeyeceğine atıf yapmıştır. Doğrudur, acıları yarıştırmak, acılar arasında kategorik ayrımlar yapmak bir aşamaya kadar insani ve İslami değildir. Fakat Ermeni çetelerinin katlettiği 518 bin 105 Müslüman Türk’ü ne yapacağız, nereye koyacağız? 'Oldu bir kere, ne yapalım, ölenle ölünmez' diyerek, şehadetlere sırt mı çevireceğiz?

Haksız yere, suçsuz yere ölen her kim olursa olsun üzülmek doğal olarak insanlık gereğidir. Ancak sözde soykırım tezlerini silah gibi kullanan, uluslararası camiada aleyhimize yıllardır lobi çalışması yapan hangi Ermeni’nin, hangi Ermenistan devlet yöneticisinin Müslüman Türk milletinin yaşadığı acıları paylaştıkları duyulmuştur? İstanbul’da hepimiz Ermeni’yiz demek haktır da Erivan’da hepimiz Türk’üz demek niçin imkansız ve hayal ötesidir? 

Sözde soykırım savunucusu Ermeni diasporasına gelince çağdaş, PKK’ya gelince özgürlük sevdalısı, Kıbrıs davamıza suikast düzenleyen Türk hasımlarına gelince anlayışlı olan Başbakan, konu Türk milletinin tarihi hakları olunca niçin araziye uymakta, niçin ayak parmaklarına basarak yürümektedir? Bu ne menem bir iştir? Empatiyi sadece Türk milleti mi yapacak, hoşgörüyü sadece Türkiye mi göstermek zorunda olacaktır?

Başbakan Erdoğan Birinci Dünya Savaşı esnasında yaşanan hadiselerin hepimizin ortak acısı, buna adil hafıza perspektifinden bakılmasının insani ve ilmi bir sorumluluk olduğuna değinmiştir. Allah için söyleyiniz, Anadolu’yu işgal etme hedefiyle Çanakkale kıyılarına kadar gelip de yüzbinlerce vatan evladını şehit edenlerin torunlarına yıllardır düzenledikleri Şafak Ayinleri münasebetiyle ses çıkaran var mıdır? 'Sizin dedeleriniz ne arıyordu topraklarımızda? Pikniğe mi, ölüm yağdırmaya mı gelmişlerdi' diye hiç sorgulayıcı baktık mı? 

Birinci Dünya Savaşı esnasında düşmanla işbirliği yapıp arkamızdan hançerleyen çetelere, katillere, küçücük bebekleri süngüleyen canavarlara, kızlarımıza, kadınlarımıza Akadamar’da tecavüz eden yezit torunlarına 99 yıl sonra, 'ne iyi yaptınız' dememiz bekleniyorsa Başbakan ve yandaşları daha çok bekleyecektir. Millet-i Sadıka unvanının alınmasından tehcire kadar uzanan kanlı hadiseleri tek taraflı olarak Türk milletine yüklemek, en hafif deyimle kansızlık olup yok hükmündedir. Başbakan Erdoğan, Türk milletinin üzerinden taziye kurbanı keserek kendisini aklama ve temize çıkarma sinsiliğine soyunmuştur. Başbakan’ın taziyesi bir nevi sözde soykırım özrüdür." 

 

-"Türk milletinin vereceği yok, alacağı çok" 

Devlet Bahçeli, Türk milletinin haklı olduğu bir konuda 99 yıldır suçlandığını ifade ederek, Asala terör örgütü tarafından 16 ülkede şehit edilen 42 diplomatın adlarını anan kalmadığını söyledi.

Erdoğan'ın PKK’ya jestten sonra sözde soykırım şebekesine zeytin dalı uzattığını dile getiren Bahçeli, "Bir insanın cahil olması anlaşılır bir şeydir fakat hain olması asla bağışlanacak bir konu değildir. Başbakan’a tavsiye ediyorum; Petrosyan, Koçaryan ve Sarkisyan üçlüsünü saygıyla yad et, arkasından şimdiki Ermenistan Cumhurbaşkanı’nı Van’da 'kardeşim' diyerek kucakla, sonra da Batı Ermenistan sözleriyle herkesin huzurunda geçmişteki Taşnak, Hınçak ve Asala militanlarına protokoldekilerle birlikte iki göz, iki çeşme ağla. Nasılsa benzerini Diyarbakır’da yapmıştın, nasılsa böylesi bir rezalette oldukça mahir ve ustasın" dedi. 

Bahçeli, Başbakan Erdoğan, ABD Başkanı Barack Obama ve İmralı'da ömür boyu hapis cezasına çarptırılan Abdullah Öcalan'ın mesajlarının bazı ayrıntılar dışında aynı olduğunu belirterek, "İki kafadar, iki kadim dost aynı elden çıkan mesajı farklı farklı tarihlerde yayımlayarak, ABD Başkanı’nın kahrından kurtulmuşlar, 24 Nisan’a fitne yatırımı yapmışlardır" dedi. 

Zorunluluktan alınan tehcir kararının soykırım değil, milletin nefs-i müdafaası, meşru ve haklı bir tedbir olduğunu vurgulayan Bahçeli, şöyle devam etti: 

"Bugüne kadar yapılan sayısız çalışmanın, yazılan tez ve makalenin ispat ettiği en yalın gerçek soykırımın yalan, iftira ve aldatmadan ibaret olduğudur. 1915’teki saygı duyulması gereken milli duruşu soykırım diye yaftalamaya kalkanlar önce, o tarihlerde Balkanlardan göçe zorlanan 5 milyonu aşkın Evlad-ı Fatihan'ın derin ızdırap ve kayıpları hakkında konuşmalıdır. Yine o tarihlerde savaş şartları içinde, dünyanın değişik yerlerinde yaşanan kitlesel kıyım ve katliamlarla ilgili bir şey söylemelidir. Tehcir esnasında hayatını kaybedenlerin vebalini milletimizin üzerine yıkmaya çalışanlar, düşmanla dirsek teması kurup döktükleri nehir gibi kanın, Talat Paşa’nın bedenine sıktıkları kurşunun, Dağlık Karabağ’daki vahşi cinayetlerin hesabını vermelidir. Türk milletinin vereceği yoktur, ama alacağı çok fazladır.

Tehcire konu olanların torunlarına vatandaşlık verilmesi yıllardır dillendirilen tazminat ve toprak talebinin karşılanması demek olacaktır ki buna Türk milleti müsaade etmeyecek, bu oyun mutlaka bozulacaktır. Başbakan Türk tarihini lekelemekten uzak durmalıdır, Türk milletine hafıza nakli yapma teşebbüsünden vazgeçmelidir. Türk milletini suçlu ve soykırımcı gösterme densizliği dikiş tutmayacak, şehit yadigarı vatan topraklarına sözde soykırım flamalı taziye çadırı kuran Başbakan da Cumhurbaşkanı olamayacaktır." 

 

-"Haşim Kılıç'ın ifadeleri muhatabını buldu"

Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç'ın, yüksek mahkemenin kuruluş yıl dönümündeki konuşmasına da değinen Bahçeli, Kılıç'ın sözlerinin Başbakan Erdoğan ve AK Parti'yi aşırı derecede rahatsız ettiğini ve kızdırdığını söyledi.

"Kılıç'ın ifadeleri adresini ve muhatabını anında bulmuş, yarası olan fail gocunarak, sarsıla sarsıla harekete geçmiştir" diyen Bahçeli, Erdoğan'ın Kılıç'a karşı çok yoğun bir saldırı kampanyasına refakat ettiğini söyledi. 

Haşim Kılıç’ın konuşmasının, Başbakan Erdoğan'ın önceki sözlerini çürüten ve iade eden cümlelerle dolu olduğunu dile getiren Bahçeli, sözlerini şöyle sürdürdü: 

"Başbakan şunu iyice anlamalıdır ki istediğini söyleyen istemediğini duymaya mecburdur. Anayasa Mahkemesi Başkanı’nın konuşması elbette haklı, doğru ve yerindedir. Bizim tuhafımıza giden taraf, Sayın Kılıç'ın doğru bildiklerini, hukuk devleti üzerinde oynanan oyunları, adaleti yok sayan endişe verici uygulamaları niçin bu kadar gecikmeyle gündemine aldığıdır. Ne olmuştur da Anayasa Mahkemesi Başkanı ile Başbakan ters düşmüştür? Acaba dostların sözde savaşıyla ülke gündemi farklı bir mecraya çekilmek mi istenmekte, siyasi mühendislik mi yapılmaktadır? 

AKP’li bakan ve yöneticilerin hakaret ve suçlama nöbetine girerek, Anayasa Mahkemesi Başkanı’na veryansın etmeleri garip bir çelişkidir. Eğer bugün Recep Tayyip Erdoğan Başbakan sıfatıyla siyaset yapıyorsa, AKP iktidardaysa, bu, bir bakıma Sayın Haşim Kılıç’ın sayesindedir. Sayın Kılıç’ın 30 Temmuz 2008’deki tavrı AKP’yi ve Başbakan’ı uçurumdan çekip çıkarmıştır. Dün demokrasi kahramanı olduğu, tek başına vesayet odaklarına direndiği övülerek söylenen Sayın Kılıç birden bire nasıl paralel yapının avukatı olarak suçlanmış, nasıl karşı mahalleye atılmış, ne olmuştur da sömürge valisi edasıyla konuştuğu dile getirilmiştir?

Şurası tartışmasızdır ki, siyaseti siyasetçiler yapmalıdır. Yüksek yargı başkan veya üyelerinin siyasi yorumda bulunmaları bize göre isabetli ve kabul edilebilir değildir. Bizi kaygılandıran husus Anayasa Mahkemesi’nin direk siyasi tartışma ve polemiklerin içine çekilmesidir. Başbakan’ın değirmenine su taşıyan ve yeni bir öteki yaratan bu yeni kamplaşmanın hukuktaki tahribata yeni halka eklemesi bir başka düşündürücü sorun kaynağıdır. 

Başbakan Erdoğan ile Anayasa Mahkemesi Başkanı arasındaki anlaşmazlığın gerçek nedenini elbette bilemeyiz ama bildiğimiz bir husus varsa, bu da süren çekişme ve rekabetin Cumhurbaşkanı seçimiyle ilgili hesap ve beklentileri kapsadığıdır. Başbakan Erdoğan 'sağımız solumuz belli olmaz, yine ters köşe yapabiliriz', dese de gerçekte terse yatan ve yanlış yere kapaklanan kendisi olacaktır.

Başbakan, devletin baştan ayağa dinlendiğini haykırmaktadır. Sayın Erdoğan, sen iktidarda değil misin, sen Başbakan değil misin, sen milli güvenliği sağlamakla görevli değil misin? Başbakan bu vahim duruma açıklık getirmelidir. Kimler niçin Cumhurbaşkanı’ndan Anayasa Mahkemesi’ne kadar dinlemiştir? Cumhurbaşkanı Sayın Gül’ün üzerinde durma gereği duymadığı bu konu Başbakan tarafından niçin sıklıkla gündemde tutulmaktadır? Başbakan Erdoğan, kaset yoluyla devletin en tepesine şantaj yapılmasına ortam mı açmakta, Cumhurbaşkanı Seçiminde malzeme olarak kullanmayı mı düşünmektedir? Ne olursa olsun, Başbakan Erdoğan’dan cumhura baş olmaz, Çankaya Köşkü yolsuzluktan dolayı yüzü simsiyah kesilmiş bu şahsı barındıramaz, kaldıramaz."

Bahçeli, Süper Toto Süper Ligin şampiyonu Fenerbahçe'yi de kutlayarak, "İnanıyorum ki şampiyonluk adalete yeni bir fener yakacak, haksızlıklarla ve hukuksuzluklarla mücadelede yeni bir heyecan uyandıracaktır" dedi.