Anne sütü şizofreniden koruyor

Anne sütü alan bebeklerin almayanlara göre şizofreni hastalığına yakalanma riskinin çok daha az olduğu belirtildi.

Abant İzzet Baysal Üniversitesi (AİBÜ) Rektörü Prof. Dr. Hayri Coşkun, her doğan bebeğin anne sütü alması gerektiğini vurgulayarak, "Bu, mecburiyet. Bebek en az bir yıl, mümkünse daha fazla anne sütüyle beslenmeli. Bebek doğar doğmaz doğadan gelen birtakım risklere karşı zayıf durumdadır. Özellikle hastalıklara karşı çok savunmasızdır. Bu savunma mekanizması anne sütüyle desteklenir. Anne sütü daha çok bağışıklık sistemini güçlendiren maddelere sahip. Bu, sadece anne sütüyle sağlanabilir, başka sütlerle sağlanması mümkün değil" şeklinde konuştu.

Anne sütü konusunda geniş araştırmalar yapıldığını anlatan Coşkun, "Anne sütü alan bebeklerin almayanlara göre şizofreni hastalığına yakalanma riski çok daha az olur. Bu açıdan da anne sütü çocuğun sağlıklı gelişmesi açısından çok daha önem taşır. Anne sütünün faydası sadece bununla bitmez, çok daha faydası var. Anne sütü, kemik, diş gelişiminde kalsiyum minareli doğrudan sütle sağlanabilir. Süt, gerekli ihtiyacı karşılayabilecek formdadır. Gerek protein ihtiyacı açısından, gerek vücudun bazı fonksiyonel durumlarını ayakta tutması bakımından, gerekse bağışıklık sistemini güçlendirme açısından bebek daha baştan mutlaka anne sütüyle beslenmeli" değerlendirmesinde bulundu.

- "Her yaşta süt alınmalı, her gün alınmalı"

"Her yaşta süt alınmalı, her gün alınmalı" diyen Coşkun, şöyle devam etti:

"Süt, mümkünse yemeklerden ya bir-iki saat önce ya da sonra alınmalı. Süt, yemeklerle beraber alındığında bazı ağır metalleri bağlayabileceği için demiri de bağlar. Bu süreçte kansızlık belirtisi çıkabilir. O açıdan yemeklerden önce ya da sonra alınması tavsiye olunur büyük yaşlardakilere. Bireylerin tüketmiş olduğu her gıdanın vücut için ayrı yeri ve önemi var. Süt sütle ya da başka bir gıda maddesi aynı gıda maddeleriyle yan yana tüketilmemeli. Bunların her birinin önemi farklı. Bunun için gerekli tüm gıdalar aşırıya kaçmadan vücudun ihtiyacı kadar tüketilmeli."

Coşkun, sütteki yararlı maddelerin yoğurtta da bulunduğuna dikkati çekerek, ülkede üretilen sütün yüzde 90'ının inek sütünden oluştuğunu aktardı.

"Yoğurtta bulunan iki bakteri sütteki şekeri parçalar ve laktik aside dönüştürür" diyen Coşkun, "Daha sonra 'yoğurt taşması' dediğimiz hadise ortaya çıkar. Bununla beraber yoğurtta laktoz bulunmaz. Laktozu parçalayan enzim sitemi olmayan insanlar, tüketimde herhangi sıkıntı yaşamaz. Bazı insanlarda laktozu parçalayan enzim sistemi bağırsaklarında yoksa 'laktoz intolerans' gibi rahatsızlığa yol açabilir. Yoğurt tüketimiyle böyle risk kesinlikle taşınmaz. Süte göre yoğurdun sindirilme oranı daha yüksektir" ifadesini kullandı.

Yoğurdun sürekli tüketilmesi halinde bağırsak sistemindeki laktik asit bakterilerinin etkisinin daha fazla olacağına işaret eden Coşkun, böylelikle patojen gelişiminin önlenmiş olacağını vurguladı.

Coşkun, yoğurt tüketiminin kalsiyum ve kemik gelişimi açısından önemli faydaları olduğunu kaydederek, "Dünyanın farklı bölgelerinde yapılan çalışmalarda yoğurdu sürekli tüketen insanların ömürlerinin çok daha uzun olduğuna ilişkin bulgular var. Bunun yoğurtla ilişkilendirilmesi, son yüz yılda insanoğlunun çok önemli bir bulgusu. Her gün tüketilen bir kase yoğurt insan ömrünü uzatır" dedi.