Anayasa Mahkemesi'nden Tuncel'e ret

Anayasa Mahkemesi, HDP Genel Başkanı Tuncel'in, "yurt dışına çıkma yasağı" nedeniyle adil yargılanma, siyasal katılım hakkı ve ifade hürriyetinin ihlal edildiğine yönelik başvurusunu reddetti.

Anayasa Mahkemesi, Halkların Demokratik Partisi (HDP) Genel Başkanı Sebahat Tuncel'in, "yurtdışına çıkma yasağı" nedeniyle adil yargılanma, siyasal katılım hakkı ve ifade hürriyetinin ihlal edildiğine yönelik başvurusunu reddetti.

Anayasa Mahkemesi'nin Resmi Gazete'de yayımlanan kararında, 5 Kasım 2006'da gözaltına alınan Tuncel'in, 8 Kasım 2006'da tutuklandığı ve İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'nca hazırlanan iddianamede "silahlı terör örgütüne üye olma" suçundan cezalandırılmasının istendiği belirtildi.

İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesindeki dava devam ederken Tuncel'in 22 Temmuz 2007'deki seçimlerde İstanbul bağımsız milletvekili seçildiği hatırlatılan kararda, mahkemenin herhangi bir güvenlik tedbiri uygulamadan 24 Temmuz 2007'de Tuncel'i tahliye ettiği anımsatıldı.

Tuncel'in 12 Haziran 2011'deki seçimlerde yeniden milletvekili seçildiği hatırlatılan kararda, mahkemenin, Tuncel'i 18 Eylül 2012'de "silahlı terör örgütüne üye olma" suçundan 8 yıl 9 ay hapse çarptırdığı ve karar kesinleşinceye kadar yurt dışına çıkmamasına hükmettiği ifade edildi. Kararda, Yargıtay 9. Dairesinin, Tuncel'e verilen cezayı 24 Aralık 2013'te onadığı hatırlatıldı.

-Bakanlık görüşü 

Kararda, başvurucunun iddialarına karşı Adalet Bakanlığınca, "başvurucunun Parlamento'da yasama faaliyetlerine katılım konusunda herhangi bir engelle karşılaşmadığını, başvurucu hakkında verilen tedbir ile ulaşılmak istenen amacın orantılı olup olmadığının Anayasa Mahkemesince değerlendirilmesi gerektiği yönünde görüş gönderildiği belirtildi. 

Milletvekili seçilmesine rağmen hakkında yurt dışına çıkış yasağı konulması nedeniyle milletvekilliği görevini tam olarak yerine getiremediğini ileri süren başvurucunun bu şikayetinin, esas itibarıyla seçme, seçilme ve siyasi faaliyette bulunma haklarıyla ilgili olduğu ve Anayasa'nın 67. maddesi kapsamında incelenmesi gerektiği sonucuna varıldığı aktarılan kararda, şu değerlendirmeler yapıldı:

"Bununla birlikte seçilme hakkı sadece seçimlerde aday olma hakkını değil, aynı zamanda ilgilinin seçildikten sonra milletvekili sıfatıyla temsil yetkisini fiilen kullanabilmesini de kapsar. Bu bağlamda seçilmiş milletvekilinin yasama faaliyetine katılmasına yönelik müdahale, sadece onun seçilme hakkına değil, aynı zamanda seçmenlerinin serbest iradelerini açıklama hakkına ve siyasi faaliyette bulunma hakkına yönelik bir müdahale teşkil edebilir. Öte yandan seçme, seçilme ve siyasi faaliyette bulunma hakkı ile ifade özgürlüğü arasında da önemli bağlantılar vardır. Nitekim AİHM, milletvekili-seçmen ilişkisinden hareketle, ifade özgürlüğünün halkın seçilmiş temsilcileri için özellikle önemli olduğunu, zira milletvekilinin seçmeni temsil ettiğini, onların taleplerine dikkat çekerek menfaatlerini savunduğunu, dolayısıyla bir muhalif milletvekilinin ifade özgürlüğüne yönelik müdahalenin daha sıkı bir denetimi gerektirdiğini vurgulamıştır."

-"Aslolan, halkın siyasi iradesinin engellenmemesi"

Kararda, yasama yetkisinin sahibi Parlamento ve onu oluşturan milletvekillerinin, anayasal sınırlar içinde toplumda var olan farklı siyasi görüşlerin temsilcileri oldukları vurgulandı. Serbest seçimlerle halkın adına karar alma yetkisi verilen milletvekillerinin asli görev alanının parlamento olduğu, sahip oldukları görev alanının üstün kamusal yarar ve önem içerdiği kaydedilen kararda, şöyle denildi: 

"Siyasi faaliyetlerde her ülkenin kendi koşulları içinde yasalarla sınırlamalar getirilebileceği söylenebilirse de milletvekillerinin yasama faaliyetlerinde anayasal bir koruma alanına sahip olduğu açıktır. Aslolan, halkın siyasi iradesinin engellenmemesi ve hakkın özünün etkisiz hale getirilmemesidir. Seçilmiş milletvekillerinin yasama faaliyetlerini yerine getirmelerini engelleyecek ölçüsüz müdahaleler halk iradesiyle oluşan siyasal temsil yetkisini ortadan kaldıracak, seçmen iradesinin parlamentoya yansımasını önleyecektir.

Öte yandan, seçme, seçilme ve siyasi faaliyette bulunma hakları, mutlak olmayıp meşru amaçlarla sınırlanabilir. Anayasa'nın 67. maddesinde sınırlama sebepleri öngörülmemekle birlikte bazı anayasal yasaklara yer verilmiştir. Öte yandan Anayasa'nın 67. maddesinde siyasi haklara 'kanunda gösterilen şartlara uygun' olarak sahip olunacağı belirtilmiştir. Böylelikle Anayasa, kanun yolu ile hakkın sınırlanabileceğini kabul etmiş olmaktadır."

-"Seçilme hakkına bir müdahale söz konusu değil"

Sebahat Tuncel hakkında gerek yürütülen kovuşturma gerekse başvurucunun tutukluluk halinin, başvurucunun milletvekili seçilmesine engel teşkil etmediği bildirilen kararda, bu anlamda başvurucunun seçilme hakkına bir müdahale söz konusu olmadığı gibi, buna yönelik bir iddianın da ileri sürülmediği kaydedildi.

Tuncel'in başvurusunda, "Parlamento çalışmalarının sadece parlamento içine münhasır olmadığını, aynı zamanda yurt içinde veya yurt dışında da parlamenter faaliyetlerin engellenmesinin yasama dokunulmazlığına aykırı olduğunu, 23. dönem TBMM Dış İlişkiler Komisyonu üyesi olarak pek çok kez yurtdışına gidip geldiğini, yurt dışına çıkış yasağı konulmasıyla birlikte yurt dışındaki parlamenter faaliyetlere katılamadığını" iddia ettiği belirtildi.

Kararda, somut olayda milletvekili olması nedeniyle bir siyasal aktör olan başvurucunun, devletin ve toplumun siyasal kararlarını etkileme amacıyla giriştiği eylemlerinin siyasi faaliyet olarak kabul edilmesi gerektiği ifade edilerek, bu eylemlerin yurt içinde ve yurt dışında gerçekleştirilebileceği kaydedildi. Kararda, "O halde başvurucunun siyasi bir faaliyette bulunmak amacıyla yurt dışına çıkmasının engellenmesinde başvurucunun 'siyasi faaliyette bulunma' hakkına yönelik bir müdahale vardır" denildi.

Tuncel'in, silahlı terör örgütüne üye olma suçundan 8 yıl 9 ay hapisle cezalandırıldığı ve kararın kesinleşmesinden sonra hükmedilen hapis cezasının infazının temin edilebilmesi amacıyla yurt dışına çıkmamak adli kontrol tedbirinin uygulanmasına karar verildiği hatırlatılan kararda, "Söz konusu "yurt dışına çıkamamak" tedbirinin suçluların cezalandırılmasına yönelik önlemlerin bir parçası olduğu ve meşru bir amaç taşıdığı sonucuna varılmıştır" değerlendirmesi yapıldı.

Anayasa Mahkemesi Birinci Bölümü'nün kararında, şunlar kaydedildi:

"Mahkemelerin milletvekili seçilen kişiler hakkında yurt dışına çıkamamak koruma tedbirine karar verirken seçilme ve siyasi faaliyette bulunma hakkının kullanılmasından kaynaklanan yarardan çok daha ağır basan, korunması gereken bir yararın varlığını somut olgulara dayanarak göstermeleri gerekir. Bunun sonucu olarak başvurucunun seçilme ve siyasi faaliyetlere katılma hakkına yönelik müdahalenin Anayasa'nın 67. maddesini ihlal boyutuna ulaşıp ulaşmadığı incelenirken, başvurucunun milletvekili seçilmesiyle birlikte ileri sürmüş olduğu iddiaların yurt dışına çıkamamak tedbirinin verildiği kararda gerektiği gibi değerlendirilip değerlendirilmediğine de bakılmalıdır.

Dolayısıyla, başvurucunun seçilmiş bir milletvekili olarak yurt dışına çıkamamak tedbiri nedeniyle yerine getiremediği siyasi ve temsil faaliyetleri ile davanın mahkumiyetle bitirilmesinden sonra Yargıtayın temyiz kararına kadar başvurucunun yurt dışına çıkmasının yasaklanmasındaki kamu yararı arasındaki dengenin ölçülü olduğunun kabulü halinde, yurt dışına çıkamamak tedbirine ilişkin gerekçelerin inandırıcı, başka bir deyişle ilgili ve yeterli oldukları sonucuna varılabilir."

-"Yargıtay ilamıyla onandı"

Kararda, Mahkemenin terör örgütü PKK üyesi olmaktan mahkum edilen Sebahat Tuncel hakkındaki kararın kesinleşmesi halinde hükmün infazının sağlanması amacıyla başvurucu hakkında "yurt dışına çıkamamak" koruma tedbirine karar verdiği belirtildi. Kararda, başvurucu hakkında hükmedilen hürriyeti bağlayıcı cezanın, daha sonra Yargıtay'ın 24 Aralık 2013 tarihli ilamı ile onandığı hatırlatıldı.

Bir kişi hakkında suç isnadında bulunulmasından sonraki sanık statüsü ile aynı kimse hakkında mahkumiyet kararı verilmesinden sonraki statü arasında esaslı fark bulunduğuna işaret edilen kararda, "mahkumiyet"in, yargılamayı yapan mahkeme tarafından mahkum edilmek anlamına geldiği kaydedildi. Mahkumiyetle birlikte kişinin kuvvetli suç şüphesi altında bulunma halinin sona erdiği vurgulanan kararda, şu değerlendirmeler yapıldı:

"Bu açıdan mahkumiyet kararının kesinleşmiş olması ayrıca gerekmez. Somut olayda başvurucu ilk derece mahkemesinin mahkumiyet kararını verdiği 18 Eylül 2012'den itibaren hakkında mahkumiyet kararı verilmiş kişi statüsündedir. Başvurucu hakkındaki yurt dışına çıkamamak güvenlik tedbiri, mahkumiyet hükmünün bir sonucu olarak verilmiş ve mahkumiyete dayanılmıştır. İlk Derece Mahkemesinin gerekçesine göre mahkumiyet kararı ile 'yurt dışına çıkamamak' güvenlik tedbiri arasında yeterli nedensellik ilişkisi bulunmaktadır. Bir koruma tedbiri niteliğindeki 'yurt dışına çıkamamak' kararı nedeniyle başvurucunun mahkumiyet kararından sonraki süreçte yurt dışına çıkamamasından ibaret müdahalenin demokratik toplumun gereklerine aykırı olmadığı gibi başvurucunun milletvekilliği görevlerini yapabilmesi nedeniyle amaçlanan hedefler açısından da ölçüsüz olduğu söylenemeyecektir. Bu sebeplerle başvurucunun Anayasa'nın 67. maddesinde güvence altına alınan seçme, seçilme ve siyasi faaliyette bulunma hakkının ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir."